Ufkun Ötesini Görmek... / Yılmaz DİKBAŞ

Ufkun Ötesini Görmek... / Yılmaz DİKBAŞ

İletigönderen NİLGÜN BAŞTUĞ » Prş Oca 10, 2013 20:29

Ufkun Ötesini Görmek...

Bundan tam 22 yıl önce, 5 Ocak 1991 tarihinde Zonguldak maden işçileri direnişe geçti.

Başlarında Genel Maden İş Sendikası Genel Başkanı Şemsi Denizer, binlerce taşkömürü maden işçisi Kozlu’dan Ankara’ya doğru yola çıktılar.

İktidardaki Anavatan Partisi (ANAP)’nden zam istemişler, alamamışlar şimdi yollara dökülmüşler, sorunlarını Ankara’da dile getirmeye karar vermişlerdi.

Binlerce işçinin katılımıyla başlayan yürüyüş, yolda on binlere ulaşmış, Büyük Madenci Yürüyüşü, gündemin birinci maddesine oturmuş, medyada manşetlerinin başına çıkmıştı.

Yürüyüşe yalnız madenciler değil, madencilerin eşleri, çoluk çocuk herkes katılmış, yol boyunca halktan sıcak ilgi ve destek görmüştü.

Büyük Madenci Yürüyüşünde madenciler şu sloganları atıyordu:

“Zam! Zulüm! İşkence! İşte İktidar!”

“Gemileri Yaktık! Geri Dönüş Yok!”

“Madencilerin Ateşi Sönmeyecek!”

“Ölmek Var, Dönmek Yok!”

“Zonguldak Feneri Sönmeyecek!”


Başbakanlıktan sonra Çankaya’ya çıkan Cumhurbaşkanı Turgut Özal da öfkeli madencilerin hedefindeydi:

“Yolumuz Ankara, Hedefimiz Çankaya!”

“Ankara’nın Yolları Taştan, Özal Sen Çıkardın Bizi Baştan!”

“Çankaya’nın Şişmanı İşçi Düşmanı!”

“Çankaya Özal’a Mezar Olacak!”


Bolu’nun Mengen ilçesine gelindiğinde, madenciler güvenlik güçlerinin barikatıyla karşılaştılar.

Konvoyun en ön sırasında yürüyen İşçi Partisi sözcüsü Ferit İlsever, madencilere ve medyaya dönük şunları söylüyordu:

“Bir tarafta Mengen Barikatı, Özal İktidarı ve Kontrgerilla; diğer tarafta işçi sınıfı, yoksul köylüler ve tüm ezilen insanlar!”

Ferit İlsever, Özal iktidarını devirip işçi sınıfını, yoksul köylüleri ve tüm ezilen insanları kurtaracaklarını haykırıyordu.

Madencilerin Genel Başkanı Şemsi Denizer, önce, barikatı yarıp geçeceklerini, yollarından dönmeyeceklerini kesin bir dille duyurdu. Daha sonra barikatın arkasında hükümetin birtakım yetkilileriyle konuştu. Neler konuşulduysa, maden işçilerine dönüp, “Dönüyoruz!” komutunu verdi!

Ankara’ya gitmek üzere Zonguldak’tan yola çıkan maden işçileri Mengen’den geri döndüler, Ankara’ya ulaşamadılar!

Peki, sonra neler oldu?

Şunlar oldu:

Genel Başkan Şemsi Denizer’e Jaguar marka makam otomobili alındı.

Şemsi Denizer, Edremit’te lüks bir yazlığa sahip oldu.

Medyada, Şemsi Denizer’in gece hayatı ve hovardalıkları sıkça haber olmaya başladı.

6 Ağustos 1999 günü Şemsi Denizer, eski koruması tarafından tabancayla vurularak öldürüldü.

Peki, başka neler oldu?

Yıldırım Akbulut başkanlığındaki ANAP Hükümeti devrildi.

İşte, ne güzel, madencilerin isteği olmuş, işçi düşmanı hükümetten kurtulmuşlardı!

Büyük ümitlerle, Mesut Yılmaz Hükümeti kuruldu. Peki, “Zam, zulüm, işkence” bitti mi? Hayır, bitmemişti, öyleyse bu hükümetten de kurtulmak gerekiyordu.

Gereken oldu, Mesut Yılmaz gitti, Süleyman Demirel başbakan oldu.

Peki, Süleyman Demirel madencilerin hakkını verdi mi?

Hayır, o da hayalleri boşa çıkarmıştı. Öyleyse o da gitmeliydi!

Ve Süleyman Demirel de gitti, büyük umutlarla ilk kadın başbakan Tansu Çiller başa geçti.

