Vardiya Bizde TRT !
Komutan eşlerinin « Vardiya Bizde » söylemiyle bu gün Anıtkabir’e yüce Atatürk’ün huzuruna giderek seslerini duyurmak için bir dayanışma başlatacaklarını biliyordum.
Sabahtan beri hiç bir televizyon kanalında da bu konu ile ilgili haber görememiştim. Ulusal kanal bile « Hatırla » adı altında eski Cumhuriyet Mitinglerini « gösteriyordu, onları tekrar yayınlıyordu.
Saat başı geliyor ya, bir de TRT’lere bakalım dedim.
TRT 1’de canlı yayın var : Spor. Yani spor deyince TRT’nin anladığı :Futbol (ayaktopu).
Diğer TRT kanalı yani TRT3’te de canlı yayın.TRT Spor. Ekranda fal açıyor gibi izleyici iletileri onların diliyle « meyil » okunuyor, laf yetiştiriliyor, kıkırdanıyorlar. Konuklarının ve sunucu adamın anlayamadığı izleyici sorularına bu yardımcı kız cevap yetiştiriyor. Bunu dediler yani...Yani demek istediler ki…Sonra da bu kız bir emirle, git bize çay getir diye oradan uzaklaştırılıyor. Kadın ya fazla konuşunca haddini bilecek değil mi ama(!)..
İki devlet kanalı aynı anda zamanını bu ülkeye en yararlı konuya ayırmış. Neye? Futbola…Program adları:
Canlı yayın:Spor
Canlı yayın: Haydi Maça”
TRT Çocuk ise evlere şenlik yayınlarını sürdürüyor.
Bir öğrenci dizisinde oynamıştı bir zamanlar o genç çocuk, burada program tanıtımı yapıyor. Ünlü oldu, tanınıyor ya, TRT’ye doldurulan böyle yaptığı iş için liyakat aranmayan diğer isimler gibi, bu da sırf bir zamanlar ünlüydü diye veya bilemediğimiz başka bir sebepten burada konuşturuluyor. Hem de kaç yıldır…Ne zaman açsam baksam neler oluyor diye, bu sesi duyup ellerim titreyerek kapatıyorum. Duymaya, bu kepazeliğin hâlâ devam etmesine dayanamıyorum...Böyle bir seslendirmeyi ancak bir millete kastın olursa, o milletin dilini, örfünü bozmak hedefin olursa yaparsın veya yaptırırsın…İşte öyle bir ses burada her gün çocuklarınıza Türkçe konuşuyor. Çocuklarınıza örnek oluyor. Diliyle, zıp zıp zıplamasıyla, şımarıklığıyla…Sirklerdeki sirk cambazları gibi çığlık çığlığa…Türkçeyi eğip büküp, yanlış vurgulamalar yapıp çığırıyor: “Zenghi’nin Denizleri “bugün beş buçukta … Sizin kanalınız TRT Çocuk’ta…Falan yayın şu saatte.. Peşinden, “Bu nasıl haber” adlı fimde de kırmızı domates bebek konuşuyor: “Haydi diğer videoları da izleyelim.( Kedi ,köpek, fil bilmem ne kısa filmleri)” İşte ben eğlence diye buna derim.” diye de övünüyorlar gösterdikleri abukluklardan…”Sevgili kediciğin vantilâtörle alıp veremediği neymiş Duducuğum?” diye soruyor domatesle, yanındaki biber. Bunca yıl öğretmenlik yaptım, çocukların bu şekilde eğlendirildiğini, eğitildiğini ilk kez buralarda görüyorum. Bu çeşit kısa filmler (amatörce çekilmiş güldürücü abuk sabuk kısa filmler)yetişkinleri Amerikan usulü oyalamak içindir. Çocukları değil. Çocuklar eğitilmek ister... Çin denizlerini de bir güzel öğreniyorlar bu arada tabii. Onların kahramanlarını örnek alıyorlar, gurur duyuyorlar. Kendilerini Zenghi ile bir tutuyorlar. Ne güzel değil mi? Bu çocuklara kahraman lâzımsa işte bulunmuş. Bizim tarihimize ne gerek var? İngiliz’in ,Amerikan milletinin, Avrupalı’nın kahramanları, yabancı adları bunların baş kahramanı. Hepsini, papazlarına kadar biliyorlar… Her sabah dizi film gibi ekranlarda bunlar çünkü…
Şimdi ne anlattım?
İki anakanal, spor yani ayak topu üzerine canlı yayın yapıyor.
