Vahdettin'in ingilizlere sığınma mektubu

Tarihî belgeler, resimler, belgeseller, sesli ve görüntülü içerikleri, bu bölümde paylaşabilirsiniz.

İletigönderen Nihan » Cum Nis 04, 2008 19:55

Baştan söyledik ya kaye, Vahdettin'le Atatürk mukayese edilmez diye. Hâlâ aynı şartlarda aynı ülkede diyorsun. Vahdettin'in beceriksizliği, Atatürk'ün dehası da ortada. Atatürk eğer Vahdettin'e suç bulmuş olsaydı, Vahdettin nereye giderse gitsin peşini bırakmaz, hakkında idam kararı çıkartır, fedailerle işini bitirebilirdi.Öyle yapmadı çünkü kişilerle uğraşmak küçük adamların işidir. Fatih dönemine kadar ve sonrasında padişahlar sancaklarda eğitiliyor, devlet idaresini çok iyi bir şekilde öğreniyorlardı. Sistem temel prensiplere sahipti ve uygulamada titizlik gösteriliyordu. 17. yüzyılda I. Ahmet döneminde bu uygulamaya son verildi ve şehzadeler sarayda dört duvar arasında, halktan kopuk, devlet idaresinden habersiz bir şekilde yetişmeye başladılar. Ancak kişisel merakla kendini yetiştirenler de oldu II. Abdülhamit gibi. Zaten II. Meşrutiyet'in ilanıyla yetkileri de azaltıldı. İttihat ve Terakki'nin kötü idaresiyle I. Dünya Savaşı'na gelindi. Bu arada memleketi o günkü hale Vahdettin getirmedi. Bugün acısını çektiğimiz sorunlarımızın çoğu İttihat ve Terakki'den mirastır. Atatürk bu bozulmuşluğu görmüş, sistemin kurtarılamayacağını anlamıştı. O zaman yeni bir sistem kurmak zorunluydu ve bütün mesaisini bu yolda sarfetti. Vahdettin'le uğraşmadı.
[img]http://img340.imageshack.us/img340/5780/nihanimza1kx5.jpg[/img]
Artık beklemiyorum.
Açık bir kapı gördüm.
Şimdi sevgi şehrindeyim.
Boşuna beklemişim.
Kullanıcı küçük betizi
Nihan
Üye
Üye
 
İletiler: 832
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 22:55

İletigönderen kaye » Cum Nis 04, 2008 20:27

Nihan yazdı:Baştan söyledik ya kaye, Vahdettin'le Atatürk mukayese edilmez diye. Hâlâ aynı şartlarda aynı ülkede diyorsun. Vahdettin'in beceriksizliği, Atatürk'ün dehası da ortada..

Hayır ben ikisini karşılaştırmıyorum, ikisinin içinde bulunduğu şeraiti anlatmak istedim sadece..
Nihan yazdı:Atatürk eğer Vahdettin'e suç bulmuş olsaydı,.

Hain demiş, daha ne desin :)
Nihan yazdı:Vahdettin nereye giderse gitsin peşini bırakmaz, hakkında idam kararı çıkartır, fedailerle işini bitirebilirdi.Öyle yapmadı çünkü kişilerle uğraşmak küçük adamların işidir.

Öyle yapmama sebebi Vahdettin'e suç bulmamasından değil; sen de açıklamışsın zaten ama tuhaf olmuş cümle.
Büyüklüğünü Atatürk'ün ilerleyen dönemlerinde de görebiliyorsunuz zaten.. İnönü neler yapmış mesela Atatürk için, neler söylemiş, Atatürk ise çocukları için neler yapmış, miras bile bırakmış.. Fazla ayrıntıya girmek istemiyorum, bir kitap vardı, yazarı Süleyman YEŞİLYURT, kitabın adı: Atatürk-İnönü Kavgası.. Ha bu sadece bir örnek, Atatürk sadece kendine suikast girişiminde bulunanlara değil, siyasî yaşamında da kendisini alt etmek isteyecek herkesin oyununu bozmuş ama yapabilme kudreti olduğu halde kendine yapılan aynı hareketlerle hiçbir zaman cevap vermemiştir.
Yine memleketimizi parçalamaya gelen ve yüzbinlerce mehmetçiğimizi şehit eden, Çanakkale'de ölen Anzak askerleri için ne demişti, bir hatırlayalım:
"Bu ülkenin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar
Burada bir dost vatanın toprağındasınız
Huzur ve dinginlik içinde uyuyunuz
Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız
Uzak diyarlardan evlatlarını savaşa gönderen analar
Göz yaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bizim bağrımızdadır
Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat, rahat uyuyacaklardır
Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır..."

Mustafa Kemal Atatürk, 18 Mart 1934

Sanıyorum bu konuda bu kadar örnek yeter..

Nihan yazdı:memleketi o günkü hale Vahdettin getirmedi. Bugün acısını çektiğimiz sorunlarımızın çoğu İttihat ve Terakki'den mirastır. Atatürk bu bozulmuşluğu görmüş, sistemin kurtarılamayacağını anlamıştı. O zaman yeni bir sistem kurmak zorunluydu ve bütün mesaisini bu yolda sarfetti. Vahdettin'le uğraşmadı.

Yazdıklarına katılıyorum. Umarım sen de şuna katılırsın: "Şerefli bir insan hain damgasını yiyeceğine ölmeyi tercih edebilmeli.."
Kullanıcı küçük betizi
kaye
Üye
Üye
 
İletiler: 1036
Kayıt: Pzr Oca 06, 2008 0:57

İletigönderen Nihan » Cum Nis 04, 2008 20:54

Sade bir müslüman olarak bunu ben bile yapmam. İlk mesajlarımda söylediğim gibi Vahdettin bunu hiç yapamazdı çünkü onun halifelik misyonu buna izin vermezdi. Bütün İslam dünyasının sembolik lideri en büyük günahlardan biri sayılan intihar günahını işleyemezdi. Ne kadar zavallı bir insan olduğunu görebiliyor musun?
[img]http://img340.imageshack.us/img340/5780/nihanimza1kx5.jpg[/img]
Artık beklemiyorum.
Açık bir kapı gördüm.
Şimdi sevgi şehrindeyim.
Boşuna beklemişim.
Kullanıcı küçük betizi
Nihan
Üye
Üye
 
İletiler: 832
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 22:55

İletigönderen kaye » Cum Nis 04, 2008 21:16

Nihan yazdı:Sade bir müslüman olarak bunu ben bile yapmam. İlk mesajlarımda söylediğim gibi Vahdettin bunu hiç yapamazdı çünkü onun halifelik misyonu buna izin vermezdi. Bütün İslam dünyasının sembolik lideri en büyük günahlardan biri sayılan intihar günahını işleyemezdi. Ne kadar zavallı bir insan olduğunu görebiliyor musun?

İntihar edemiyor (sizin deyişinizle) günah diye ama memleketin kurtuluşu olan Atatürk'ün ölüm fermanını çıkarabiliyor, memleketin ve milletin lağvı olan Sevr'e imza atabiliyor, kurduğu inzibat ordusuyla bir sürü kuvvacı katlediyor, vs. vs., en sonunda da halife halife gayri müslim bir ülkeye sığınıyor..
Zavallı mı, müstahak mı!!!
Kullanıcı küçük betizi
kaye
Üye
Üye
 
İletiler: 1036
Kayıt: Pzr Oca 06, 2008 0:57

İletigönderen Nihan » Cum Nis 04, 2008 21:35

kaye, memleketi onursuz bir şekilde terketmesi intihardan beter değil mi? Ondan sonra fazla yaşamamıştır zaten. 1926'da ölür.
[img]http://img340.imageshack.us/img340/5780/nihanimza1kx5.jpg[/img]
Artık beklemiyorum.
Açık bir kapı gördüm.
Şimdi sevgi şehrindeyim.
Boşuna beklemişim.
Kullanıcı küçük betizi
Nihan
Üye
Üye
 
İletiler: 832
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 22:55

İletigönderen DEHLİZ » Cum Nis 04, 2008 21:53

aşık atışmasına döndü iyice sizinkide,takipteyim ,sıra kimde
Kullanıcı küçük betizi
DEHLİZ
Üye
Üye
 
İletiler: 13
Kayıt: Cum Nis 04, 2008 9:51

İletigönderen Nihan » Cum Nis 04, 2008 22:01

DEHLİZ, bu konuda bir görüşünüz varsa siz de katılın. Biz burada aşık atmıyoruz, seviyeli bir tartışma nasil yapılır göstermeye çalışıyoruz ve bunu da başardığımıza inanıyorum. Buyrun siz de görüşünüzü ortaya koyun.
[img]http://img340.imageshack.us/img340/5780/nihanimza1kx5.jpg[/img]
Artık beklemiyorum.
Açık bir kapı gördüm.
Şimdi sevgi şehrindeyim.
Boşuna beklemişim.
Kullanıcı küçük betizi
Nihan
Üye
Üye
 
İletiler: 832
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 22:55

İletigönderen kaye » Cum Nis 04, 2008 22:10

Nihan yazdı:kaye, memleketi onursuz bir şekilde terketmesi intihardan beter değil mi? Ondan sonra fazla yaşamamıştır zaten. 1926'da ölür.

Hani kahrından diyeceğim ama 1861 doğumlu olduğuna göre 65 yaşında ölmüş, erken bir yaş değil yani..
Mesela Fatih 49 yaşında, Yavuz Sultan Selim 50, Yıldırım Bayezid 43, III. Selim 46 yaşında vefat etmiş...
Vahdettin 5. en uzun yaşayan padişah, tüm padişahların yaş ortalaması ise 51..
Umuyorum bu yaş oranları sizin için birşey ifade ediyordur..
Vahdettin birşeyleri kafasına taktığı için erken ölmüştür! denilebilir mi, bilemiyorum, insan bilmediği ya da emin olmadığı konularda konuşmamalı :)
Kullanıcı küçük betizi
kaye
Üye
Üye
 
İletiler: 1036
Kayıt: Pzr Oca 06, 2008 0:57

İletigönderen DEHLİZ » Cum Nis 04, 2008 22:18

yok ben teşekkür ederim, girmeyim ben araya,konuşursam ceza alabilirim çünkü,ama alıntıladığım yer sizin yazdığın yorumdan)ona bir vurgu daha yapmalısınız bence,kolay gelsin
Kullanıcı küçük betizi
DEHLİZ
Üye
Üye
 
İletiler: 13
Kayıt: Cum Nis 04, 2008 9:51

İletigönderen Nihan » Cum Nis 04, 2008 22:19

kaye, yaş ortalaması da çok düşük, dünyanın en bahtsız insanları Osmanlı hanedanı diyorum da inanmıyorsunuz. İyi ki devlet yıkılmış, geriye kalan hanedan mensupları varolmanın dayanılmaz hafifliğini tatmışlardır artık. :D
DEHLİZ, neden konuşursanız ceza alacağınızı düşünüyorsunuz? Mantıklı ve makul olduktan sonra mesele yok. Sevgi kelebeğiyseniz bilemem.
[img]http://img340.imageshack.us/img340/5780/nihanimza1kx5.jpg[/img]
Artık beklemiyorum.
Açık bir kapı gördüm.
Şimdi sevgi şehrindeyim.
Boşuna beklemişim.
Kullanıcı küçük betizi
Nihan
Üye
Üye
 
