‘ÜTOPİK KEMALİZM’
Kemal Kılıçdaoğlu CHPsi’nin 1930ların CHPsi değiliz demesi üzerine, kimi ‘hızlı Kemalistler’imiz de, 1930’lu yılları ‘inadına’ savunmaya yönelmiş bulunmaktalar.
‘Büyük iktisatçılar’ımız da, 1923 ‘İzmir İktisat Kongresi’ başta olmak üzere her yıl yeni ‘İktisat Kongreleri’ düzenlemekteler.
Ne var ki, ‘ütopik’ olmak başka bir ‘ütopya’sı olmak başka şey olmalı.
Nitekim, Thomas More’dan tam ikibin yıl önce Platon Devlet (Cumhuriyet) ve Anayasa’sını tasarlamaktaydı. Bir program da danilebilir.
Sonra, denildiği üzere, ikinci ‘Büyük Usta’ Farabî’nin, Platon’un Kent Devleti’ni ‘evrensel’ olarak tasarladığı ileri sürülmektedir (H.Z.Ülgener).
Bir ‘Erdem’li Kent ya da toplumun ilkelerini araştırmaktadır: (Medînet-il-fâzıla).
Mustafa Kemal’in de bir ‘ütopyası’ vardı kuşkusuz.
Ancak o ‘ütopik’ bir toplum tasarlamak yerine, somut bir Devlet ve Toplum (Ulus) kurdu.
Bugün onu izleyenlerin de, onun yaptığı işleri ‘ütopya’laştırmak yerine, O’nun ‘yaptığı işler’i ‘temel’ olarak alıp, yine kendisinin gösterdiği hedef olarak, varolan ‘uygarlık düzeyinin üzerine çıkarmak’ olmalıdır.
Yoksa o dönemde yapılmış ‘işleri’ ‘idealize’ etmek değil.
O nedenle, diyelim ‘ekonomi’ alanında, kim ki ‘İzmir İktisat Kongresi’ ile yatıp, ‘Limancı Hamdi Kongresi’yle (*) kalkarsa, ne Kemalist ve ne de Atatürkçü değil, tersine ‘ütopist’ kalmaya mahkûmdur.
‘Ütopyalarımızı Korumak’
Erinç Yeldan’ın Korkut Boratav’dan aktardığı üzere “insanlığın yüzyıllar boyu süregelen adalet, özgürlük ve eşitlik arayışları doğrultusunda ütopyalarımızı korumamız”, ama “Adım adım ‘aykırı’ düşünmeye yönelmemiz gerekiyor. Önce, bugünün egemen düşünce biçiminin sınırlarını, giderek kurulu düzenin parametrelerini de zorlayarak…” (2).
Ve yine Korkut Boratav’ın deyişiyle, “küresel ekonomide üretim merkezlerinin batıdan doğuya ve kuzeyden güneye bir eksen kayması içinde olduğu günümüz konjonktüründe, 21. yüzyılın kalkınma stratejilerini tasarlamaya yönelik arayışlarının muhakkak siyasal iktidar mücadelesiyle iç içe geçmesi” de gerekmektedir.
Her ne kadar “Serdar Şahinkaya ve İlter Ertuğrul, İzmir Kongresi’nin çoğunlukla basitleştirilerek, iddia edildiği üzere ‘tıkanmış olan Lozan görüşmelerinde genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Batı’ya güvence vermek’ üzere alelacele toplanmış bir birliktelik değil, Sivas ve Erzurum kongrelerinin devamı olarak Cumhuriyetimizin ilanından önce bilinçli ve programlı bir şekilde tasarlanmış, iktisadi bağımsızlığa yönelik, Anadolu’nun aydınlanma savaşımını yönlendirecek özgün bir girişim olduğunu” vurgulasalar da;. Bilsay Kuruç’un altını çizdiği gibi, günümüzde “finans kapitale dayalı birikimin artık tıkandığı ve küresel kapitalizmin yeni arayışlarının dünya barışını tehdit etmekte olduğu” da bir gerçektir . (Erinç Yeldan, a.g.m.)
Bütün bunlardan ayrı ve konumuz açısından en önemli saptamayı da Hasan Ersel yapmaktadır: “sıkça dile getirilen rekabetçi piyasa kavramının gerçekten de kaynakların etkin dağılımında ve toplumsal gönenci artırmada kuramsal olarak
en etkili araç” olmasına karşın, artık “Dünyada hiçbir ekonomide söz konusu” bile değildir. (Erinç Yeldan, a.g.m.)
1920-30’larda yapılanlar ve yapılmayanlar
İzmir İktisat Kongresi’nin yapılmasının güçlükleri ve alınan kararların ‘önemi’ni ‘iktisat tarihçileri’miz anlatmaktadırlar.
Örneğin, 1920’li ve 30’lu yılların küresel konjonktürü ile günümüz arasında, “çökmekte olan İngiliz hegemonyasındaki altın standardına dayalı serbest ticaret rejimi ile günümüzün serbestleştirilmiş finans sermayesinin dayanmakta olduğu ABD hegemonyasındaki kapitalist birikim rejiminin çöküşü arasında paralellikler vardır (B.Kuruç’tan aktaran Yeldan, agm)
Bütün bunları gözönünde bulundurarak, Platon’dan 2500, Farabî’den 1000, Thomas More’dan 500, Winstanley’den 370, Saint-Simon (1760-1825 ), Charles Fourier(1772-1837), Robert Owen (1771-1851), Étienne Cabet (1788-1856) ve hatta Proudhon (1809-1865)dan 150-200 yıl sonra, bugün ‘ütopik’liği bırakıp ama ‘ütopyalarımızı koruyarak’, Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘yaptığı işler’le avunmak yerine, bizim ‘yapacağımız işleri’ tasarlamamız gerekmez mi?
Bir ‘programa’a bağlamak..
Bir an için, uygulama eksikliği çekilen bir ‘eski program taslağı’nı gözönüne getirelim.
Buna göre, yapılacak işler şöyle sıralanmış olsun:
1° Toprağın kamulaştırılması ve topraktan gelecek her türlü rantın Devlet’in tekelinde olması
2° Artan oranlı vergilerin yaygınlaştırılması
3° Belli bir büyüklüğün üzerindeki ‘servet’in kalıt yoluyla devredilmesinin önlenmesi
4° Yabancıların ve Devlet’e başkaldıranların mallarına el konulması
5° Tüm kredilerin Devlet elinde toplanması ve Merkez Bankası’nın yönetimine sokulması. Böylece ‘sermaye’nin Devlet tekeliyle yönlendirilmesi
6° Tüm ulaşım araçlarının Devletleştirilmesi
7° Ulusal ‘atelyeler’in açılması. Bir ‘plan’ içinde tüm tarım alanlarının Devlet eliyle o topraklarda çalışacakların kooperatif türü örgütlenmelerle köylülerin hizmetine sunulması
9° İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun geliştirilerek ‘herkese iş’ bulma zorunluluğunun getirilmesi. İşçi sendikalarının sanayi işçisi, ‘Ziraat Kooperatifleri’nin tarım işçilerinin Devlete karşı sorumlu örgütlenmelerine dönüştürülmesi
10° Tüm eğitim kurumlarının Devletleştirilmesi ve ‘parasız’ olması. En az ilk 12 yıllık eğitimin ‘zorunlu’ olması. Çocukların hiçbir koşulda çalıştırılmaması. Eğitim reformuyla 12nci yıldan sonra tarım ve sanayi dallarına göre ‘uygulamalı eğitim’den geçirilmesi ve böylece ‘eğitim ile üretim arasında’ uyum ve dengenin sağlanması
Ağır mı geldi?
Bana kalırsa, yukarıda adları sayılan tüm ‘büyük insan’ların kurmak istedikleri ‘Erdemli Toplum’, bu on maddelik ‘program taslağı’nın ‘aşamalı olarak’ uygulanmasından geçmektedir.
Yer ve zamanına göre, adım adım, yavaş ve emin adımlarla.
Ancak, kesinlikle varılacak hedeften sapmadan.
Gayrısı, ‘ütopya’ kurmak değil, ‘düşünde darı görmek’ alanına girmektedir.
Habip Hamza Erdem
(1) Bkz Türkiye İktisat Kongresi (1948) ve ya da Ahmet Hamdi Başar (1897-1971) ve yapıtları
(2) Erinç Yeldan, “İzmir İktisat Kongresi’nin 90. Yılında Ütopyalarımızı Korumak”, Cumhuriyet, 27 Şubat 2013