Arzu Hanım iletisinde diyor ki: ‘Televizyon programları ve yorumları beni ve benim gibi düşünen çoğu yurttaşı çileden çıkarıyor, düşman kim belli değil... Tüm değerlerimize ve ecdada müthiş bir karalama ve sindirme politikası izleniyor... Birçok kurum sanki bu ülke için değil, başka devletlerin emrinde çalışıyor...’
Sonunda, ‘Bu düşüncede olanlar bir araya gelmelidir’ diye bitiriyor…
Aslında bu ve binlerce ileti bir araya geldiğimizin işareti değil mi?
Şehit cenazelerindeki sloganlar birlikteliğimizin işareti değil mi?
Ekranlardaki birliktelikten bile korkanlar bu toparlanmanın emaresi değil mi?
Kendimize haksızlık etmeyelim...
Aydınların yurdun dört bir yanında büyük ilgiyle kucaklanmaları, salonların, meydanların dolup taşması, bir araya geldiğimizin kanıtı değil mi? Üstelik sağ sol, şucu bucu, baş örtülü baş örtüsüz ayrımı yapılmadan ‘vatan’ için bir araya gelenlerde büyük bir artış olduğunu görmezden gelebilir miyiz…
Kendimizden şüphe duymaya öyle alıştırıldık ki! Daha dikkatle bakalım. Bunları hafife almayalım. Çünkü sandıktan da seçimden de önemli olan bu BİLİNÇ, bu birlikteliktir; meyvalarını verecektir.
Korku ve Ecel
İşte bu birileri için çok korkutucu. Bu milletin ‘birlikte’ düşünmesinden çok korkanlar var.
Bugün ‘solcu’nun elinde Yeniçağ Gazetesi var; ‘sağcı’ bilinen adam Aydınlık Dergisi okuyor. ‘Dinci’ diye yaftalanmış adam Silivri'deki mitinge geliyor, Ulusal Kanal seyrediyor. Aklın yolunda, BİR düşünce üretenler çoğalıyor.
Odatv.com ile Yeniçağ Gazetesi'nden iki GERÇEK gazeteci, Barış TERKOĞLU ve Arslan BULUT, aynı anda ‘Ergenekon’ adı verilen maskaralığın ‘ipini çekecek’ kadar önemli bir yayın gerçekleştiriyorlar ve Yılmaz POLAT’ın kitabı ‘CIA pençesinde Açılım’ ile Aydınlık Dergisi'nin tâ 2007'deki yayınının da hakkını teslim ederek, Adalet Bakanlığı'nda alınan kararların, Amerika’dan ‘atanmış’ bir danışman savcı tavsiyesiyle mi alındığı sorusunu, gündeme bomba gibi düşürüyorlar.
Ortalıkta koca bir TISSS!
Yeniçağ Gazetesi'ni ‘fişleyenler’ kime akredite?
Ardından Yeniçağ Gazetesi yazarı, Sabahattin Önkibar Genelkurmay Başkanı ile bir görüşme gerçekleştiriyor. Yaygın medya alev alev yanıyor. Hürriyet’in Ertuğrul Özkök’ü, Genelkurmay Başkanı'nı ‘şoven milliyetçi çizgide’, ‘radikal milliyetçi’ Yeniçağ’a konuşmakla suçluyor ve ekliyor: ‘Hem de Ergenekon sürecinde!’
Sonra bir başka ‘gazeteci’ diyor ki: ‘Yahu üstelik bu milliyetçi sağ gazete MHP kalıpları içinde bile değil. Neredeyse tümüyle sistem dışı!’
İşte zurnanın zırt dediği nokta budur.
Kurulan oyunun dışından bakan birileri var! Sadece iktidar partisine değil, alışılmış kalıplar içinde kalmadan, her yöne eleştiri yapıyor, ‘gazeteciliğin’ 4. kuvvet olduğunu hatırlatıyorlar. Üstelik ‘binbir destekli’ TARAF’tan da fazla satıyorlar ve birkaç sene içinde tirajları on kat artıyor!
Bu telaş özgün değil!
Görmemek için kör olmak lazım. Bir telaş var ortada. Olay üzerine olay! Jet hızıyla geçen bir haziranın ardından elle tutulur bir ‘telaş’, tüm ‘dolmakalemleri’ sarmış durumda.