İletiler: 832
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 22:55

İletigönderen Ram » Cmt Nis 05, 2008 5:05

Nihan yazdı:Peki mirim, Vahdettin haindir dedik ki bugüne kadar resmi tarihin empoze ettiği düşünce buydu. Onun hain olması yeni kurulan rejimi güçlendirmiş midir? Güçlendirdiyse neden Türkiye Cumhuriyeti şeriat yanlısı dolayısıyla Osmanlı yanlısı isyanlarla uğraşmıştır ve biz bugün Atatürk düşmanı Said-i Kürdi'nin öğrencileriyle uğraşıyoruz. Osmanlı'nın yıkılışının doğal bir süreç olduğu, devletlerin de aynı insanlar gibi doğar, büyür ve ölür oldukları, yapılan hataların ömürlerini kısalttığı Osmanlı'nın da hatalarıyla sona erdiği ve yeni devletin bir zorunluluk sonucu kurulduğu önceki rejime düşmanlık beslenmeden anlatılsaydı bugün bunlarla uğraşmak zorunda kalır mıydık? Sosyolojik ve psikolojik unsurlar ihmal edildiği için bugün bunları yaşıyoruz. Bir düşmanlık oluşturursanız aynı ölçüde de bir muhabbet oluşturursunuz. İran'da 1979'dan bu yana farklı bir rejim var. Eski rejim taraftarı olanlar nüfusun yarısını oluşturuyor. Irak'la savaşa girmeselerdi ve Amerikan yayılmacılığının hedefi olmasalardı birbirlerini yiyeceklerdi. Rejim güvenlik sorunu nedeniyle eski rejimi kötülemek yerine ondan bahsetmeyerek, unutturmaya çalışarak ayakta duruyor. Biz ise güvenlik açısından onlardan daha tehlikeli bir durumda olduğumuz halde tarihimizle boğuşmaktan önümüzü göremiyoruz. Duygusal bakış açısı bizi yerimizde saydırıyor. İyi veya kötü bu, bizim tarihimiz. Reddetmek diye bir şey sözkonusu değil. Fatih'le gurur duyuyoruz. Vahdettin ile de onursuzluk yaşıyoruz ama bu onu hain olarak değerlendirmemizi haklı kılmaz. İyi yetiştirilememiş, devlet yönetiminde ne yapacağını bilemeyen, beceriksiz, uzağı göremeyen, yetersiz, çaresiz bir padişah olduğunu söyleyebiliriz ama hain diyemeyiz çünkü ihanette kasıt vardır.


Azizim, öncelikle söylediklerimi cevaplamak yerine yeni yeni sorular sormana sitem ediyorum. Daha önce yazılanlar da, boşa yazılmış oluyor ayrıca…

Yine öncelikle şunu belirtmek durumundayım:

Son yıllarda, resmi tarihin yalan olduğu, yanlış olduğu iddiaları ortada dolaşmaktadır. Bunlar adı üstünde iddiadır ve daha öteye gidememiştir. Resmi tarih eksik olabilir, ama yanlış olduğu / yalan olduğu iddiaları saçmalıktan öte bir şey değildir. Akıl ve mantık bunu kaldırmadığı gibi, bu iddiaların sahiplerinin yaptığı takiyeler ve savunduğu düşünceler de ortadadır. Ünlü bir üstâd da (Araştırmacı-Yazar) şöyle demişti: “En doğru tarihe en yakın tez, resmi tarih tezidir.” Aynı üstâdın bir sözünü daha ilerleyen satırlarda nakledeceğim.


Vahdettin’in hain olması, rejimi güçlendirir veyahut güçlendirmez. Bunun Vahdettin’in hain olup olmadığı konusuyla ilgisi/alâkası yoktur. Ama bana sorarsan, güçlendirmiştir. Dolayısıyla güçlenen rejim, Osmanlı yanlısı isyanlarla baş edebilmiştir, bu azmi gösterebilmiştir. Rejim güçlü olmasa, baş edebilir miydi ki¿? Bugün bunlar, hâlâ Cumhuriyet rejimini yıkamadıysa, bu, rejimin güçlülüğünü ifade eder –ki sorduklarının, Vahdettin’in rejime kazandırdığı yahut kaybettirdiği söz konusu güç ile alâkası yoktur.

Bir düşmanlık oluşturursak, aynı ölçüde bir muhabbet oluştururuz, belki de daha fazlasını… Lâkin düşmanlık oluşturulduğu yoktur. Düşmanlığı Vahdettin oluşturmuştur; karşılığını almıştır. Bugün ise durum farklıdır, ileride değineceğim. Ama ben değinmeden de, sen eski sohbet dosyalarından birini açıp bu konuları orada konuştuğumuzu görebilirsin. Ayrıca reddedilen bir şey yoktur. Fatih ile gurur duyuyoruz, çünkü kahramandır. Vahdettin için hicap duyuyoruz çünkü haindir. Vahdettin haindir, hain olarak da tarihteki yerini koruyacaktır, reddetmiyorum. Ve bir şey daha var; Türkiye’yi herhangi bir devletin iç bünyesiyle karşılaştırmak/benzetmek, dünya siyasetini biraz bilen herhangi biri için gereksizdir.

