ULUDERE OLAYININ ARKASINDA MEĞER BARZANİ VARMIŞ
Uludere Olayı, Barzani'ye Kürt Devleti kurabilmek, Barzani'ye güneydeki Şii-Sünnilere karşı Türkiye güvencesi verebilmek, Doğu'daki çaresiz halkımızı Kürdistan siyasetine esir edebilmek için tasarlanmış bir senaryodur.
Bugün 11 Ocak Çarşamba… Hükümetimiz AKP, başı da Erdoğan… Bugün resmi bir açıklama yapıldı, işte o açıklama; “Hükümet, Uludere’de 35 kişinin öldüğü olaydan sonra bölgede kaçakçılığın önlenmesi amacıyla harekete geçiyor. Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, bölge halkları arasındaki sınır ticaretini geliştirmek ve kaçakçılığı önlemek için Gülyazı’ya yeni bir sınır kapısı yapacaklarını açıkladı.”
Açıklama doğal gibi, yani halk fakir, fakirlikten kaçak işi yapıyor, bu yüzden de ölüyor, kapı açalım ve bu sorunları çözelim, gibisinden doğal… Bize sorarsanız, durum hiç de göründüğü gibi değil, bir tuzak var bu işin altında… Anlatalım…
Irak sınırından yapılan kaçakçılık bugünün işi değil, ardında yıllar var, yüz yıllar, tıpkı İran sınırı gibi… Kaçakçılığı yapanlar ağalar, halk değil, halkımız sırtçı, yani ağanın kaçağını taşıyan hamal… Kaçağa göz yuman ise siyaset, asker değil, çünkü kaçaktan kazanan ağa siyasete destek veriyor, bu destekle siyaset iktidar oluyor, iktidar olan siyaset ağayı destekliyor, ver gülüm, al gülüm işi bu… Uludere olayı ise kaçak işi değil, ardında başka bir plan ve proje var, ama bunu açığa çıkarabilmek için önce ağalara bakmak gerekiyor, feodal aşiret ve toprak ağalarına, din ağalarına…
Bizim ağaların varlığı 1514 Çaldıran savaşına dayanır; Sünni Yavuz Selim ile Şii Şah İsmail savaşına. Yavuz Selim Kürt İdris-i Bitlisi ile anlaşarak, Şah İsmail’e karşı Kürt aşiretlerine ağalık verdi, toprak ağalığı yani derebeylik… Savaş kazanıldı, aşiret ağaları derebeyi oldu, yıl 1514…
Osmanlı’nın gerileme ve çöküş döneminde ise işler değişti, bu kez güç verdiği ağalar isyana kalkıştı. O süreçte üç önemli isyan çıktı; biri Tepedelenli Ali Paşa isyanı, diğeri Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanı ve sonuncusu da Cizre Emiri Bedirhan Ağa isyanı, yıl 1846… İsyanlar bastırıldı ancak Osmanlı toprak ve güç kaybetti, buna karşın ağalar güç kazandı.
Bu ağalar içerisinde Bedirhan Ağa isyanı Uludere Olayı’nı yakından ilgilendirmektedir. Çünkü Bedirhan Ağa Şemdinli- Çarçella batısının ağasıdır, yani bu bölgenin ağası, ilk isyan burada çıkarılmıştır, bu bir. Bedirhan Ağa, Iraklı Kürt Halid-i Bağdadi Nakşî tarikatındandır ve Doğu’da bu tarikat çok etkilidir, bu iki.
Osmanlı’ya isyan eden ilk aşiret ve toprak ağası Kürt Bedirhan’dır, bu da üç… Ne önemi var, demeyiniz, çünkü bu ayrılıkçı Kürt Halid-i Nakşi tarikatının baş ağalarından biri Molla Mustafa Barzani ve oğlu Mesud Barzani’dir, üstelik bu tarikat müritleri bugün Türkiye’de iktidardadır… Bu tespitimizi bir kenara koyup tarihin tozlu sayfaları içerisinde ilerleyelim…
Güç kaybeden Osmanlı, 1876’da bu kez Balkan isyanlarıyla karşı karşıya kaldı ve devamında Ruslara karşı yaptığı savaştan da yenik çıkınca, 93 Harbi, daha da çok toprak kaybetti, güç kaybetti. Ruslar İstanbul- Yeşiköy’e kadar geldi… Ünlü Gazi Osman Paşa’nın Plevne Müdafaası bu savaşın bir parçasıdır. Ünlü kahramanımız Nene Hatun’la anılan Erzurum savunması da yine bu savaşın bir sayfasıdır.