Çocuk Kanalı ise aynı havada sürüp gidiyor. Çocuklarımızı bizden alarak…Başka bir nesil yetiştirmeye bizim müsaadelerimizle böyle pervasız devam ederek…
Kaldı mı geriye iki kanal?
İşte ben de zaten onları anlatacağım.
TRT Haber ve TRT Türk
Biri bir koldan biri diğer koldan bakın ne yapıyor?
Demin söze başlarken demiştim, haberleri dinlemekti amacım.
„Vardiya Bizde“ adıyla bir araya gelen, Türk Ordusunun kahraman komutanlarının değerli eşlerinin, bu gün, tarihimizde ilk kez bir eylemi vardı. Bu haberi verirler diye açtım devletin televizyon kanalını.. Yıllarca terörle mücadele eden, dış ve iç düşmanlarımıza karşı caydırıcı kuvvet görevi yapan, Ege’de, Akdeniz’de, bütün sınırlarımızda ülkemizi koruyan ordumuzun, yüzü aşkın üst rütbeli komutanının eşleri şikayet için Anıtkabir’e gittiler.On binlerce kişinin katılımıyla... Bu bir ülke için günün en önemli haberi değil midir? Ne dediler diye merak etmez misiniz?
Bu haber bir devletin televizyonunun da en baş haberi değil midir?
Böyle bir haber veya ülkemizin birliği, dirliği ile ilgili bir haber yerine şu haberi izledim orada:
İşte saatini de yazıyorum, dakikasıyla: 14.48 Tarih: 19 Şubat,Cumartesi
„Sekiz Sütuna Manşet”
Yukarıdaki program adının yazısıyla birlikte askerimizi hedef alan gazete kupürleri ekranda. Müzik eşliğinde bir aşağı, bir yukarı dolaştırılıyor ekranda ama okunmalarına fırsat verilerek…
“El bombası üzerinde patladı, dört asker şehit” Pimini çekti, bombayı verdi”
Taraf "gazetesi "(!)manşetleriymiş bunlar. Taraf "gazetesi"nden “Mehmet Baransu” yayındaymış. Aslında Baransu bu askerlerin nasıl öldüğünü gazetesinde anlatıyormuş. Bu haberi “8 Sütuna Manşet”e de anlatmış.
Ekranın bir yanında yine kirli sakallı - bu “taraflılar” nedense hep böyle görünüşlü oluyorlar- çok esmer biri. Gözlerini kaçırarak konuşuyor. Kendisine verilen görevi çok da iyi yapıyor:
„Kaza mı , nasıl oldu? İlk gün gelen bilgi, kaza oluyor, kazada dört er şehit oluyor şeklinde. İkinci gün öğreniyorum. Bir üsteğmen ve teğmen uyuyan bir ere el bombasını veriyor. Daha sonra o er ölüyor. Yanındaki üç er şehit oluyor. Askeri kaynaklardan bunun böyle olduğunu öğrendim. Okurken çok acı hissettim. Sanırım bir saatte yazabileceğim halde 7-8 saatte yazdım. Resmi açıklamada kaza olduğu söyleniyor. Hücum yeleğinin cebinde pim çıktı.Teğmen evet pimi çektim ama fırsat eğitiminde verdim demiş.
Haberi nasıl verelim ? Onun üzerine fikir tartışmamız oldu. Haberin kendisi duygusaldır. Öfkeyi...herşeyi barındırıyor..
Biz işin bu duygusal kısmını vermemeye özen gösterdik. TSK eleştiriyor gibi görmesin...
Bunu ben yazmasaydım o teğmen o komik cezayı bile almayacaktı. ( 9 yıl,iki ay) İlk gün bu haberi yazınca bana küfrettiler, kızdılar.
Genel Kurmay açıklamıştı . Onlar öyle biliyorlar. Çocuğunun pisi pisine öldüğünü bilmiyorlar. İkinci gün bir daha ailelerle konuştuk. Bana sorarsanız :
İnsan hayatı mı?
Başka bir kurum mu? Devlet mi?
Benim için insan hayatı çok önemlidir.
Bu yüzden de inanılmaz acı çektiğim bir olaydı. Vicdanı olan, Allah’a inanan biriyim ben.
Ahrette yarın o dört er gazeteci olarak ne yaptın diyecek. Ben sizin olayınızı ortaya çıkardım diye kendimi rahatlatırım…”
Burada bitiyor konuşma ve başka program başlıyor, pat diye. Saate bakıyorum: 14. 56 . Bu birdenbire başlayan ve biten konuşma 14. 48’de başladı. 14. 56’da bitti. Sekiz dakika.
