Nihan yazdı:Baştan söyledik ya kaye, Vahdettin'le Atatürk mukayese edilmez diye. Hâlâ aynı şartlarda aynı ülkede diyorsun. Vahdettin'in beceriksizliği, Atatürk'ün dehası da ortada..
Nihan yazdı:Atatürk eğer Vahdettin'e suç bulmuş olsaydı,.
Nihan yazdı:Vahdettin nereye giderse gitsin peşini bırakmaz, hakkında idam kararı çıkartır, fedailerle işini bitirebilirdi.Öyle yapmadı çünkü kişilerle uğraşmak küçük adamların işidir.
Nihan yazdı:memleketi o günkü hale Vahdettin getirmedi. Bugün acısını çektiğimiz sorunlarımızın çoğu İttihat ve Terakki'den mirastır. Atatürk bu bozulmuşluğu görmüş, sistemin kurtarılamayacağını anlamıştı. O zaman yeni bir sistem kurmak zorunluydu ve bütün mesaisini bu yolda sarfetti. Vahdettin'le uğraşmadı.
Nihan yazdı:Sade bir müslüman olarak bunu ben bile yapmam. İlk mesajlarımda söylediğim gibi Vahdettin bunu hiç yapamazdı çünkü onun halifelik misyonu buna izin vermezdi. Bütün İslam dünyasının sembolik lideri en büyük günahlardan biri sayılan intihar günahını işleyemezdi. Ne kadar zavallı bir insan olduğunu görebiliyor musun?
Nihan yazdı:kaye, memleketi onursuz bir şekilde terketmesi intihardan beter değil mi? Ondan sonra fazla yaşamamıştır zaten. 1926'da ölür.
Nihan yazdı:Peki mirim, Vahdettin haindir dedik ki bugüne kadar resmi tarihin empoze ettiği düşünce buydu. Onun hain olması yeni kurulan rejimi güçlendirmiş midir? Güçlendirdiyse neden Türkiye Cumhuriyeti şeriat yanlısı dolayısıyla Osmanlı yanlısı isyanlarla uğraşmıştır ve biz bugün Atatürk düşmanı Said-i Kürdi'nin öğrencileriyle uğraşıyoruz. Osmanlı'nın yıkılışının doğal bir süreç olduğu, devletlerin de aynı insanlar gibi doğar, büyür ve ölür oldukları, yapılan hataların ömürlerini kısalttığı Osmanlı'nın da hatalarıyla sona erdiği ve yeni devletin bir zorunluluk sonucu kurulduğu önceki rejime düşmanlık beslenmeden anlatılsaydı bugün bunlarla uğraşmak zorunda kalır mıydık? Sosyolojik ve psikolojik unsurlar ihmal edildiği için bugün bunları yaşıyoruz. Bir düşmanlık oluşturursanız aynı ölçüde de bir muhabbet oluşturursunuz. İran'da 1979'dan bu yana farklı bir rejim var. Eski rejim taraftarı olanlar nüfusun yarısını oluşturuyor. Irak'la savaşa girmeselerdi ve Amerikan yayılmacılığının hedefi olmasalardı birbirlerini yiyeceklerdi. Rejim güvenlik sorunu nedeniyle eski rejimi kötülemek yerine ondan bahsetmeyerek, unutturmaya çalışarak ayakta duruyor. Biz ise güvenlik açısından onlardan daha tehlikeli bir durumda olduğumuz halde tarihimizle boğuşmaktan önümüzü göremiyoruz. Duygusal bakış açısı bizi yerimizde saydırıyor. İyi veya kötü bu, bizim tarihimiz. Reddetmek diye bir şey sözkonusu değil. Fatih'le gurur duyuyoruz. Vahdettin ile de onursuzluk yaşıyoruz ama bu onu hain olarak değerlendirmemizi haklı kılmaz. İyi yetiştirilememiş, devlet yönetiminde ne yapacağını bilemeyen, beceriksiz, uzağı göremeyen, yetersiz, çaresiz bir padişah olduğunu söyleyebiliriz ama hain diyemeyiz çünkü ihanette kasıt vardır.
Nihan yazdı:Vahdettin'in hain olup olmaması kimsenin umurunda değil kaye. Bu tartışmanın zamanlaması ve üslup önemli.
