Vatanı Sevmek Kolay Değil, Fedakârlık İster…
Yıl 1992, yer Şemdinli… Anlatan bir binbaşı, tabur komutanı…
“…Alan, Aktütün ve Derecik çatışmalarından çıkardığımız dersler, ele geçen teröristlerin ifadeleri, örgütsel dokümanların analizleri sonucu terörle mücadelenin nasıl yapılması gerektiğini bize öğretmişti. Vakit kaybetmeksizin karakollarımıza koştuk. Önce bölük komutanları, ardından tim komutanları ve erbaş ve erlerle tek tek konuştuk. “Ölmek istemiyorsanız saatlerce, günlerce yürüyeceksiniz” dedik. Bölgenizde “ayak basmadık yer” kalmayacak... Nerede bir terörist varlığı düşünüyorsanız, derhal “kendi gücünüzle” oraya operasyon yapacaksınız. Gücünüz yetmiyorsa bizi çağıracaksınız. Biz yetemiyorsak, bizim de tugayımız var, onu çağıracağız, dedik…
Hepsi bize inandı ve güvendi. Tim teşkilatlarını yeniden gözden geçirdik. Eksik mühimmatları tamamladık. Her gün atış eğitimi yaparak her eri keskin nişancı haline getirdik. Yeni aldığımız Diktiryof, Bixi, Kannas ve RPG-7 roketleri ile hepimize güven geldi. Herkes yürümeye başladı; üç kilometre, beş kilometre, bazen timlerin yirmi kilometre dahi yürüdükleri oluyordu. Hepsi güneşten yandı kahramanlarımın, yağları eridi, çelik gibi oldular. Hiçbirinde korkudan eser yok. Hepsi birer aslan… Haziran 93’e geldiğimizde Şemdinli’de ayak basmadığımız yer kalmamıştı. Şemdinli’de alan kontrolü yapabilmek için ben size bir reçete vereyim. Bunlar sır değil, askeri sır hiç değil; sayacağım yerleri bütün teröristler zaten biliyor, her gün gelip geçtikleri yerler. Köylüler biliyor, zaten oralar onların yaylaları. İyi askerler de biliyor, kendisi orada olursa terörist orada barınamaz. Öyleyse size bu reçeteyi gönül rahatlığıyla verebilirim:
Birinci gün: Sabah kahvaltısı Aktütün. Sonra kuzeye doğru beş altı saatlik tırmanış… Gevaruk’ta öğle yemeği… Eşek Kapısı’nda mola ve hatıra resmi çekilmesi... Akşam da Çarçele’de dinlenme... Bizde alan kontrolü için inanın seçenekler bitmez yeter ki yürüyün, gece gündüz yürüyün ama izinizi belli etmeyin: Aktütün’den çıkın, Meşelik’e inin, Ayranlı’ya geçin. Öğle yemeğinden sonra doğuya doğru tırmanın, Eşek Kapısında mola verip istirahate geçin...
İkinci gün: Çarçele’den doğuya doğru sarkın, oradaki düzlükte eski PKK kamplarını ziyaret edin. Oradan devamla Gülle Tepe’ye gelin. Yemek yiyin, istirahat edin. Bu arada asker arkadaşlarınızı özlemişsinizdir; doğuya doğru inmeye devam edin, Beyyurdu’na gelin, buluşun ve birlikteliğin tadını çıkarın. Eğer sorumluluk bölgeniz değilse, Çarçele’den ister Eşek Kapısı’ndan inip Ayranlı-Meşelik üzerinden, isterseniz Gevaruk üzerinden Aktütün’e dönün...
Üçüncü gün: Aktütün’den çıkın Bayrak Tepe’ye doğru, güney batıya kayıp Leylek Dağına gelin, istirahati müteakip Basyan’a inin, ama Derecik’ten çıkan arkadaşlarınız tepede sizi seyretsin. Sonra isterseniz Meşelik üzerinden Aktütün’e dönün ya da Şemdinli Çayını takip ederek Dereyanı’na gelin ve Şakir’in bir çayını için. Kalın o gece, onun misafiri olun. Ertesi sabah güzel bir kahvaltıdan sonra Uğuraçan’a gidin, yanınıza Fatih’i alın, Konur’da Kerem’le bir kahve içip sohbet edin. Sonra hep beraber rahmetli Numan’ın Yeşil Bayır’ına gidin, mezarını ziyaret edin, benim için de bir fatiha okuyun ve dua edin...