“Türkiye İran olur mu¿? Türkiye Malezya olur mu¿?” gibi örnekler, buna dahildir.
Nihan yazdı:Vahdettin'in hain olup olmaması kimsenin umurunda değil kaye. Bu tartışmanın zamanlaması ve üslup önemli.
"Vahdettin hain miydi?" diye bir soru olmaz.Hain olduğu yönünde genel bir görüş mevcut zaten ama bu görüş de ortadaki birkaç belgeden başka çok miktarda sağlam belge ile desteklenmiyor. Her neyse hain kabul ettik diyelim peki genel görüş hain olduğu yönündeyse tekrar "Vahdettin hain miydi?" sorusunu sorup tartışma başlatmanın ne anlamı var? Şu anlamı var: Belge kıtlığından ve olumlu yorumlanabilecek bazı durumlardan dolayı Vahdettin hain çıkmazsa o zaman Atatürk hain olur. Ya tutarsa meselesi. 1919'ların yeniden yaşandığı şu günlerde, memleket satılmışken bu ihaneti meşrulaştırmak, uyanışa geçen Kemalistleri de susturmak gerek. "Vahdettin hain miydi" sorusu bir psikolojik harp malzemesidir.
Vahdettin hain değildi sonucuna geldik diyelim Atatürk de hain oldu. Bu sefer Vahdettin ile Atatürk aynı kefeye konularak (ki bu tür tartışmalarda hep böyle olmuştur) karşılaştırılır ki ikisinin de Türk ve müslüman olması dışında benzer yönleri yoktur. Bu da Atatürk'e hakarettir. Sonuçta bu tartışmalara mahal vermek başka faydasız tartışmalara neden olur. Tartışmanın amacı ortadadır: İkilik yaratmak. Ya Vahdettin'i savunursun ya da Atatürk'ü. Ben Vahdettin'i de Atatürk'ü de bunlara kurban edemem. Vahdettin hatalıdır, acizdir, beceriksizdir ama bu onun suçu değildir. Başında bulunduğu devletin sistemi onun gibi devlet yönetiminden anlamayan birini başa getiriyorsa sistemi sorgulayıp yıkmak gerek. Atatürk de bunu yapmıştır. Biri son öteki başlangıçtır.
kaye, Osmanlı'nın ve tarihteki bütün devletlerin yıkılışı doğal bir süreçtir. Sen de yazmışsın adaletli olunmazsa, gelecek planlanmazsa vesaire bir devlet yıkılır. Bunları yapıp da ayakta kalan bir devlet var mı? Yok demekki doğal. Doğada da güçlü, uyum yeteneği olan canlılar hayatta kalabiliyor. Sonra devlet cansız bir varlık mıdır? Bir kurumdur ve temelinde insan vardır. O halde canlıdır ve bütün canlıların dünyada geçirdikleri evreler devlet için de geçerlidir. Yasama organı dediğimiz şey nedir sence?




Ben yine muhalif olduğum için, her söylediğine cevap yazmaya niyetliyim Nihan azizim. :)

Vahdettin’in hain olup olmadığı, tam bu noktada senin söylediğin “tartışma zamanlaması” yüzünden, benim umurumdadır.

Birkaç belgeden başka demişsin. Bunlar sağlamdır, kaynaklıdır. Bu konuyu en başından tekrar okumanı tavsiye etmekle beraber, daha nice belge ve bilgilerin bulunduğunu da söyleyebilirim. Ben bunları söylerim de, kanıtlarım da, peki sen neye dayanarak hain değildi diyorsun¿? Hangi somut ve sağlam belgeye dayanıyorsun¿? bunu bilmiyorum açıkçası… Kaldı ki, buna binaen gösterebileceğin her ne olursa olsun, Vahdettin’in işlemiş olduğu hainlik suçuna dayalı belgelerin üstünü örtemez. Vahdettin resmen vatanı satmış, bunun üstü ancak ölü toprağıyla örtülür. İşte tam bu noktada, bu ölü toprağı kaldırılmak isteniyor, yani Vahdettin tekrar karşımıza çıkarılmak isteniyor.

Azizim, sen ne yazık ki bugünü okuyamamışsın. Bugünün konusu, “Vahdettin hain değilse, ATATÜRK mü haindir¿?” sorusuyla başlamıyor ne yazık ki… Ne yazık ki diyorum, çünkü bu soruyu kale almak bile saçmalıktır. Bu soruyu sorma gafletinde bulunan eski yobaz zihniyetin artık sesi başka yerinden çıkmaktadır. Bunlar artık bitmiştir. Bizim muhatabımız bunlar değildir. Sen çift başlı kartalı bilirsin. Çoktan teke indirgenmiştir, bir gövdede iki baş…
(E pluribus unum) Bahsettiğim ve bahsedeceğim budur. Bunların amacı, her yerde (sözde) ılımlılık. Bak kabaca şöyle eylem plânları şudur:

Ilımlı Haşeratlar yazdı:-Vahdettin hain değil mi¿?
-Değil

-E o zaman Mustafa Kemâl hain mi¿?
-Değil.

-Peki ne¿?
-Kahraman.

-Ya Vahdettin¿?
-O da öyle.

Hadi bunu ortalığa pompalayalım...


Ben, Vahdettin’in hainliğini durduk yerde hatırlatmıyorum. Kimsenin de durduk yerde hatırlattığına ihtimâl vermiyorum. Birileri demekki Vahdettin’i hatırlatıyor ki, başka birileri de Vahdettin’in hainliğini hatırlatıyor. Bu işler böyledir azizim. Bütün bunların, bu zaman dahi olmasının yegâne sebebi, senin iddia ettiğin gibi Vahdettin’in hainliğinin rejime kazandırdığı yahut kaybettirdiği muhtemel güç değil, eğitimdir. Eğitim eksikliğinden, yanlışlığından doğan cehalettir.

Tarihi kaynakları tahrip edip eksik yanlış yöneltip bir kısmını es geçip diğer kısmını aktaran ve Vahdettin’i şirin göstermeye çalışan bazı sözde tarihçi, özde F-Tipi dürzüleri de çok yakından takip ediyorum.