"Vahdettin hain miydi?" diye bir soru olmaz.Hain olduğu yönünde genel bir görüş mevcut zaten ama bu görüş de ortadaki birkaç belgeden başka çok miktarda sağlam belge ile desteklenmiyor. Her neyse hain kabul ettik diyelim peki genel görüş hain olduğu yönündeyse tekrar "Vahdettin hain miydi?" sorusunu sorup tartışma başlatmanın ne anlamı var? Şu anlamı var: Belge kıtlığından ve olumlu yorumlanabilecek bazı durumlardan dolayı Vahdettin hain çıkmazsa o zaman Atatürk hain olur. Ya tutarsa meselesi. 1919'ların yeniden yaşandığı şu günlerde, memleket satılmışken bu ihaneti meşrulaştırmak, uyanışa geçen Kemalistleri de susturmak gerek. "Vahdettin hain miydi" sorusu bir psikolojik harp malzemesidir.
Vahdettin hain değildi sonucuna geldik diyelim Atatürk de hain oldu. Bu sefer Vahdettin ile Atatürk aynı kefeye konularak (ki bu tür tartışmalarda hep böyle olmuştur) karşılaştırılır ki ikisinin de Türk ve müslüman olması dışında benzer yönleri yoktur. Bu da Atatürk'e hakarettir. Sonuçta bu tartışmalara mahal vermek başka faydasız tartışmalara neden olur. Tartışmanın amacı ortadadır: İkilik yaratmak. Ya Vahdettin'i savunursun ya da Atatürk'ü. Ben Vahdettin'i de Atatürk'ü de bunlara kurban edemem. Vahdettin hatalıdır, acizdir, beceriksizdir ama bu onun suçu değildir. Başında bulunduğu devletin sistemi onun gibi devlet yönetiminden anlamayan birini başa getiriyorsa sistemi sorgulayıp yıkmak gerek. Atatürk de bunu yapmıştır. Biri son öteki başlangıçtır.
kaye, Osmanlı'nın ve tarihteki bütün devletlerin yıkılışı doğal bir süreçtir. Sen de yazmışsın adaletli olunmazsa, gelecek planlanmazsa vesaire bir devlet yıkılır. Bunları yapıp da ayakta kalan bir devlet var mı? Yok demekki doğal. Doğada da güçlü, uyum yeteneği olan canlılar hayatta kalabiliyor. Sonra devlet cansız bir varlık mıdır? Bir kurumdur ve temelinde insan vardır. O halde canlıdır ve bütün canlıların dünyada geçirdikleri evreler devlet için de geçerlidir. Yasama organı dediğimiz şey nedir sence?
Ilımlı Haşeratlar yazdı:-Vahdettin hain değil mi¿?
-Değil
-E o zaman Mustafa Kemâl hain mi¿?
-Değil.
-Peki ne¿?
-Kahraman.
-Ya Vahdettin¿?
-O da öyle.
Hadi bunu ortalığa pompalayalım...
Nihan yazdı:Baştan söyledik ya kaye, Vahdettin'le Atatürk mukayese edilmez diye. Hâlâ aynı şartlarda aynı ülkede diyorsun. Vahdettin'in beceriksizliği, Atatürk'ün dehası da ortada. Atatürk eğer Vahdettin'e suç bulmuş olsaydı, Vahdettin nereye giderse gitsin peşini bırakmaz, hakkında idam kararı çıkartır, fedailerle işini bitirebilirdi.Öyle yapmadı çünkü kişilerle uğraşmak küçük adamların işidir. Fatih dönemine kadar ve sonrasında padişahlar sancaklarda eğitiliyor, devlet idaresini çok iyi bir şekilde öğreniyorlardı. Sistem temel prensiplere sahipti ve uygulamada titizlik gösteriliyordu. 17. yüzyılda I. Ahmet döneminde bu uygulamaya son verildi ve şehzadeler sarayda dört duvar arasında, halktan kopuk, devlet idaresinden habersiz bir şekilde yetişmeye başladılar. Ancak kişisel merakla kendini yetiştirenler de oldu II. Abdülhamit gibi. Zaten II. Meşrutiyet'in ilanıyla yetkileri de azaltıldı. İttihat ve Terakki'nin kötü idaresiyle I. Dünya Savaşı'na gelindi. Bu arada memleketi o günkü hale Vahdettin getirmedi. Bugün acısını çektiğimiz sorunlarımızın çoğu İttihat ve Terakki'den mirastır. Atatürk bu bozulmuşluğu görmüş, sistemin kurtarılamayacağını anlamıştı. O zaman yeni bir sistem kurmak zorunluydu ve bütün mesaisini bu yolda sarfetti. Vahdettin'le uğraşmadı.
