
Gazi Mustafa Kemal Paşa da, 1 Kasım 1922 tarihli Meclis Konuşmasında zaman ve mekan yani tarih ve coğrafya boyutları içinde Türk'ü tarifle şöyle der: "Efendiler! Bu dünyayı beşeriyette asgari yüz milyonu mütecaviz nüfustan mürekkep bir Türk millet-i azimesi vardır. Ve bu milletin saha-i arzdaki vüs'ati nispetinde saha-i tarihte de bir derinliği vardır!"
Kendilerine Türk demeyip Müslüman demeyi yeğleyenler ise, Müslümanlığın her bir ferdin yalnızca kendisini ilgilendiren bireysel bir inanç tercihi olduğundan, toplumun tamamını kapsayan/kucaklayan bir kimlik teşkil etme niteliğinden yoksun bulunduğundan habersiz olan kara cahillerdir. Aynı sebepledir ki, hem Yunan Milli Eğitim Bakanlığı hem Todor Jivkov devrindeki Bulgaristan'ın resmi ağızları; bu ülkelerdeki soydaşlarımızı Müslüman diye tanımlamakta hiçbir sakınca görmemişler, onları Türkçe konuşan Yunan veya Bulgar Müslümanlar diye göstermekte onlarca yıl ısrar etmişlerdir. Şu nokta bile Türk kimliğinin ümmet düşüncesi ve hayali kimliği içerisine hapsedilerek yok edilmek istendiğinin en bariz kanıtı/göstergesi değil de nedir? Fanatik Hristiyan/ortodoks Yunanlılar ile domuz çobanı ateist/komünist Bulgarların bizim dinimizin/dinsel aidiyetimizin üzerine bu derece titremelerinin başka ne gibi bir açıklaması olabilir ki?!!
Dışarıdaki düşman, Türk'e düşmanlığını elbette yapacaktır da, ya içimizdekilerin "Türk" kimliği ile alıp veremediği nedir diye soracak olursanız da, size ilk olarak şimdi adını hatırlamadığım bir yabancı filozofun bir sözünü aktaracağım:
"Bir imparatorluğun leşinden daha kötü kokan hiçbir şey yoktur!"
Bununla bağlantılı ikinci nokta da şu; inatla ve ısrarla Türk yerine "Müslüman" kavramını kimlik olarak benimsetmeye kalkışanlar, Türk olmadıklarının bilincinde olup Türkiye'de yaşadıkları, kişisel ve toplumsal varlıklarını/kimliklerini bile Türk'ün kılıcına/gölgesine borçlu oldukları halde Türk kimliğine düşman olan, Türk milleti kavramı yerine sahte bir ortak payda olarak İslam ümmetini geçirmeye çalışan etnik döküntüler ve yüz bilemedin yüz elli yıl önceki sığıntılardır. Bunlar Türk milli devletine, cumhuriyete ve Atatürk'e şunun için düşmandırlar ki, Osmanlı devrinde Türk'ün hiçbir kadr ü kıymeti yokken, saraylarda Padişahların gözdesi olarak sefa süren halaları, teyzeleri sayesinde Türk'ün tepesinde boza pişirmelerine Cumhuriyet idaresi son vermiştir; Türk Cumhuriyeti adamları saraylarından etmiştir. Üçüncüsu bu gibilerin daha karanlık olan niyetleriyle ilgilidir; Türk kimliğini ve Türklük bilincini yok etmeli ve onun yerine ümmeti koymalıdırlar ki dinine bağlı saf Türklerin adına da rahatça yazıp/konuşabilsinler! Hatta lütfedip Türk-İslam alemi, İslam-Türk alemi bile diyebilir böyleleri; lakin biz o terkipteki 'İslam'ın aslında, dinsel kimliği bile değil, Gayri-Türk Müslümanları anlatmak için uydurulduğunu çok iyi biliriz!

Gerçek şu ki, kendisini bir türlü Türk hissedemeyen bu imparatorluk leşinin artıkları, sağda ümmetçilik; ortada ve solda ise beynelmilelcilik ve kozmopolitlik zehriyle Türk kimliğini eritmeye ve Türk varlığını yok etmeye çalışmaktadırlar; bu örtüleri çektiğiniz zaman gerisinde tarihleri boyunca millet ve dolayısıyla da devlet olamamış bir takım küçük, parça bölük etnik topululuk mensuplarının aşağılık kompleksleri sırıtır.
-
Tarih ancak akıl ve idrak sahipleri için ders ve ibret vericidir; ahmaklar ve unutanlar için değil. Merhum yönetmenimiz san'at tarihçisi, tarihçi, yönetmen, yazar ve düşünür Metin ERKSAN, bir yazısının başında şunları söyler: "Türkiye’de bile bilim adamı görünümündeki devlet aylıklı/aylakların adını dahi bilmediği, Amerika/Harward Üniversitesi sabık rektörü, ünlü filozof GEORGE SANTAYANA (1863-1952) şöyle der: “GEÇMİŞİ UNUTANLAR, UNUTTUKLARI GEÇMİŞİ BİR KERE DAHA YAŞARLAR!”
Türkler işte o benzer geçmişi Göktürklerden önce Kuzey Çin'de bir Türk devleti olarak kurulup bir müddet sonra Budizm'i resmi devlet dini olarak kabul ederek kısa zamanda Çinlileşip yok olan Tabgaç devletiyle yaşadıkları içindir ki, büyük Türk devlet adamı, Başvezir ve Başdanışman Bilge Tonyukuk, Bilge Kağan'ın Buda dinini kabul etmek yönündeki eğilimine şiddetle karşı durmuş ve Türkleri ikinci kez Tabgaçların akibetine uğramaktan kurtarmıştı. Onun büyüklüğü de en başta bu bilinçli ve kararlı tutumundan geliyordu. Zira tarih bilinci olmaksızın değil yarını, burnunuzun ucunu bile göremezsiniz; tıpkı on dört yıl boyunca FETÖ'cü alçaklara her istediklerini verip Türkiye'yi uçurumun kıyısına kadar getirenlerin yaptığı gibi!

Biz işte o geçmişten ders almayı unuttuğumuzdan yani tarih bilincinden yoksun kaldığımızdandır ki, Türk Bilge Kağan'ın kalabalık Çin'de eriyip yok olan Türkler hakkında çok acı biçimde söyledikleri, Orta Doğu bataklığına saplandığımız bin yıldır Fas'tan tutun da taa Basra körfezine kadar Müslüman Arap dünyası içinde eriyip mahvolan milyonlarca Türk için de aynen tekerrür etmiştir.
On altı yıldır Türk ülkesine bir karabasan gibi çöken, Araptan çok Arapçı, ümmetçi iktidar yüzünden de, 'onlar Muhacir/biz Ensar' safsatasıyla uyutulan Türklerin eritilmesine gelmiştir artık sıra.
İyi uykular ya Ensar-üt Türki(!)
Kümesine dadanmış sansar ile tilki!
28 Ekim 2018 - Hanifi Altaş