ÖR: Teşkilât adlı kitap. Ayrıca diğerlerinin bazılarının da ismi, bu başlıktaki yazdıklarımda geçmektedir.

Not: Her yazdığın cümleye direk konuyla bağlantısı olmadığı ve bana hitap ederek yazmadığın için cevap vermiyorum, dilersen değinirim.



Nihan yazdı:Baştan söyledik ya kaye, Vahdettin'le Atatürk mukayese edilmez diye. Hâlâ aynı şartlarda aynı ülkede diyorsun. Vahdettin'in beceriksizliği, Atatürk'ün dehası da ortada. Atatürk eğer Vahdettin'e suç bulmuş olsaydı, Vahdettin nereye giderse gitsin peşini bırakmaz, hakkında idam kararı çıkartır, fedailerle işini bitirebilirdi.Öyle yapmadı çünkü kişilerle uğraşmak küçük adamların işidir. Fatih dönemine kadar ve sonrasında padişahlar sancaklarda eğitiliyor, devlet idaresini çok iyi bir şekilde öğreniyorlardı. Sistem temel prensiplere sahipti ve uygulamada titizlik gösteriliyordu. 17. yüzyılda I. Ahmet döneminde bu uygulamaya son verildi ve şehzadeler sarayda dört duvar arasında, halktan kopuk, devlet idaresinden habersiz bir şekilde yetişmeye başladılar. Ancak kişisel merakla kendini yetiştirenler de oldu II. Abdülhamit gibi. Zaten II. Meşrutiyet'in ilanıyla yetkileri de azaltıldı. İttihat ve Terakki'nin kötü idaresiyle I. Dünya Savaşı'na gelindi. Bu arada memleketi o günkü hale Vahdettin getirmedi. Bugün acısını çektiğimiz sorunlarımızın çoğu İttihat ve Terakki'den mirastır. Atatürk bu bozulmuşluğu görmüş, sistemin kurtarılamayacağını anlamıştı. O zaman yeni bir sistem kurmak zorunluydu ve bütün mesaisini bu yolda sarfetti. Vahdettin'le uğraşmadı.



Mustafa Kemâl Paşa, dehasından dolayı değil yüreğinden dolayı kahramandır. Dehası, zafer kazandırmıştır, yüreği ise kahramanlık. Bu ikisini ayırmak gerekir. Her dahi kahraman, her kahraman dahi olmaz. Vahdettin de, beceriksizliği yüzünden berbat durumdaki ülkeyi daha da kötüye götürmüş, yüreğindeki acizlik yüzünden de ihanet etmiştir. Hem de bir defa değil, birkaç defa ihanet etmiştir. Hangi yaptıklıkları hainliktir¿? İşte bu yaptıklarının “bir kısmı”, bu başlıkta mevcuttur. Hangisine itirazın varsa lütfen buraya yazarak belirt azizim.

Gazi Paşa’nın işi gücü yok, yurt dışındaki Vahdettin’in peşine adam salacak, Vahdettin’i öldürecek… Yok daha neler… Ali Kemâl linç edildiğinde, Paşa’nın neler söylediği bellidir. Öldürtmeyi bir kenara bırakıp yakalatmaya gelirsek; Paşa, Vahdettin’in peşine adam salıp yakalatmadıysa, bunun nedeni Vahdettin’i ciddi bir tehlike olarak görmeyeşi olsa gerekir. Yahut, yakalayıp yargılatınca ve öldürünce eline ne geçecek¿?

"İşte bu haindir, şunları şunları yapmış, şu şu şu suçları işlemiş ve kaçmıştır." Vahdettin budur, Paşa da bunu söylemiştir. Ayrıca o dönemin hassasiyeti de mâlûmdur. Yani Paşa, Vahdettin hain değil diye onun peşine adam salmamış demek, Allah Allah... :hmm: Galiba bunu da “Vahdettin hain değildir belgelerine” eklememiz gerekiyor. Kızmayasın azizim, kendimi tutamıyorum. :)

Azizim, şunu anla artık; başkalarının (İttihat) yaptığı yanlışlar/hatalar-hainlikler, Vahdettin’in yaptıklarını ört-e-mez! Nedir bu sendeki Vahdettin’i hainlik sıfatından koruma aşkın. Yani burası mahalle kahvesi olsa, sen de erkek olsan, Vahdettin’e (tabirimi mazur gör) ana-avrat düz gideceksin de hain demeyeceksin. Bu da sana karşı şahsi olumsuz eleştirimdir.

Dipnot: Kaye’nin ilk yazdığı mesaj dışında yazdıklarını okumadım. Benzerlikler olursa –ki daha önce olmuştur- yanlış anlaşılmasın. Yine Kaye ile çelişik görüşümüz var ise –ki olabilir-, bunu da tartışabiliriz.

Düz izlenim: Vahdettin padişahtır, padişah hain olamaz.
Ters teper: ABDullah cumhurdur, cumhur hain olamaz.
En güzeli: Hain haindir, tartışmaya gerek duyulmaz.
Son söz: "Saltanat ve hilafet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta."

Gazi Mustafa Kemâl Paşa
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

İletigönderen Nihan » Cmt Nis 05, 2008 16:45

Mirim, Vahdettin TBMM tarafından resmen hain ilan edilmiş midir? Bak sana TBMM'nin 29 Nisan 1920 tarihli 2 numaralı "Hıyanet-i Vataniyye Kanunu" nun 1. Maddesini yazayım araştır.

