Uğur Mumcu'dan Atatürk dersi
“Türkiye bugün ayakta duruyorsa, Atatürk döneminde atılan temellerin sağlamlığı nedeniyle duruyor.” (Uğur Mumcu, Cumhuriyet, 10 Şubat 1991)
Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993'te arabasına konulan bir bombanın patlamasıyla öldürüldü.
Uğur Mumcu, yaşayabilirdi! Gördüğü gerçekler karşısında üç maymunu oynasaydı; Kemalist ve laik bir yurtsever olmasaydı; terör örgütlerinin yuvasına çomak sokmasaydı, emperyalizmin kirli çamaşırlarını ortaya saçmasaydı öldürülmezdi.
Ama o inandığı doğrulardan asla vazgeçmedi.
Ucunda ölüm bile olsa halka gerçeği söyledi.
Ucunda “ölüm” vardı.
ÖLÜMÜNE GAZETECİ
1990'da Prof. Muammer Aksoy ve Doç. Bahriye Üçok öldürüldü.
1990,1991,1992… Asker-sivil Atatürkçü yurtseverler öldürülmeye devam etti.
1992'de Oramiral Kemal Kayacan, evinde bir terör örgütünce kurşunlanarak katledildi. Bunun üzerine Uğur Mumcu, 7 Ağustos 1992'de Cumhuriyet'te “Acıya Tepkiler” başlıklı bir yazı yazdı. O yazının son cümlesi şöyleydi: “Ünlü aydınların, gazetecilerin, generallerin ‘Bugün öldürülme sırası bende mi?' diye düşündükleri ve sokak ortalarında ve evlerinde birer birer kurşunlandıkları bir ülkede devletin nerede olduğunu sormak istiyoruz.”
Uğur Mumcu, 24 Mayıs 1991 tarihli “Tırmanıyor” başlıklı yazısını da şöyle bitirmişti:
“Demek ki bu cinayetler ülke çapında planlı ve programlıdır…
Görülüyor ki cinayetler bir takvime bağlanmıştır.
Devlet, bu cinayetler karşısında demeç vermekle meşgul; kanı yerde kalmayacak… Kanlar yerde kaldı ve kalıyor. Katiller serbest!”
O günlerde “Öldürülme sırası bende mi?” diye düşünenlerden biri de Uğur Mumcu'ydu.
24 Ocak 1993'te öldürüldü!
“Kanı yerde kalmayacak!” diye demeç verdiler.
Aradan 26 yıl geçti. Kanı hâlâ yerde…
ÜÇÜNCÜ ÇİZGİ: MUSTAFA KEMAL PAŞA
Uğur Mumcu, Atatürk'ü en doğru anlayan ve en iyi şekilde anlatan birkaç gazetecinden biriydi.
Örneğin, “Üç Ana Çizgi” başlıklı yazısında Atatürk'ü şöyle anlatmıştı:
“Tarihe –laboratuvar- gözüyle bakınca üç karakter modeli gözler önüne gelmektedir. Birincisi Tanzimat'ın Büyük Reşit Paşa'sı, ikicisi Meşrutiyet'in Enver Paşa'sı, üçüncüsü Kurtuluş Savaşı'nın Mustafa Kemal Paşa'sı… Büyük Reşit Paşa ‘Batı uyduculuğunun' simgesidir; Enver Paşa ‘serüvenciliğin', Mustafa Kemal Paşa ise ‘ulusallığın', ‘devrimciliğin' ve ‘gerçekçiliğin'…
Üçüncü çizginin sahibi Kurtuluş Savaşı'nın yüce önderi Mustafa Kemal Paşa'dır. Bu görkemli tarih ve kişilik çizgisi, milliyetçiliği ‘antiemperyalizm' olarak görür; devrimciliği, ‘halkçılık' ve ‘cumhuriyetçilikle' çağdaş uygarlığa ulaşmak biçiminde anlar ve uygular. Bu nitelikleri ile ulusal bağımsızlığın, Türkiye koşullarına uygun devrimciliğin ve ilericiliğin simgesi ve ana doğrultusudur. Bu yüzden Atatürkçülük, ‘Büyük Reşit Paşa Batıcılığı'na ve ‘Enver Paşa milliyetçiliği ve serüvenciliği'ne karşı tek seçenek olan ‘ulusal ve ‘devrimci çizginin' dünden bugüne uzanan gerçekçi doğrultusunu simgelemektedir.