Şimdi bu haberin Taraf’ta yayınlandığı haberin olduğu tarihe bakıyorum: Ağustos 2009. Mahkemenin karar tarihi: Kasım 2009
Bu günün tarihi 19 Şubat 2011.
Bir sözümüz vardır: Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü? diye.
Bu olay olalı iki yıl geçmiş. Olay çok acı, yürek yakıyor ama suçlu tek kişi ve cezasını almış... Şimdi bu konuşma neden yapılıyor? Bu konuşmanın yapıldığı yer devletin televizyonu.
Türk Ordusu devletin ordusu. Türk Ordusu milletin Ordusu !
Taraf "gazetesi "nedir ne değildir, niye yayın hayatına girmiştir, arkasında hangi güç vardır, bu gazete niye Türk Ordusuna açıkça düşmanlık yapmaktadır,bu gazeteye haber servislerini kim nereden yapmaktadır ? Bunları kundaktaki bebek bile bilecek evinde anne babası dizi film yerine, yandaş, yalaka yayın yerine Ulusal Kanal izlese ,Yeniçağ , Sözcü okusa…
Komutan eşlerinin arkalarında halkın büyük desteğiyle yağmur altında onbinlerle birlikte Anıtkabir’e yürüdükleri gün böyle bir haberin devletin televizyonunda ne işi var ? Neden bu gün? Böyle duygu sömürüsü yapılarak hem de?
Duyan da sanır ki bunlar ne duygusal adam yahu? Binlerce şehidimize, PKK terörünün katlettiği insanlarımıza , çoluk çocuk demeden öldürülenlere karşı da aynı hassaslıkta bunlar...Ahretteki hesaptan korkan mübarek adamlar...
Daha bir kaç hafta önce başkentin içinde ihmal sonucu ölen 17 işçi başka dünyadan olmalı? Tersanelerde ihmal kurbanları bizden değil. Maden ocaklarında, kömür ocaklarında, toprak kaymalarında hayatını pisi pisine yitiren taşeron firmaların kurbanları başka ülkeden olmalı...Bunların canını kendinize hiç dert etmeyin, bunlara duygulanmayın, tek satır yazmayın, işin, ihmalin, suçlunun üstüne gitmeyin, bu kurbanların hakkını aramayın ama askeriyede olan tek bir istisna haberin üzerine, suçlunun belli olduğu, hemen ertesi gün yargıya teslim edildiği, mahkemesinin hemen sonuçlandığı olayın haberine mal bulmuş mağribi gibi atlayın. Yaraları kaşıyın. Dinî motifleri kullanarak hem de, ahireti falan işe karıştırarak...Hem de hiç alâkası olmayan bir günde, saatte bunu pişirip pişirip millete yedirin. Yedirin ki millet askerinden soğusun. Nefret etsin...Bu orduyla olmaz...Teğmeni bile nasıl desin...değil mi? Yapmak istediğiniz: Orduyu tasviye etmek, BOP’a yardım etmek için orduyu itibarsızlaştırmak...Milletin gözünden düşürmek...
Beyinlere işleyeceğiniz tam da bu değil mi?
Ardından TRT Türk kanalını açıyorum:
Bir yabancı kadın kendi dilinde(İngilizce )konuşuyor. Konuşmanın gümbür gümbür tercümesi yapılıyor. A…ne diyor bunlar, ne alâka falan demeye kalkmayın sakın. Görev tam. Hiç eksiksiz her dakika, her fırsatta yapılıyor. Alın size, yiyin yiyin alışın dercesine:
“Yakında bir Anayasa yazacağız. Nasıl bir Anayasa yazacağız?
Umarım bu nasıl bir ulus olmayı düşünmemiz için bir vesile olur!
Ufukta dert baş gösterince hep birlikte küreklere asılmalıyız.
Ama bunun için aynı gemide olmalıyız…”
Kim mi diyor bunu ? Bütün ayrıntılarıyla, söyleyenin ağzından sanki bir kutsal metin çıkıyormuş gibi verilen bu haber İzlanda’danmış...Böyle ballandırılarak veriliyor ki milletin algısı etkilensin, nasıl bir ulus olmayı istediğini düşünsün değil mi? Sanki bu Cumhuriyeti kuran ulusa Türk Milleti dendiğini milletimiz bilmiyor...Yapılması düşünülen ihanetin yollarına taş döşeniyor böyle çaktırmadan çaktırmadan...Sanki böyle küçücük batı ülkelerinde ne olduğu olacağı, yeni Anayasaları yurtdışındaki Türklerin çok umurunaydı... Ama siz bir haberden, onu kullanarak başka bir amaç güderseniz böyle haberler baş köşenize oturur, niye olmasın?
(TRT Türk yurtdışına yönelik bir kanal. Eskiden TRT İnt adında eğitici, eğlendirici, kültür ağırlıklı çok güzel yayınlar yapardı. En çok izlenen kanaldı. Gurbetçinin kanalıydı. Bu kanalı iktidar dört yıl önce böyle kuşa çevirdi, değiştirdi.)
Hem bu TRT"nin öyle bir haber verme tarzı var ki artık, dinlerken içiniz çekiliyor. Koysanız oraya Türkçe bilen bir Yunan’ı, hattâ Türk düşmanı bir Yunan’ı, o bile bundan daha insaflı haber yapar, yayın yapar, Türk Ordusuna karşı... Ordu komutanlarına karşı...En azından bir saygı duyar...Ordu bir milletin onurudur, gururudur der...Güvencesidir der...
163 Türk Subayı’nın tutulanma kararının verildiği o mahkeme günü TRT muhabiri canlı yayında neredeyse sevinç çığlıkları atıyordu. Yüksek komutanlar herhangi biri seviyesindeymişler, kahraman ordumuzun mensupları değillermiş gibi haklarında konuşabiliyordu...
Hem bu haber diyelim ki oldu. Doğru veya yanlış...Böyle mi duyurulur? Böyle zil takılıp oynanır mı?
Muhabir,elinde mikrofon, oradan oraya sıçrıyor, koşturuyor, müjdeler veriyor gibi:
„Çetin Doğan mahkeme heyetini bekliyor. Önce Metris sonra Silivri cezaevine gönderileceğini bekliyoruz. Çetin Doğan’la beş kişi adliyeye gelmiş oldu.Hafta sonu on üç kişi gelmişti. Şu an on beş kişi daha gelmesini bekliyoruz. Sorgulandıktan sonra cezaevine gönderilmesini bekliyoruz.
Bu gün 2. Ergenekon davası görülmekteydi. Yusuf Erikel de İstanbul Adliyesine getirildi. Biz bu gelişmeleri , bir yandan bu haberleri takip etmeye devam ediyoruz.
Tutuklananların getirildikleri adres: Silivri Cezaevi kampüsü içinde 4.-5. cezaevleri var.Tutuklanan Ergenekon sanıkları bu cezaevlerinde kalıyor.
Balyoz sanıkları, Ergenekon sanıklarının komşusu şu saatlerde...Biz onların gelişlerini bekliyoruz.
2. Ergenekon davasının 100. duruşması yapılıyor. Bu gün için işte bu Albay Mustafa Dönmez bu gün mahkemede sorgulanacak. (Sonra da o malûm hikâyeye başlıyor) Evinde kroki bulunmuştu... Zir vadisini gösteriyordu...Orada polis arama yapmıştı... Albay Mustafa Dönmez..."
…
Burada yazımı bitirirken Emin Çölaşan’ın köşe yazısının(19.02. 2011 tarihli) son bölümünü buraya alıyorum. Sözcü’den ayrılan Vural Savaş için Emin Çölaşan yazıyor:
„Ben Vural Bey’i bir demokrasi kahramanı olarak görürüm.
Özellikle Yargıtay Başsavcısı olarak görev yaptığı dönemde aslanlar gibi mücadele vermiş, emekli olduktan sonra yazıları ve konuşmalarıyla yüz binlerce insanın gönlünü aydınlatmış, laik Atatürk Cumhuriyeti nin yılmaz savunuculuğunu üstlenmişti.
Bugünkü son yazısını dikkatle okuyun lütfen. Orada sadece bir tek cümlesine katılmıyorum. Diyor ki “Yazarak hiçbir şeyin düzelmeyeceğini anladım.” Katılmadığım cümlesi bu…
Ve yazısını şöyle bitiriyor:
“İç düşmanlarımızın ve onları destekleyen emperyalist güçlerin Allah belasını versin, Allah Türk milletini korusun. Son dileğim budur.”
Bu sözler de Jandarma Kurmay Albay Mustafa Önsel’in geldiği mahkemede tutuklama kararının verilmesinin ardından dışarıda söylediği sözler:
“Bu gerçekte Türk Milletine açılmış bir savaştır. Sakarya Savaşı’nı iyi incelemeliyiz. Sakarya Savaşı'nda bu ordunun yüzde kırkı kaçmış, ilginçtir ki yüzde altmışı da savaşmıştır. Biz, bu savaşanların torunlarıyız. O savaşta kaçanların torunlarıyla savaş şimdi başlıyor.”
Feza Tiryaki, 19 Şubat 2011