Kanun numarası No: 2 `HIYANET-İ VATANİYYE KANUNU `

Madde 1. Makam-ı Mualla -yı Hilafet ve Salanatı ve memalik -i mahruse-i şahaneyi yedd-i ecanibden tahlis ve taarruzatı def` maksadına ma`tuf olarak teşekkül eden Büyük Millet Meclisi `nin meşruiyetine isyanı muzatammın kavlen veya fiilen veya tahriren muhalefet veya ifsadatta bulunan kesan hain-i vatan addolunur.

(Bugünkü Türkçeyle : Yüce Hilafet ve saltanat makamını ve Padişahın korunmuş mülkünü yabancıların elinden kurtarmak ve saldırıları püskürtmek amacıyla kurulmuş olan Büyük Millet Meclisi `nin meşrutiyetine başkaldırı şeklinde sözle, fiille veya yazılı olarak muhalefet yapanlar ve fesad çıkartanlar vatan haini sayılırlar.)

Dikkatini çeken bir şey var mı bu maddede? TBMM'nin kuruluş amacı neymiş, kimler hain sayılıyormuş?
[img]http://img340.imageshack.us/img340/5780/nihanimza1kx5.jpg[/img]
Artık beklemiyorum.
Açık bir kapı gördüm.
Şimdi sevgi şehrindeyim.
Boşuna beklemişim.
Kullanıcı küçük betizi
Nihan
Üye
Üye
 
İletiler: 832
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 22:55

İletigönderen kaye » Pzt Nis 07, 2008 21:46

Nihan yazdı:Mirim, Vahdettin TBMM tarafından resmen hain ilan edilmiş midir? Bak sana TBMM'nin 29 Nisan 1920 tarihli 2 numaralı "Hıyanet-i Vataniyye Kanunu" nun 1. Maddesini yazayım araştır.

Kanun numarası No: 2 `HIYANET-İ VATANİYYE KANUNU `

Madde 1. Makam-ı Mualla -yı Hilafet ve Salanatı ve memalik -i mahruse-i şahaneyi yedd-i ecanibden tahlis ve taarruzatı def` maksadına ma`tuf olarak teşekkül eden Büyük Millet Meclisi `nin meşruiyetine isyanı muzatammın kavlen veya fiilen veya tahriren muhalefet veya ifsadatta bulunan kesan hain-i vatan addolunur.

(Bugünkü Türkçeyle : Yüce Hilafet ve saltanat makamını ve Padişahın korunmuş mülkünü yabancıların elinden kurtarmak ve saldırıları püskürtmek amacıyla kurulmuş olan Büyük Millet Meclisi `nin meşrutiyetine başkaldırı şeklinde sözle, fiille veya yazılı olarak muhalefet yapanlar ve fesad çıkartanlar vatan haini sayılırlar.)

Dikkatini çeken bir şey var mı bu maddede? TBMM'nin kuruluş amacı neymiş, kimler hain sayılıyormuş?

Nihan Hanım, ben enikonu kanaat ettim sizin tarihi çarpıtmaya çalıştığınıza. Hadi Vahdettin'in onca işbirliğini, M.Kemal hakkında çıkarttığı ölüm fermanını, Kuva-i İnzibatiye'yi falan geçiyoruz, bize gösterdiğiniz maddenin tarihine bakalım: 29 Nisan 1920. Pekiii, Vahdettin'in ihanetine en büyük örnek nedir! Ya da şöyle sorayım; Vahdettin'in hain olmasındaki en büyük sebep nedir?
SEVR ANTLAŞMASI...
Peki bu antlaşmanın tarihi nedir?
Yardımcı olayım mı?
10 Ağustos 1920.
Yani sizin gösterdiğiniz antlaşma maddesinden yaklaşık 4 ay sonradır Sevr..
Yani sizce TBMM, 4 ay önceden tahmin etmiş midir Vahdettin'in bu antlaşmayı onaylayacağını? :)
Sevr sizin için ne ifade ediyor bilmiyorum, bilmiyorum diyorum çünkü siz Sevr'i imzalayan bir insanı masum çıkartmaya, imzalamasındaki sebepleri hafif göstermeye çalışan birisiniz..
Daha iyi öğrenmeniz için bu süreci, size bir link veriyorum. Velev ki okuyup öğrenirsiniz..

Buradan Okuyabilirsiniz


Bir de size, yine sizin bu sitede yazmış olduğunuz bir yazıyla cevap vereceğim, şöyle demişsiniz:
Nihan yazdı:Mesnevi'de Mevlana Hazretleri Hıristiyanlığın bozulmasını, Yahudi oyunlarını çok güzel anlatmış. Neler yapabileceklerini anlamanız açısından aşağıya ekliyorum.

Toplumları Bölmek Parçalamak
(yahudi protokolleri)

"Toplumlara çeşitli fikirleri atmalıyız, her fikir kendine taraftar bulacak ve
bu sayede toplumların müşterek düşünmeleri yok olacaktır. Müşterek
düşünceden yoksun olan toplumlar, bir hareket için kaldırıldığında kolları
yana düşecektir." (YAHUDİ PROTOKOLLERİ)

Sizinle neden müşterek düşünemiyoruz şimdi anladınız mı? Mustafa Kemal'e rağmen, Türk Tarih Kurumu'na rağmen, belgelere rağmen siz kendinize kimi ve neyi taraftar ediyorsunuz, görebildiniz mi?
Bu sefer daha uzun yazmayacağım, çünkü yazdıklarıma cevap vermeyip, başka başka şeylerden bahsediyorsunuz..
Azar azar konuşalım en iyisi..

..
Kullanıcı küçük betizi
kaye
Üye
Üye
 
İletiler: 1036
Kayıt: Pzr Oca 06, 2008 0:57

İletigönderen sessiz sedasız » Sal Nis 08, 2008 0:19

zihniyet aynı,sıfat farkı.böylelerinin kanını akıt akıt bitmez bunlar.kanı bozuklar...
Sen ne kadar bilirsen bil,Senin bildiğin karşındakinin anladığı kadardır.
Kullanıcı küçük betizi
sessiz sedasız
Üye
Üye
 
İletiler: 988
Kayıt: Cum Mar 28, 2008 1:55
Konum: istanbul

İletigönderen Ram » Sal Nis 08, 2008 6:30

Nihan yazdı:Mirim, Vahdettin TBMM tarafından resmen hain ilan edilmiş midir? Bak sana TBMM'nin 29 Nisan 1920 tarihli 2 numaralı "Hıyanet-i Vataniyye Kanunu" nun 1. Maddesini yazayım araştır.

Kanun numarası No: 2 `HIYANET-İ VATANİYYE KANUNU `

Madde 1. Makam-ı Mualla -yı Hilafet ve Salanatı ve memalik -i mahruse-i şahaneyi yedd-i ecanibden tahlis ve taarruzatı def` maksadına ma`tuf olarak teşekkül eden Büyük Millet Meclisi `nin meşruiyetine isyanı muzatammın kavlen veya fiilen veya tahriren muhalefet veya ifsadatta bulunan kesan hain-i vatan addolunur.

(Bugünkü Türkçeyle : Yüce Hilafet ve saltanat makamını ve Padişahın korunmuş mülkünü yabancıların elinden kurtarmak ve saldırıları püskürtmek amacıyla kurulmuş olan Büyük Millet Meclisi `nin meşrutiyetine başkaldırı şeklinde sözle, fiille veya yazılı olarak muhalefet yapanlar ve fesad çıkartanlar vatan haini sayılırlar.)

Dikkatini çeken bir şey var mı bu maddede? TBMM'nin kuruluş amacı neymiş, kimler hain sayılıyormuş?


Azizim, ancak yazıyorum.

Birinin hain olması için, illâki bir resmi kurumun o kişiyi hain mi ilân etmesi gerekir¿? Kendi ağzınla söylüyorsun, ne için kurulmuş Meclis¿? (Sözde) Kuruluş amacındaki baş öğeyi hain etmek kolay mıdır ayrıca¿?

Tabi ben bu başka türlü düşündürmeye yarayan soruları öylesine sordum azizim. Nihayetinde cevap vermiyorsun. En iyisi mi ben sana Meclis tutanaklarını göstereyim, sen onları oku.


30 Ekim 1922 Pazartesi günü, TBMM'de, son sadrazam Tevfik Paşa'nın M.Kemal Paşa'ya özel, Meclis Başkanlığı'na resmi olarak yazdığı iki yazı, genel görüşme konusu olur. O gün konuşan milletvekillerinin (Efendi ve Hoca diye anılacak olanlar, din bilginleridir), Vahidettin, saltanat ve İstanbul hükümetleri hakkındaki kanı ve düşüncelerini özetle ve sadeleştirerek aktaracağım..

Rasih Hoca (Kaplan, Antalya): "O tahtta oturan kimsenin (Vahidettin) cani olduğunu bilemiyorduk. Evet canidir! Çünkü bunca kıyım yapan Yunan ordusu, kendini yıllarca Halife ordusu diye tanıttı; düşman bu propagandayı yaparken o, bir beyanname ile olsun, 'Yunan ordusu neden Halife ordusu oluyormuş?' demek cesaretini gösteremedi. İslam alemi kör değil. Durumu görmüş, temsilcilerini İstanbul'a değil, Ankara'ya göndermiştir. (dipnot : Ankara'da Afganistan, Azerbaycan ve İran büyükelçilikleri, Buhara temsilciliği vardır.) Milletin aleyhine hareket eden bu kişiler haindir!" (I.Dönem Zabıt Ceridesi, 24.C., s.272)

Hüseyin Avni (Ulaş, Erzurum): "Türkiye halkı geçmişteki sisteme isyan etmiştir. Tevfik Paşa makam-ı hilafetten bahsediyor! Makam-ı hilafet nerede? Vahidettin, bacağı kırılsaydı da saltanat şûrasında Sevres Andlaşması'nı kabul için ayağa kalkmasaydı. Tevfik Paşa 'Ankara ile Bab-ı Âli arasında hakiki bir ikilik yoktur' diyor. Evet yalnız Bolu hadisesi (isyanı), Konya hadisesi vardır. (Gülmeler, Yozgat hadiseleri sesleri) Sevres'i imza eden Bab-ı Âli değil mi? Tevfik Paşa sadrazam sıfatını kullanmak için hangi mühürü kullanıyor? O mühürü kimden almıştır? (Vahidettin'den sesleri) O mühür benim memleketimin, malikâne gibi zorla gasbedilmesi sonucu kullanılan cinayet mühürüdür. O mühür milletin idam kararını mühürledi. Sevres Andlaşması üzerinde duruyor. Hilafet perdesi altında, saltanat cinayetlerine kadar kapı açmalarına, memleketi altüst edecek bir hale düşürecek yasa dışı sıfatlar takınmalarına, TBMM hiçbir zaman fırsat vermeyecek.. (I.Dönem Zabıt Ceridesi, 24.C., s.274-275)

Rıza Nur (Sinop): "Türk milleti, üç yıl önce TBMM'yi toplayarak kararını vermiştir: Hakimiyet milletindir. O halde Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış, yerine genç ve milli bir Türkiye devleti kurmuştur ve bütün hakimiyet ondadır. (I.Dönem Zabıt Ceridesi, 24.C., s.278)

K.Karabekir Paşa (Edirne): "Kötü ruhlar (aslı: ervah-ı habise) gibi karşımıza çıkan bu adamlar, İstiklal Savaşı'nın başlangıcında, doğudaki en uzak köşelere kadar fesat ellerini salmasalardı, hatta benim birliklerimin, karargâhımın içine kadar Ferit Paşa mel'unu zehirli mektuplar göndermemiş olsaydı, bu şerefli günlere iki yıl önce kavuşurduk. Bunlar idrakten, vicdandan yoksun birtakım insanlar... TBMM'nin kesin emriyle ve ilk fırsatta, İstiklal Mahkemesi ile bu adamlara gereken işlemi yapalım. Tevfik Paşa, 'eğer Bab-ı Âli barış konferansına gitmezse, bunun İslam aleminde büyük etki yapacağını' yazıyor. Genel Savaşta cihad ilan edilmiş iken, kendi şahsım adına ve kumandan olarak söylüyorum, gerek Çanakkale'de, gerek Irak'ta sürekli İslam askerleri ile savaşmak zorunda kaldım. Halbuki bugün, İstiklal Muharebesini yaparken ve İstanbul aleyhimize bir cihat fetvası çıkarmış iken, doğuda İslam, ellerini bize, Anadolu milletine uzatmış ve İstanbul hükümetini lanetlemiştir. Bütün şehitlerimiz, bütün gazilerimiz, ayakları, bacakları kopmuş kardeşlerimiz, bu adamları lanetliyorlar." (I.Dönem Zabıt Ceridesi, 24.C., s.280)

Hacı İlyas Sami Efendi (Muş): "İslamın hayatına, bütün İslam muhitinin mukaddesatına kayıtsız kalan Vahidettin'e biat ettiği için sağ elime nefretle bakıyorum. Müthiş bir esirlik çemberi altında olduğu için bu Padişahın böyle haince hareket ettiğini sanacak arkadaşlar bulunur. Bu hareket, esirliğin gereği değil, kişiliğinin sonucudur. Bir an önce, zavallı mabetlerimizi, mescitlerimizi, milletimizi şu alçağın (aslı: leîmin) adıyla kirletmek için buna bir son verelim." (I.Dönem Zabıt Ceridesi, 24.C., s.281, 282)

Müfit Efendi (Kurutluoğlu, Kırşehir): "İstanbul'dakiler bizi onlara karşı isyan etmiş olarak ilan ettiler. İsyan etmedik, hakkımızı istiyorduk. Gasp edilen hakkımızı geri almak ve yaşamaya layık bir millet olduğumuzu dünyaya ispat etmek için toplandık. İslam kardeşlerimizi, bize karşı silah kullansınlar diye kandırdılar, İstanbul'da oturan bir küçük zümredir. Kendilerine verilecek cevap, vatana ihanet suçu işlediklerini bildirmektir!" (I.Dönem Zabıt Ceridesi, 24.C., s.284,285)

Ali Fuat Paşa (Cebesoy, Ankara): "Hâlâ İstanbul entrikası son bulmuyor. Bence düşmanların da sonuncusu (Vahidettin) bugün halledilmelidir!" (I.Dönem Zabıt Ceridesi, 24.C., s.286)

Nusret Efendi (Erzurum): "Bab-ı Âli ve Saray ölmüştür. (Bravo, yaşa sesleri) Önce bu kişiyi tahtından indirelim!" (I.Dönem Zabıt Ceridesi, 24.C., s.289)

TBMM o gün, bu görüşmelerin ışığında, "Padişah ve İstanbul hükümeti hakkında koğuşturma yapılmasına" da karar verecektir. (306 sayılı karar; s.294)

Diyarbakır milletvekili Hacı Şükrü Efendi, "İstanbul hükümetinin ve Vahidettin'in, besmele ile taşlanmasını" önerir; aralarında H.Avni ve Ziya Hurşit'in de bulunduğu 14 kişi de, "İstanbul hükümetinin, milli varlığın ruh ve manasına aykırı olan yazısına cevpa bile verilmemesini" ister. (s. 291, 292)

Rıza Nur: (Saltanatın kaldırılması hakkında yazdığı önerinin gerekçesinden...) "(...) Türk milleti, Saray ve Bab-ı Âli'nin hainliğini gördüğü zaman, bir anayasa çıkararak, onun birinci maddesiyle egemenliği Padişah'tan alıp doğrudan millete... vermiştir. Hal böyleyken, İstanbul'da düşmanlar ile işbirliği yapmış olanların, hâlâ saltanat ve Osmanlı ailesinin haklarından söz etmelerini görmekle, şaşkınlığa uğramış bulunuyoruz..." (I.Dönem Zabıt Ceridesi, 24.C., s.313)

Saltanatın kaldırılması hakkındaki iki maddelik karar, 1/2 Kasım 1922 gecesi kesinleşir. (Karar sayısı 308). Karara sadece bir milletvekili muhalif kalmıştır. (I.Dönem Zabıt Ceridesi, 24.C., s.315) (dipnot : Karşı oyun sahibi Ziya Hurşit'tir. Tutanağın 312. ve 315. sayfaları incelenirse, Ziya Hurşit'in de karara karşı olmadığı, kendisine söz verilmediği için muhalif kaldığı anlaşılır. Karşı olsa, önerinin karma komisyona havalesi için çabalamaz, bu konudaki önergeyi de imzalamazdı...)
Kaynak:Turgut Özakman; Vahidettin, M.Kemal ve Milli Mücadele - Yalanlar, Yanlışlar, Yutturmacalar ; s.52-53-54-55; Şubat 1998, 2.Basım, Bilgi Yayınevi.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

ÖncekiSonraki

Şu dizine dön: Çokluortam Paylaşımları - Tarih

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x