Uluslararası Bir Piyon ve Sonrası…
Arşivimden, Hikmet Bila’nın bundan yedi yıl önce Cumhuriyet’te yayınlanmış bir makalesini yeniden okurken, şaşaladım; öyle ipuçları veriyor ki, bugünü anlamak, hatta yakın geleceği görebilmek için! Bu kez de birlikte okuyalım, değerli okur. Yazının sonunda, ipuçlarını anlayışına sunmakla yetineceğim.
***
İşte, rahmetli Hikmet Bila’nın “‘Devrim Gazı’ Alev Alınca” başlıklı makalesi:
“Savaşta önce gerçekler ölür” diye bir söz var. Doğru söz.
Ama bir doğru daha var: Bazı gerçekler de savaşta ortaya çıkar. Gürcistan’la ilgili gerçeklerin ortaya çıkışı gibi...
Geçen gün, Gürcistan lideri Saakaşvili’nin Gori kentinde dolaşırken görüntülerini izlemişsinizdir. Fransız Dışişleri Bakanı Kouchner ile bombardımana uğrayan kenti geziyor. Sırtında çelik yelek, elinde güneş gözlüğü, gülüyor. Sanki Gori festivaline gelmiş. Yıkılmış, alevler içinde binalar, yanmış araçlar, perişan insanlar...
Gürcistan’ın cumhurbaşkanı, “kadife devrim”in lideri Saakaşvili gülüyor. “Artist” gibi pozlar vererek... Bir anda düşman helikopteri alarmı veriliyor ve Saakaşvili’nin yüzü değişiyor. Gülücükler yerini korku ve paniğe bırakıyor. Korumaları çevresini kuşatıp, alıp sığınağa götürüyorlar.
İşte, savaş bu demek.
Saakaşvili, savaşı düşman helikopteri alarmıyla öğreniyor.
Saakaşvili’nin birkaç dakika arayla yaşadığı iki ruh hali, gösterdiği iki yüz şekli, aslında Gürcistan halkının da durumunu yansıtıyor. Beş yıl önce, demokrasi, özgürlük, insan hakları adı altında ayaklandırılan Gürcü halkı, beş yıl sonra kan ve ateş içinde ağlıyor. İnsanlar can derdinde, canını kurtarabilen ekmek derdinde. Beş yıl önce, Saakaşvili’nin peşine takılıp mevcut iktidarı devirmek için parlamentoyu basan insanlar bugün Saakaşvili’ye soruyor: “Bizi neden ateşe attın?”
Saakaşvili ne demeli? Ne diyebilir?
“Beş yıl önce kadife devrim diye, gül devrimi diye, umutsuzluk içindeki siz halkımı peşime taktığım zaman, aslında devrim mevrim değil, Kafkasya’daki büyük bir stratejik savaşın tetikçisi olacağımı, sizi bir savaşa sürükleyeceğimi bilmiyordum” diyebilir mi?
“Benim misyonum, sizi yoksulluktan, baskıdan kurtarmak, refaha kavuşturmak, çağdaş uygarlığa yükseltmek değil, iktidarı ele aldığım günden beri, Batı’nın kışkırtmasıyla, Güney Osetya’ya, Abhazya’ya gözdağı vermek, Rusya’ya meydan okumaktı” diyebilir mi?
“Üstelik ben siyasetten de, stratejiden de, taktikten de anlamayan, boyundan büyük işlere girecek kadar cahil, gün olur güvendiğin dağlara kar yağar atasözünden bile habersiz, hesap-kitap bilmeyen bir adamım” diyebilir mi?
“Beş yıl önce ‘devrim gazı’na geldiniz. Sadece siz olsanız neyse, Türkiye’deki medyanın büyük bölümü bile gaza geldi; aslında kadife eldiven içinde bir demir yumruk kafanıza iniyordu da haberiniz yoktu” diyebilir mi?
Aslında dese de olur demese de olur.
Çünkü artık gül devrimi diye bir devrim, Saakaşvili diye bir lider yoktur.
Ve dünya Saakaşvili’ye bir teşekkür borçludur. Allı dallı, güllü müllü, kadifeli madifeli, turunculu murunculu devrimlerin ne anlama geldiğini gösterdiği için. ■ Hikmet Bila, Cumhuriyet, 15.8.2008
***
Sıra geldi, bugüne ve geleceğe ışık tutan ipuçlarına. İpucu demek, “gerçeğe ulaştıran iz” demek. İzleri anlamlandırma işi, biraz da sana kalıyor, değerli okur.
-Gürcistan Cumhurbaşkanı Saakaşvili; yanında Fransız bakan, bombardımana uğramış Gori kentini geziyor; elinde güneş gözlüğü, gülüyor. Yıkılmış, alevler içinde binalar, yanmış araçlar, perişan insanlar... “Kadife devrim”in lideri Saakaşvili gülüyor, “artist” gibi pozlar vererek... Korumaları çevresini kuşatmış.
-Birkaç yıl önce demokrasi, özgürlük, insan hakları laflarıyla peşinden sürüklediği, parlamentoya saldırttığı halk; bugün kan ve ateş içinde ağlıyor, can derdinde, ekmek derdinde...
-Saakaşvili “şu devrim, bu değişiklik” diye tutturarak umutsuzluk içindeki halkını peşine taktı. Oysa devrim falan umurunda değil onun, bölgedeki büyük bir stratejik savaşın tetikçisidir o, halkını savaşlara sürükleyen zalim bir liderdir o! Halkın feryadına kulak tıkayan: bizi niye ateşe attın?
-Peki, gerçek misyonu nedir onun? Halkını yoksulluktan, baskıdan mı kurtarmak, refaha kavuşturup çağdaş uygarlığa mı yükseltmek? Ne gezer…, onun misyonu emperyalist Batı’nın talimatıyla, komşu ülkelere gözdağı vermek, Rusya’ya da meydan okumak!
-O, siyasetten de, stratejiden de, taktikten de anlamaz; boyundan büyük işlere girecek kadar cahildir. “Gün gelir güvendiğin dağlara kar yağar” atasözünden bile ders alamayan, hesap-kitap bilmez biridir.
-Peki, ya bugün?
Bugün ne sahte devrimi kalmıştır onun, ne kendisi. Bir mendil gibi buruşturulup atılmış, uluslararası piyonlar çöplüğündeki yerini almıştır.
Prof. Dr. Cihan DURA, 2 Şubat 2016