Onların telaşı özgün olamaz! Biliyoruz ki, yaygın medya ‘Türkçe’ düşünmez ve istisnalar hariç kendine özgü düşünce üretemez... İpleri Washington ve Brüksel’dedir! Sadece yansımalarla idare edilir. O zaman telaşın kaynağı yine Atlantik ötesindedir!
Geçen ay Aydınlık Dergisi'nde en önemli Amerikan düşünce kuruluşlarından biri olan Rand Corporation’ın Türkiye hakkındaki bir raporuna yer verildi. Raporun başlığı ‘Türkiye: Sıkıntılı Ortaklık’ değil miydi?
Raporda özetle, ‘Türkiye bir yol ayrımında’ deniyordu ve dört seçenekten sözediliyordu:
- 1. Türkiye AB kapısında kalmaya devam eder; bu ABD için en uygun seçenektir.
(Bakın, TÜSİAD’ın Boyner adlı başkanı da birebir aynı cümleyi kuruyor. Diyor ki:
- ‘AB vizyonu parçası olmak, üye olmaktan da önemli!’
TÜSİAD diyor ki: ‘Hedefimiz, Atlantik ötesinin emri doğrultusunda, Avrupa Birliği havucu yönünde diz üstü çökmüş bir Türk milleti!)
2. Rand raporunun Türkiye’nin gidebileceği ikinci yol tahmini ‘Ilımlı İslam Cumhuriyeti’! Rapor bu ihtimali zayıf görüyor.
3. Rapor, Türkiye’nin, ‘yumuşak bir askeri darbe’ yaşayabileceğini de seçenekler arasına koyuyor. Ama bu ihtimali de çok kuvvetli görmüyor…
4. ‘En tehlikelisi’ diyor rapor, ‘Türkiye millî bir çizgiye geçebilir!’
Burada herhangi bir partiden, siyasi kurumdan falan değil, ‘denetlenemeyen’ bir güçten, Türk Milleti'nden söz ediliyor. Diğerleri uzun yıllardır tam kontrolde... Uzun yıllardır, Batıya parmak kaldırmadan, Washington ve Brüksel’e yüz sürmeden hükümet eden veya hükümete talip olan yok!
İşte telaş buradan kaynaklanıyor! Atlantik ötesi ve içerideki hempaları dört dönüyor.
Malum medyayı dikkatle izleyin. Ani bir U dönüşü göreceksiniz!
Televizyonlarda, malum hokkabazlar, karşısında muhalifle…
Laf salatalarına muhalefet sosu kattılar…
Karanlıkta korkmamak için ıslık çalıyorlar.
Türkiye’de ‘yeter artık’ diyenlerin ateşine su serpmek için, (veya amiyane tabirle ‘gazını almak’ için mi desek) ‘ulusalcı’ söylemlerle, hükümetçi/Atlantikçi söylemleri karşı karşıya getirmek zorunda kaldılar…
Çünkü, Yeniçağ Gazetesi, Aydınlık Dergisi veya ‘satın alınamayanların’, ‘millî ortak aklın sesi’ olanların, üzerlerine atılan onca çamura rağmen parladığını onlar da görüyorlar. Tavsiyeli hükümet, danışmanlı adalet, şarlatan basın ve televizyon kümelerine; açlık, işsizlik ve biber gazlarına rağmen, ortak akıl ülkenin her yanında parlıyor. İşte budur onları telaşa boğan.
Hem kendileri hem ‘yakın ve çook uzaklardaki işverenleri’ beceriksizlikleriyle kalakalacaklardır. Hiç kendilerini yormasınlar; güç, mevki ve paraları olabilir, muhaberatı iyi kullanabilirler; Avro-Atlantik sistemlerin periferilerinde gezebilir, onların şaraplarıyla çoşup, onların gitarlarıyla oynayabilirler... Ama artık anlı şanlı Batı sistemlerinin de bir ayağı çukurda!
Bu topraklarda her türlü melanete karşı çıkacak güç binlerce yıldır vardı; şimdi de var ve hep olacak. Rüzgar değişince, onların adını -en başta ağababaları olmak üzere- kimse hatırlamayacak!
Banu AVAR, 6 Temmuz 2010
http://www.banuavar.com.tr/?pg=articles&id=49
Elmek: banuavar@superonline.com