Kıbrıs bu savaş sonrası İngilizlere bırakılmıştır, kiralama denilerek. Balkan, Kafkas bir yana, Doğu Anadolu’da Kars, Ardahan ve Batum da elden çıkmıştır. Osmanlı artık dağılmaktadır ve akbabalar Osmanlı’nın toprağı peşine düşmüştür… Akbabalardan biri, yine Doğu Anadolu’da, yine bir Kürt ağası olmuştur ama bu kez aşiret ve toprak ağası değil, bir Kürt din ağası, Şeyh Ubeydullah, Şemdinli…
Tıpkı 1846 Bedirhan Ağa isyanı gibi, Osmanlı’dan bir parça koparıp ayrı bir Kürt devleti kurmak için, feodal bir din ağası olan Şeyh Ubeydullah Şemdinli’de isyan çıkardı, yıl 1880. Bu kez isyan bölgesi doğuya kaydı, Şemdinli- Çarçella’nın doğusu ve güneyine… Bunun da ne önemi var demeyin, buralar şimdi de gündemde, Botan çığlıkları atılıyor, Botan dedikleri işte buralar…
Ubeydullah, Barzani gibi, tıpkı Özal gibi, Iraklı Kürt Halid-i Bağdadi Nakşibendi’nin bir mürididir. Babası Seyit Taha da bu tarikatın bölgede ünlü bir halifesidir. İsyan bastırılır ama sırtını İngiltere ve Fransa’ya dayayarak Osmanlı toprakları üzerinde ayrı bir devlet kurmak hayali hiç bitmez… Paris Konferansı sırasında, “büyük devletlerin mandası altında bir Kürt ve bir Ermeni devleti” kurmak isteği, Ermeni Bogos Paşa ile Kürt Şerif Paşa tarafından da açık açık dillendirilir…Nihayetinde Osmanlı parçalanır, dağılır ama yok olmaz, Anadolu’da yepyeni bir Türk Devleti kurulur.
Cumhuriyet’in kuruluş aşaması ve sonrasında bu kez sahneye Bedirhan Ağa oğlu Emin Ali Bedirhan, Şeyh Ubeydullah oğlu Seyit Abdulkadir çıkar… Her ikisi ve de uzantıları, dış destekli “isyanla ayrı bir devlet kurmak” siyasetini sürdürür; 1921 Koçgiri isyanı, 1924 Barzani, 1925 Şeyh Said, 1930 Ağrı ve 1938 Tunceli isyanları ardında, yanında, arkasında hep bu isimler, hep bu isimlerin uzantıları ve de bu tarikat vardır; Iraklı Kürt Halid-i Bağdadi Nakşi…
Çarçella isyanların yine odağındadır, çünkü nasıl ki İsrail için vaat edilmiş topraklar kutsal ise Çarçella Bölgesi de bu isyancılar için kutsaldır. Tarikatın ün yapmış Şehidan Dağı bu bölgededir. Çarçella bugün PKK’nın da odağı haline gelmiştir, silahlı siyasetinin odağı, hatta isyan lafları Çarçella adıyla özdeşleştirilmiştir. Çarçella Türkiye için stratejik bir alandır; güneyi Şemdinli ve Irak yani Barzani, doğusu Yüksekova ve İran, kuzeyi Hakkâri ve Van, batısı Çukurca, Şırnak ve Cizre’dir. İmralı’da yatan hain, 91 Körfez Savaşı’nda ABD’li Çekiç Güç’ten aldığı destekle Cizre-Şemdinli arasında Botan-Behdinan sözde savaş hükümeti kurmayı bile düşlemiş ve merkez olarak da Şemdinli’yi seçmiştir. Şemdinli demek bir parça özgür vatan sloganıyla simgeleştirilmiş Çarçella demektir. İşte Uludere bu coğrafyada yer alır, Şemdinli gibi Çukurca gibi, Cizre gibi…