Nihan yazdı:Mirim, Vahdettin TBMM tarafından resmen hain ilan edilmiş midir? Bak sana TBMM'nin 29 Nisan 1920 tarihli 2 numaralı "Hıyanet-i Vataniyye Kanunu" nun 1. Maddesini yazayım araştır.
Kanun numarası No: 2 `HIYANET-İ VATANİYYE KANUNU `
Madde 1. Makam-ı Mualla -yı Hilafet ve Salanatı ve memalik -i mahruse-i şahaneyi yedd-i ecanibden tahlis ve taarruzatı def` maksadına ma`tuf olarak teşekkül eden Büyük Millet Meclisi `nin meşruiyetine isyanı muzatammın kavlen veya fiilen veya tahriren muhalefet veya ifsadatta bulunan kesan hain-i vatan addolunur.
(Bugünkü Türkçeyle : Yüce Hilafet ve saltanat makamını ve Padişahın korunmuş mülkünü yabancıların elinden kurtarmak ve saldırıları püskürtmek amacıyla kurulmuş olan Büyük Millet Meclisi `nin meşrutiyetine başkaldırı şeklinde sözle, fiille veya yazılı olarak muhalefet yapanlar ve fesad çıkartanlar vatan haini sayılırlar.)
Dikkatini çeken bir şey var mı bu maddede? TBMM'nin kuruluş amacı neymiş, kimler hain sayılıyormuş?
Nihan yazdı:Mesnevi'de Mevlana Hazretleri Hıristiyanlığın bozulmasını, Yahudi oyunlarını çok güzel anlatmış. Neler yapabileceklerini anlamanız açısından aşağıya ekliyorum.
Toplumları Bölmek Parçalamak
(yahudi protokolleri)
"Toplumlara çeşitli fikirleri atmalıyız, her fikir kendine taraftar bulacak ve
bu sayede toplumların müşterek düşünmeleri yok olacaktır. Müşterek
düşünceden yoksun olan toplumlar, bir hareket için kaldırıldığında kolları
yana düşecektir." (YAHUDİ PROTOKOLLERİ)
Nihan yazdı:Mirim, Vahdettin TBMM tarafından resmen hain ilan edilmiş midir? Bak sana TBMM'nin 29 Nisan 1920 tarihli 2 numaralı "Hıyanet-i Vataniyye Kanunu" nun 1. Maddesini yazayım araştır.
Kanun numarası No: 2 `HIYANET-İ VATANİYYE KANUNU `
Madde 1. Makam-ı Mualla -yı Hilafet ve Salanatı ve memalik -i mahruse-i şahaneyi yedd-i ecanibden tahlis ve taarruzatı def` maksadına ma`tuf olarak teşekkül eden Büyük Millet Meclisi `nin meşruiyetine isyanı muzatammın kavlen veya fiilen veya tahriren muhalefet veya ifsadatta bulunan kesan hain-i vatan addolunur.
(Bugünkü Türkçeyle : Yüce Hilafet ve saltanat makamını ve Padişahın korunmuş mülkünü yabancıların elinden kurtarmak ve saldırıları püskürtmek amacıyla kurulmuş olan Büyük Millet Meclisi `nin meşrutiyetine başkaldırı şeklinde sözle, fiille veya yazılı olarak muhalefet yapanlar ve fesad çıkartanlar vatan haini sayılırlar.)
Dikkatini çeken bir şey var mı bu maddede? TBMM'nin kuruluş amacı neymiş, kimler hain sayılıyormuş?
Şu dizine dön: Çokluortam Paylaşımları - Tarih
Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk