UZUN İNCE BİR YOLDAYIZ
Ve Muharrem İnce’nin Cumhurbaşkanı olacağı belli olmuştur.
Belli olmuştur ama görev devir-teslim işlemleri nasıl olacaktır?
Kimsenin moralini bozmak istemem, ama bu ‘Alçaklık Takımı’ndan her türlü melanet beklenir.
Bunlarınkine ‘Devlet’ diyenin aklına yanarım.
Düşünebiliyor musunuz, sözde seçim olacak, ancak ‘sandıkların namusu’na güvenemiyoruz.
Hırsız belli üstelik.
Başta ‘Yüksek Seçim Kurulu’, sonra vali, kaymakam, polis, jandarma ve hatta Hulusi’nin askerleri, sonra müdürler, memurlar filan.
Sandık kurulları mı ne?
Hiçbirine güvenilmiyor.
Vereceği oya sahip çıkması için vatandaş göreve çağrılıyor.
Görünen o ki, vatandaş ‘bu kez’ oyuna sahip çıkacak.
Sözcüğün tam anlamıyla, millet Devlet’le karşı karşıya bırakılmıştır.
Ve bu milletin ezici çoğunluğu, bu kez, Devlet’i yenecektir.
Millet Devleti ‘feth’edecektir’ de denilebilir. [Bu konuya kimi yazılarımda değinmiştim, ancak burada ayrıntısına girmenin olanağı yok].
Yeni ‘hükûmet’in birincil görevi ise, Devlet’in rehabilitasyonu mu dersiniz, restorasyonu mu o size kalmış, dağ gibi sorunlarla boğuşmak olacaktır.
Muharrem İnce ve CHP’nin de hata yapma lüksleri bulunmamakta.
Sözgelimi, kurulacak bakanlıklara İYİ Parti, Saadet Partisi ve hatta ‘İttifak’a girmeyen partilerden de birer-ikişer bakanlık verilmelidir.
Ki tam bir ‘Ulusal Hükûmet’, yani kimilerinin dediği gibi bir ‘Millî Hükûmet’ ola.
Ola ki, ancak o zaman Devlet’in yeniden-yapılandırılmasına geçilebile ve içine sürüklendiğimiz ‘olağanüstü koşullar’dan çıkılabile.
Meral Akşener ve Temel Mollaoğlu Cumhurbaşkanı yardımcıları neden olmasınlar örneğin?
Bir ‘Denizcilik Bakanlığı’ kurulup başına neden bir Nusret Güner paşa getirilmesin?
‘Maliye’, neden A-dan Z’ye Zekeriya Temizel’e verilmesin?
İbrahim Kaboğlu niye ‘Adalet Bakanı’ olmasın, değil mi ama?
İlhan Kesici, DPT’yi yeniden yapılandırıp, tüm ekonomiyle ilgili kararların oradan ‘olur’ almadan uygulanmayacağı hale getirilmesin?
Alışagelmişin dışında, ve ‘reform’ babında daha bir dizi ‘önlem’ alınabilir, alınmalıdır.
Şu seçim ortamında dillendirilen kimi ‘boş laf’ların üzerinde durmak istemem.
Efendim, dış yatırımcı gelecekmiş de, döviz kuru düşecekmiş de filan.
Geçenlerde Tranzon Milletvekili Haluk Pekşen, ekonomi öğrencilerine ‘hoca’larına saygı duymamalarını söyledi.
Onların okuyup, öğrettikleri ve laf ola beri gele türünden yazdıkları ‘kuram’ların ‘boş’ olduğunu anlatmak istiyordu.
Ben de, üniversitelerde okutulan, ekonomiyle ilgili tüm, ama büsbütün, kitap ve dergilerin toplatılıp kağıt hamuru haline getirilmesini yazmaktayım nicedir.
Madem ekonomi dedik, sakın Selin Sayek hanıma ‘ekonomik bir görev’ verilmesin isterim.
Ne de, yeri gelmişken söyleyeyim Bartu Soral’a.
Hele bu ikinci, neredyse, televizyonların vazgeçilemezi gibi sunulmakta.
Bir ‘Kalkınma Ekonomisi’ tutturmuş gidiyorlar.
Oysa, ‘Kalkınma Ekonomisi’ 80’lerde öldü.
‘Öldü’ diyorum, çünkü ekonomi yazınına böyle geçti.
Şimdi bir ‘Dünya Ekonomisi’ var.
Ve ‘Millî Burjuvazi’ diye bir şey yok.
Bir parantez daha açmak durumundayım, şu bizim İlker Başbuğ paşamız da, yeni yeni ‘tarih ve ekonomi’ çalışıyormuş da, o da ‘Millî Burjuvazi’ yaratmanın önemini kavramış(mış).
Burjuvazi yaratmak yerine neden bir ‘Millî Ekonomi’ yaratmaya kafa yorulmaz, ben de bunu anlayamıyorum.
İşte zurnanın zırt dediği yer de burası aslında.
İlla, hem de ‘Devlet’ eliyle bir burjuvazi yaratılacak.
Ki ‘Devlet’ desteği olmadan burjuvazi-murjuvazi doğmaz.
Eğer bu ‘meret’, liboşların düşündüğü gibi, kendiliğinden doğacaksa, bırakınız yapsınlar-bırakınız geçsinler; kendi kendilerini doğursunlar.
Ama hayır, illa birileri doğurtacak.
Ekonomi tarihinde böyle bir ‘kendiliğinden doğma’ falan yok.
Marks’tan vazgeçtik biraz Polanyi okuyun o zaman, vesselam.
Yazıyı toparlayacak olursam, size ‘Yerli ve Millî’ burjuvaziye son örnek olarak Dr Recep ve tayfasını gösterebilirim.
Çünkü sizin gözünü sımdilerde ‘seçim’ bürümüş.
Bu Dr Recep, bugün dünyanın ‘En Zengin’leri arasındadır, biliyor musunuz?
Bilmiyorsanız, boşuna ekonomi-mekonomi okumayın o zaman.
Ve yarın haydi sizler gibi ‘emperyalist’ler diyelim, hacize geldiklerinde, sakın bu milletin alın teri olan ve bugün ‘Varlık Fonu’na aktarılan değerlerimizi değil, Dr Recep’in malvarlığını verin gitsin.
Borçların en az yarısını karşılar, emin olun.
Üstelik, ‘haksız kazanç’ yoluyla edinilmiştir.
Ama kendisini sakın salmayın.
Sözün kısası daha işin başındayız.
Uzun ince bir yol bu.
Habip Hamza Erdem