Bu stratejik alanda bulunan hudut karakollarına bir bakınız; Alan, Aktütün, Dağlıca, Dilekli, Pirinçeken, Işıklı, Narlı, Üzümlü, Çığlı, Andaç, Serin, Yemişli, Gülyazı, Ortabağ, Taşdelen ve Işıkveren… 1984’ten günümüze iç bölgelerdeki karakollar bir kez saldırıya uğramış ise eğer, bu saydığımız karakollar en iki kez, üç kez, dört kez saldırıya uğramıştır, sanki tarihten intikam alınır gibi… Bu trajedi tıpkı Irak savaşına benzemektedir; İsrail, tarihteki tek devleti olan Yahuda’yı yıkan Babil’i (Irak) bugün parçalamıştır, sanki geçmişin intikamını alır gibi…
Şimdi gelelim günümüze…
Bugün, Irak parçalanmış, Irak kuzeyinde Barzani Kürt devleti kurulmuş, bir ilanı eksik kalmıştır. Barzani bir Halid-i Bağdadi Nakşî mürididir. Babası ve yakınları aynı tarikatta şeyh, şıh, seyit, molla mertebelerine kadar ulaşmıştır… Turgut Özal da bir Halid-i Nakşî’dir ve Barzani’yi desteklemiştir.
Gazeteci yazar rahmetli Uğur Mumcu, Molla Mustafa Barzani’nin bir İsrail MOSSAD ajanı olduğunu açıkladıktan on beş gün sonra öldürülmüştür,
yani Barzani-İsrail bağı…
Bugünkü AKP siyasetinin başı Erdoğan, Cumhurbaşkanı Gül, Cüneyt Zapsu birer Halid-i Nakşî mürididir ve Türkiye’yi yönetmektedir. Barzani hem Cumhurbaşkanlıkta hem de Başbakanlıkta devlet gibi karşılanmış, hatta Erdoğan Erbil’e giderek Barzani ile “Burası Muş’tur” türküsü bile söylemiştir. Türkiye Erbil’de Konsolosluk açmıştır, THY halen uçuş seferleri düzenlemektedir. Yani Türkiye’yi yöneten AKP siyaseti Barzani’yi tanımakla Kürt devletini tanımış sayılmaktadır. Aynı zamanda Kerkük’ün Barzani işgaline de razı göstermiştir… Bu işin Barzani Kürt devleti tarafı, şimdi gelelim Türkiye tarafına…
Ayrılıkçı PKK Kürt siyasetinin başı İmralı’da yatan haindir. Bu hain, ister Bizans projesi deyin, ister Haçlı, ister BOP deyin ister Yahudi Kürdistan projesi, bu projenin mimarları olan ABD-AB-İsrail tarafından yapılan bir operasyonla bize teslim edilmiştir, 1999’da. Rahmetli Ecevit dahi, “neden bunu bize teslim ettiler” diyerek düştüğümüz tuzağın farkında olmadığını dile getirmiştir.
Üçlü koalisyon türlü ayak oyunlarıyla bozulmuş, yerine AKP iktidar olmuştur. AKP’nin desteğiyle ABD kısa sürede Saddam’ı devirerek Irak kuzeyinde Barzani devletini hayata geçirmiş, Türkiye’de ise bu projenin İmralı sözde siyasi liderini yaratılmıştır, İmralı…
Dokuz yıldır yattığı yerden pkk’yı yönetmesine izin verilen İmralı, Habur olayı ile uzun süredir aradığı halk desteğine de kavuşmuştur. 2005 yılında kurulan KCK yapılanması ile hukuk sistemini ve anayasal kurumlarını da, kısmen kâğıt üzerinde kısmen de uygulamada, hayata geçirmesi sağlanmıştır. Geriye tek şey kalmıştır; İmralı’ya ev hapsiyle yerinden yönetim, Irak’taki teröristlerin afla getirilerek pkk ordusunun kurulması. Elbet bu kolay iş değildir, bu nedenle anayasa çalışmalarıyla geciktirilmektedir, ama ya Barzani, Barzani’nin gecikmeye tahammülü yoktur…
Çünkü Barzani artık Irak’tan kopmuştur. ABD Irak’tan çekilmiş, Barzani’yi koruyacak bir güç kalmamıştır. Güneydeki Şii ve Sünnilerle ortak bir yönetim altında yaşaması mümkün değildir. Çünkü Barzani’nin ABD’ye verdiği destek sonucunda 1.5 milyon Şii-Sünni Müslüman öldürülmüştür, güney Irak Barzani’ye saldırmak için fırsat kollamaktadır.
Barzani’nin İran’la da yaşaması mümkün değildir, çünkü Barzani Sünni Halid-i Nakşibendî’dir, İran ise Şii, yani Yavuz Selim- Şah İsmail meselesi gibi… Barzani’nin Suriye ile de yaşaması imkânsızdır, yine aynı sebepten… Ve bugün Suriye’deki Esad rejimi de aynı sebepten devrilmek istenmektedir. Barzani’ye kalan tek ülke Türkiye’dir, çünkü iktidar Halid-i Nakşî’dir, aynı tarikat, AKP siyaseti İsrail’e de yakındır, ABD’ye de…
Şimdi gelelim Uludere Olayı’na, 34 vatandaşımızın terörist sanılarak bombalandığı ve hayatını kaybettiği Uludere- Gülyazı Olayı’na…
İşte Uludere Olayı bu noktada can alıcı bir öneme sahiptir; Barzani’ye Doğu Anadolu kapısı açmak açısından, hem insan yönünden hem de kaynak yönünden ve Doğu Anadolu’yu da Barzani’ye açmak açısından… Barzani’nin Doğu Anadolu’da birkaç milyon Kürdistan kimliği dağıtmış olduğu da dikkate alınacak olursa, artık Irak kuzeyinde Halid-i Nakşî Barzani’den başka hiç bir aşiret iktidara gelemeyecektir. Açılacak kapılarla ticaretini Barzani ile geliştirecek bir Türkiye, doğal olarak Barzani’yi de koruma altına alacaktır…
Peki, Barzani’ye Doğu’yu nasıl açacaksınız?
Tek kapı Habur Gümrük Kapısı’dır, yeterli değildir, Barzani’yi Habur’a hapsederseniz, dayanmaz, çöker, çünkü mesele sadece mal, petrol ve de para değil, aynı anda Kürdistan projesine destek verecek insan meselesidir, yani mesele hem siyasi hem ticaridir…
Peki, nereyi ve nasıl açacaksınız? Nasıl bir proje bu?
İşte Uludere, Uludere bir örnek, BARZANİ AÇILIMI yapabilmek için trajik bir başlangıç… Açıp haritaya bakınız, Uludere yoluna bakınız, o dağlar, yol yok, iz yok, Irak tarafında da pek yerleşim yeri yok ama çıktılar ortaya, “Uludere’ye kapı açacağız”, diyorlar, neden?
Ne ticareti var orada? Yok, yok ama Şemdinli’de var, Çukurca’da da var… O halde bu iş; Şemdinli’ye ve Çukurca’ya kapı açabilmek için bir başlangıç içindir, yoksa AKP’nin Uludere’yi düşündüğü için değil… Peki neden?
Çünkü Şemdinli’de yol var, hem Yüksekova-Van’a hem de Barzani Erbil’e açılır, oradan da Süleymaniye’ye bağlanır… Çukurca’da da yol var, hem Hakkâri’ye, oradan da Şırnak ve Yüksekova-Van’a bağlanır, Doğu ve Güneydoğu’da başka da yol yoktur zaten… Barzani’nin Erbil’ini Yüksekova-Van karayoluna, yine bu Erbil’i Hakkari-Şırnak karayoluna bağladığınız anda, Barzani Doğu ve Güneydoğu’da güç haline geliyor, hem ticari açıdan, hem de insan yönetimi açısından, boşuna Barzani Doğu’da Kürdistan kimliği dağıtmıyor!