Bizler, ‘Batı uyduculuğunun' simgesi Büyük Reşit Paşaların, ‘serüvenciliğin' simgesi Enver Paşaların değil; ‘ulusal kurtuluşçu ve devrimci' Mustafa Kemal Paşaların kuşağıyız. Ve öyle olmalıyız, öyle kalmalıyız.” (Cumhuriyet, 11 Şubat 1982)
Çok doğru ve çok etkili bir analiz…
ANTİEMPERYALİST ATATÜRK
Uğur Mumcu, Atatürk'ün mücadelesinin emperyalizme karşı “tam bağımsızlık” mücadelesi olduğunu yazdı bıkıp usanmadan…
Birçok yazısında Atatürk'ün şu sözünü aktardı: “Biz (…) heyeti umumiyemizce (hepimiz), heyeti milliyemizce (millet olarak) bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı mücahedeyi (savaşmayı) caiz (gerekli) gören bir mesleği takip eden insanlarız.” Mumcu, Atatürk'ün bu sözü başta olmak üzere “bağımsızlıkla” ilgili sözlerinin özellikle “unutturulduğunu” düşünüyordu. “Bu sözler akla gelmeyecek, anımsanmayacak, çünkü (bu sözler) yıllardır unutturulan ve unutturulmaya çalışılan Kurtuluş Savaşı'nın amacı ve laik Cumhuriyet'in ilkeleridir” demişti. (Cumhuriyet, 19 Mayıs 1989)
Uğur Mumcu'ya göre Atatürk, emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı isyan etmişti. Onları yurdun topraklarından söküp atmıştı. “Gerçek Uygarlık” başlıklı yazısında şöyle diyor: “Ona Bolşevik diyorlardı. Bolşevik miydi? Ona gâvur diyorlardı. Gâvur muydu? Hayır. O ezilen bir ulusun ezenlere karşı isyan etmiş bilinciydi.” (Kim, 1 Eylül 1967)
Uğur Mumcu, bağımsızlıkçı ve antiemperyalist Atatürk'ün Batı'ya yönelme nedenini de şöyle açıklamıştı: “Doğu ezilmişti. Evrensel hukuku, uygar kuralları yoktu. Sömürücü Batı tarafından geri bırakılmıştı. Mustafa Kemal, Batı hukukuna yöneldi, ama bunu Batı kopyacılığı olarak değil, uygarlığın ortak evrensel kurallarıdır diye benimsedi.” (“Gerçek Uygarlık”, Kim, 1 Eylül 1967)
UĞUR MUMCU, KEMALİZM VE ATATÜRKÇÜLÜK
Bugün Atatürk düşmanları, “Kemalizm” kavramını adeta “küfür” gibi kullanıyorlar. “Atatürkçülük” ise 12 Eylül 1980'den beri içi boşaltılan bir kavram…
Lafı uzatmayalım!
Uğur Mumcu gerçek bir Kemalist'ti. Örneğin, “İşte Atatürk Bu” başlıklı yazısında şöyle demişti: “Biz oldum olası Kemalizm'i, antiemperyalist bir olgu olarak gördük ve ilerici düşüncelerimizin odak noktasına Kurtuluş Savaşımızın ulusçu ve devrimci geleneğini yerleştirmeye çalıştık.” (Cumhuriyet, 3 Ekim 1980)
Uğur Mumcu, gerçek bir Atatürkçüydü. “Kemalizm” ve “Atatürkçülük” kavramlarını “tam bağımsızlık”la özdeşleştirmişti. Ona göre “Kemalizm, Atatürkçülük bir tek sözcükte özetlenebilir; bağımsızlık!” (Cumhuriyet, 3 Ekim 1980)
Uğur Mumcu bir yazısında “Kemalizm” kavramını şöyle açıklamıştı:
“Kemalist, sözcük olarak ilk kez, yurdumuzu işgal eden yabancı ordu yetkilileri ve bu işgalci ülkelerin basını tarafından kullanılmıştır. ‘Kemalist' Anadolu'da İngiliz işbirlikçisi İstanbul Hükümeti ve işgal ordularına karşı Anadolu'nun her sınıf ve tabakadan halkını örgütleyen Mustafa Kemal yandaşları için kullanılmış bir kavramdır… Uzun uzadıya yorum yapmadan belirtirsek ‘Kemalizm, eşittir antiemperyalizm'…” (Cumhuriyet, 23 Nisan 1980)
Başka bir yazısında “Atatürk devrimleri, adına ‘Kemalizm' dediğimiz bir devlet şeklinin dayandığı temellerdir” demişti. (Cumhuriyet, 3 Ekim 1970)
Uğur Mumcu, Atatürkçülüğü de şöyle tanımlamıştı:
“Atatürkçülük eğer tek sözcükle tanımlanırsa, bu sözcük bağımsızlık olabilir”. (Cumhuriyet, 23 Nisan 1989) Başka bir yazısında, “Atatürkçülük en kısa tanımıyla bağımsızlık demektir. Bağımsızlıktan yana olmayan Atatürkçü değil, tam anlamıyla Atatürk sömürücüsüdür!” demişti. (Cumhuriyet, 19 Mayıs 1980). Başka bir yazısında “Atatürkçülük eşittir antiemperyalizm…” demişti.(Cumhuriyet, 20 Eylül 1980) Başka bir yazısında “Ben Atatürkçüyüm diyen adamın göğsünü gere gere ‘Ben emperyalizme ve kapitalizme karşıyım' demesi gerekir” demişti. (Cumhuriyet, 23 Nisan 1982)
“Unutturulan Atatürk” başlıklı yazısında “Atatürkçülük bağımsızlık demektir. Atatürkçülük ulusal onur demektir. Atatürkçülük devrimcilik demektir.” diye haykırmıştı. (Cumhuriyet, 6 Ocak 1981)
Uğur Mumcu, Atatürkçülüğün “ne olduğunu” söylediği gibi “ne olmadığını” da söylemişti. “Çizgiler” başlıklı yazısından okuyalım:
“Atatürkçülüğün temeli ‘Kuvayı Milliye' örgütlerine dayanır. Osmanlıcıdan Atatürkçü olmaz. Yabancı sermayeciden Atatürkçü olmaz. Türk İslam Sentezci diye yola koyulanlardan Atatürkçü olmaz. Atatürkçü antiemperyalisttir; bu bir… Atatürkçü devrimcidir; bu iki… Atatürkçü laiktir, dinsel görüşleri siyasal yaşamdan ayırır; bu da üç… Başka doğrular da var elbet. Atatürkçülüğün Marksizmle bir ilgisi olmadığı gibi ‘piyasa ekonomisi' ile de uzaktan yakından bir ilgisi yoktur ve olamaz.” (Cumhuriyet, 11 Mayıs 1981)
Uğur Mumcu, Atatürk'ün “laikliğe” neden büyük bir önem verdiğini yazmıştı bıkıp usanmadan… Örneğin, “Atatürk Yılında” başlıklı yazısında şöyle demişti:
“Laiklik, Atatürk ilkelerinin temelini oluşturur, bundan kimsenin şüphesi yok… Laikliğin toplumu büyük kargaşalardan ve kör bağnazlıklardan kurtaran bir dünya görüşü olduğunu yaşanan her olay ile yeniden öğreniyor ve Atatürk'ün büyüklüğünü her olayda yeniden anlıyoruz.” (Cumhuriyet, 31 Temmuz 1981)
“Atatürk diktatördür!” diyenlere karşı “Demokrasinin yolu Kemalizm'den geçer” demişti. (Devrim, 9 Haziran 1970)
Uğur Mumcu, Atatürk'e ve Atatürkçülüğe düşman olanları ise “Kemalizm Sendromu”na yakalanmış kişiler olarak adlandırmıştı. (Cumhuriyet, 10 Ağustos 1992)
ATATÜRK'ÜN İZİNDE OLMAK
Uğur Mumcu Atatürk'ten sonra Cumhuriyet Devrimi'ne ihanet edildiğini yazdı. 10 Kasımlarda “Atam İzindeyiz” diyenleri, riyakârlıklarıyla yüzleştirdi.