Peki, Tansu Çiller işçi sınıfının ve tüm ezilen insanların derdine ilaç oldu mu? Hayır, olmadı! Öyleyse, ondan da kurtulmak şart olmuştu! Madenciler Tansu Çiller’den de kurtuldular, yeni umut Mesut Yılmaz yeniden başbakan oldu!

Denenmişi bir kez daha deneyerek çare bulunabilir miydi?

Bu arada, madencilerin bedduası tuttu, Turgut Özal Çankaya’da öldü.

Turgut Özal’ın ölümüyle işçi sınıfı düzlüğe çıktı mı?

İşçi sınıfı düzlüğe çıkmadığı gibi, Kozlu maden işçilerinin bağlı olduğu, devlet malı, yani Türk halkının malı, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK), yeni çıkarılan Maden Yasası Değişikliği kapsamına alındı.

Alındıysa ne oldu?

Taşkömüründeki devlet tekeli kaldırıldı. Ruhsatı TTK’da olan madenlerde özelleştirmeler ve taşeronlaştırma başladı.

Yani maden işçilerinin yalnız ücretleri değil, yaşam güvenceleri de paragözlü özel şirketlerin eline bırakıldı!

Bu satırları yazdığım sırada televizyonlar şu haberi geçmeye başladı: TTK’nın Kozlu’daki maden ocağında meydana gelen metan patlamasında, özel şirket çalışanı 8 madenci öldü!

Bakın ne olmuş:

TTK bu taşeron özel şirkete taşkömürü çıkarmakla ilgili tüm alet, makine ve malzemeleri vermiş. Yükleyici makineleri, nakliyat motoru, vinçler, lambalar, gaz maskeleri, hava ve su boruları, ray demirleri, ağaç malzemeler ve demir bağları benden olsun, al, kullan demiş. Elektrik ve su faturalarını da ben öderim, sıkma canını, demiş.

Peki, özel şirketin katkısı ne olmuş?

Maden işçilerine çizme, toz maskesi, iş elbisesi vermemiş! İşçiler tüm bunları kendi paralarıyla almışlar.

Taşeron şirket işçilere yemek bile vermemiş, herkes kendi getirdiğini yesin, ben karışmam, demiş.

Kısacası, devletin kurumu TTK, özel taşeron şirkete “Devlet malı deniz, yemeyen domuz!”, gel istediğin gibi ziftlen, demiş!


Gördünüz mü, Büyük Madenci Yürüyüşünden nereye geldik!

Hükümetler yıkıldı, sırayla başbakanlar geldi gitti, sonunda durum iyileşmedi, daha da kötüleşti!

Zonguldaklı madenciler, dağa taşa adını yazdıkları Bülent Ecevit’i Meclis’e gönderdiler, başbakan yaptılar. Peki, yaptılar da ne oldu?

“Ne ezilen ne ezen, insanca hakça düzen” diyerek halkımızı ümitlendiren “halkçı” Ecevit neden işçi sınıfını, yoksul köylüleri ve tüm ezilenleri kurtaramadı?

Neden topluma önderlik yapmaya soyunmuş siyasetçiler ve aydınlar; hükümetlerin yıkılmasıyla, bir birinden farksız başbakanların gidip gelmesiyle durumların düzelemeyeceğini 75 yıldır göremediler?

Sorunun gerçek nedenini 75 yılda bulup çıkaramadılar?

Büyük Önder Atatürk, “Ufku görmek yeterli değildir, Ufkun ötesini de görmek ve bilmek gerekir” dememiş miydi?

İşçilerimize, yoksul köylülerimize ve tüm ezilen insanlarımıza önderlik yaptıkları iddiasında bulunanlar, değil ufkun ötesini, burunlarının ucundan ötesini bile görememişlerdir!

Değil ufkun ötesini, burunlarının ucunu bile göremeyen sözde siyasi önderlerden Dr. Engin Ünsal, İşçi Partisi’nin yayın organı Aydınlık gazetesinde 7 Ekim 2012 günü, “Tayyip Gider Dertler Biter” başlığıyla şunları yazıyordu:

“İşte o zaman, Tayyip gittiği zaman, ülkenin ve işçilerin dertleri bitecektir.”

Türk halkı, burunlarının ucunu bile göremeyenlerin önderliğinde tuzağa düştü!

Yılmaz DİKBAŞ
8 Ocak 2013
dikbas@kalinka.com.tr
http://www.kalinka.com.tr
http://www.dikbas.tv
Ben yaşayabilmek için, kesin olarak bağımsız bir ulusun evladı kalmalıyım. Bu yüzden ulusal bağımsızlık bence bir hayat sorunudur.
Ya istiklal, ya ölüm!
Kullanıcı küçük betizi
NİLGÜN BAŞTUĞ
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 694
Kayıt: Çrş Eki 26, 2011 12:44

Şu dizine dön: Yılmaz DİKBAŞ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x