İşte mesele budur, Barzani’ye Türkiye Kapısı Açmak; Uludere olayıyla konuyu gündeme taşımak, kamuoyunun dikkatini “sözde kaçakçılık” işine çekip Irak’la ticareti gündeme getirmek, buradan yola çıkıp Van-Hakkâri-Şırnak hattını Şemdinli ve Çukurca kapılarıyla Barzani’ye bağlamak…
Bu AKP siyaseti çok kapı açmak peşinde, başta Şemdinli-Derecik kapısı, çünkü Barzani’ye giden en kısa yol odur, Çarçella’dan geçer… Ardından Çukurca Kapısı, çünkü güneydoğu karayolu ağının düğüm noktasıdır Çukurca… Uludere Kapısı’nı da açtınız mı, hemen yanı başı Habur zaten, başka kapıya da gerek kalmaz…
Bir de iyi bir ithalat ve ihracat rejimi yaptınız mı, Barzani malı, Kerkük petrolü ve parasıyla Doğu’ya girecek, Doğu’daki insanımız da çift kimliği ile Barzani’ye destek verecek. Petrol, mal ve parayı Doğu’da pazarlayan Barzani tam bir devlet gücüne sahip olacak, hem de kendini güneydeki Şii-Sünni’lere karşı koruyacak. İlker Başbuğ ile Hurşit Tolon Paşaların tutuklanmalarını bu çerçeveden de görebilirsiniz; Türk Ordusu’nun bu projeye karşı direncini kırmak…
Ama bu proje ekranlarda bize nasıl anlatılacak; “bak şu fakir halkımıza, kaçak için, 50 lira sırtçılık için can veriyor, açtık işte kapıları, bak herkes kazanıyor, artık kaçak yok, ölüm yok…”
Sonuç nereye çıkıyor? Büyük İsrail’e; Ürdün’den bir parça, Suriye ve Irak’tan bir parça, yanına da Doğu ve Güneydoğu Anadolu yönetimini koydunuz mu, ver elini Karadeniz…İsrail’in bu sayılan toprakları silahla almasının gereği yok, yönetimleri eline geçirmesi yetiyor, para ve siyaset ile…
Meselenin özü budur; Uludere Olayı, Barzani’ye Kürt Devleti kurabilmek, Barzani’ye güneydeki Şii-Sünnilere karşı Türkiye güvencesi verebilmek, Doğu’daki çaresiz halkımızı Kürdistan siyasetine esir edebilmek için tasarlanmış bir senaryodur. Bu senaryoya, Türk Ordusu’nun küresel projelere karşı direncini kırabilmek düşüncesini de eklediğinizde, ortaya çıkan senaryo tam bir ihanet senaryosudur.
Türk Milleti bu ve benzeri senaryolarla tarih boyunca çok karşılaşmış ve hepsini de yok etmeyi başarmıştır.
1514’le başlayan ve 1919’a kadar gelen tarihsel bir süreç bugün tekerrür etmektedir. Türk Milleti tıpkı 1919’da olduğu gibi bir yanı ihanetlerle, bir yanı isyanlarla ve bir yanı da kılık değiştirmiş düşmanlarla kuşatılmış durumdadır.
Tarih yine tekerrür edecek ve bu sürecin sonu mutlaka ikinci Kurtuluş Savaşı’na dayanacaktır.
Tüm dünya bilmelidir ki, İkinci bir kurtuluş savaşını başlatmak ve başarmak için gerekli olan güç Türk Milleti’nde vardır.
Karar Türk Milleti’nindir yani bizim…
Erdal Sarızeybek
Kaynak: Çarçella(2011)…
Erdal SARIZEYBEK, 11 Ocak 2012