“Tören Atatürkçülüğü” başlıklı yazısında “Atatürk'ün izinde miyiz?” sorusuna şöyle cevap vermişti:
“Atatürk'ün izinde olsak, Türkiye hiç bu koşullarda olur muydu? Atatürk'ün izinde olsak Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu'nun son zamanlarındaki ‘Duyunu Umumiye' örneği gibi ağır borçlar altına sokulur muydu? Atatürk'ün izinde olsak ülkemiz askeri, mali ve siyasi ipotekler altında yaşatılır mıydı? Kim cesaret edebilirdi Atatürk döneminde bu gibi işlere? Nasıl izindeyiz Atatürk'ün? Nakşibendi Tarikatı'nın sakallarını sıvazlayarak mı?” (Cumhuriyet, 20 Mayıs 1988)
“İzindeyiz!” diyen siyasilere, “İzine çıktınız, bu yüzden görevinizi bir türlü yapmadınız” demişti. (Cumhuriyet, 10 Kasım 1979)
“Kutlarken” başlıklı yazısında -iyice bunalmış olmalı ki- “Uyan Gazi Kemal” diye haykırmıştı:
“Hani nerede Mustafa Kemal'in ‘istiklali tam' inancı? Hani nerede ‘Kuvayı Milliye ruhu?
“Vurulduk ey halkım, unutma bizi” demişti Uğur Mumcu…
Hani nerede boz kalpaklı devrimcilerin bağımsızlık Türküleri?
Uyan uyan Gazi Kemal, şu dünyanın işine bak…
Bağımsızlığımızı yitirmişiz; Kurtuluş Savaşımızın devrimci özünü çok uluslu şirketlerin faturalarıyla değişmişiz; şimdi bando mızıka eşliğinde bağırıyoruz: Yaşasın Cumhuriyet!
Yaşattınız mı? Kurtuluş Savaşı'nın antiemperyalist bilincini dipdiri ayakta tutabildiniz mi? Cumhuriyeti, anayasada yazılı nitelikleriyle koruyabildiniz mi?” (Cumhuriyet, 30 Ekim 1978)
“İzinde miyiz?” başlıklı yazısında ise “Böyle Atatürkçülük olmaz” demişti:
“Atatürk'ün kurduğu parti kapatılacak… Atatürk'ün kurduğu Dil ve Tarih Kurumları kapatılacak… Atatürk'ün vasiyeti geçersiz sayılacak… Bütün bunlardan sonra Atatürk'ten ve Atatürkçülükten söz edilecek! Olmaz!” (Cumhuriyet, 10 Kasım 1987)
“Nereye” başlıklı yazısında ise adeta bugünleri görürcesine kalemini konuşturmuştu:
“İslamcı kadro devlet bürokrasini adım adım eline geçirdi… İmam hatip liselerini bitirenler ne imam oluyorlar, ne hatip! Ne oluyorlar? Hukuk fakültelerini bitirip kaymakam, savcı ve emniyet müdürü oluyorlar… Bunun nedenini, niçinini düşünmez misiniz?
Ne oldu başka?
Tarikat şeyhlerinin cenazeleri Bakanlar Kurulunca çıkarılan özel kararnamelerle kaldırıldı. Zorunlu din dersleri 12 Eylül generallerinin silah zoruyla benimsetildi.
12 Eylül ile atılan tohumlar bugün yeşeriyor.” (Cumhuriyet, 14 Haziran 1990)
Ah Uğur Mumcu ah! Ne kadar da haklıydın! Senden sonra o tohumlar yeşerdi, ağaç oldu!
Uğur Mumcu, 12 Eylül 1980 düzeninin “Atatürkçülüğü” yok etmek istediğini anlatmaya çalışmıştı. Atatürkçülüğü yok etmek için Atatürkçü aydınların katledildiğini belirtmişti.
Bir keresinde açıkça “Atatürkçülük 80'li yıllarda devlet eliyle kundaklandı” diye yazmıştı. (Cumhuriyet, 23 Temmuz 1992) “12 Eylül, Atatürkçülüğün sahtesini resmi ideoloji yaptı” diye de eklemişti. (Cumhuriyet, 5 Aralık 1992)
Uğur Mumcu, her şeye rağmen umutsuz değildi. “Atatürkçü düşünce yenilmedi, yenilmeyecek. Kuvayı Milliye ruhuna, ulusal onura, Anadolu devrimine, aydınlanma çağına ve çağdaş özgürlüklere sahip çıkarak güçlenecek…” diyordu. (Cumhuriyet, 23 Temmuz 1992)
Bugünleri görse kim bilir neler düşünürdü?
Onu unutmadık! Atatürk ve Cumhuriyet bayrağını taşımaya devam ediyoruz. Yenilmeyeceğiz!
Sinan MEYDAN, 21 Ocak 2019
https://twitter.com/smeydan