İşte böyle. Eğer programınıza Karakoç’ta Gasto, Kuzey Irak’ta Ari ve Gelyaraş, Derecik taraflarında Hisar Tepe, Balkayalar, Şemdinli’de Beyaz Dağ, Şehidan Dağı, ayrıca Bembo Vadisi, Konur Vadisi, Durak’ta eski karakol yeri ve Kayalar bölgelerini alırsanız rahat edersiniz...
Bir tek şeye dikkat edin; akşamüstü henüz göz gözü görürken nerede mola verdiyseniz, hava kararır kararmaz oradan ayrılın, şöyle beş altı kilometre kadar yürüyün, orada uygun bir yerde istirahate çekilin. Göreceksiniz gece boyunca sizi kimse rahatsız etmeyecektir, sizin attığınız oltaya takılanlar hariç. Eğer şeytana uyup da akşamüstü mola verdiğiniz yerde kalırsanız, çok üzülürsünüz. Eğer üzülmeye fırsatınız olursa... İşte biz de kendimize böyle bir seyahat programı yapıp haziran başı itibariyle alan kontrolünü ele geçirdik. Artık dağlar bizimdi ve bizim ayak bastığımız yerde terörist kaçacak yer arıyordu…”
Bu düşünce ve anlatımlar Şemdinli’de geçer, 1992-94’ün Şemdinlisinde… Aradan yıllar geçti ama artık teröristler kaçacak delik aramıyor, içimizdeler artık, halkımızın içinde… Her gün şehit oluyoruz, asker, polis, öğretmen, vatandaş, korucu her gün şehit… Şehitler bizim, en çok şehit veren de Mehmetçik, Mehmetçik bizim, vatan evladı ve emanet… Anadolu anasının bize emaneti Mehmetçik, onu korumak, belki de komutan olan komutanın ilk görevi… Komutan taktik olarak terör ve teröristle elbet mücadele edecek, elbet kutsal vatan görevini yapacak, elbet halkımızı da koruyacak Mehmetçiği de, ama şu sıralar ne halkımızı koruyabiliyoruz ne de Mehmetçiği, hep şehit…
Diyeceksiniz ki ülkeyi yöneten siyaset terörle işbirliği yapıyor, yapsın, ne yapalım yani Mehmetçiği ateşe mi atalım, hayır… Diyeceksiniz ki bu siyaset askerin tüm yetkilerini kaldırdı ve savunmasız bıraktı, ne yapalım yani, hepimiz şehit mi olalım, hayır… Diyeceksiniz ki bu siyaset Irak’taki PKK kamplarına göz yumuyor, ne yapalım Komutan, ne yapalım, elimizi kolumuzu bağlayıp karakolda mı oturalım? Karakolun dört bir yanına mevzi kazıp içine mi girelim, karakolda mı saklanalım teröristlerden, o da gelsin karakolun içine kadar girip bizi şehit mi etsin, hayır!
Terör ve teröristle mücadele yüksek moral ister, sabır ister, fedakârlık ister, zorluklara dayanma gücü ister, kolay değil… Ülkemizi yöneten siyaset ihanete düşse dahi, bir vazifemiz var, hem mücadele edeceğiz hem de bize emanet edilmiş olan Mehmetçikleri sağ salim analarına teslim edeceğiz, kolay değil… Vatanı sevmek kolay değil, çalışmak ister… Bizim yaşadıklarımızdan ders çıkartmak gerek, Amerika’yı yeniden keşfetmeye çalışmanın bir faydası yok, terör belli, terörist belli, taktiği belli, tekniği belli, unutulanların dışında yeni bir şey yok… Bu yazdıklarımız size hatırlatmak içindir bizim yaşadıklarımızı, ders çıkarılsın için, tedbir alınsın için, şehit haberlerine bu yürekler dayanmıyor artık…
1992 yılının Temmuz Ayı itibariyle biz kuşatıldık, sayıları beş bini aşkın hain tarafından… Düşününüz küçük Şemdinli’yi, en güneydoğu ucu ülkemizin, sağında Jerma PKK ini, aşağısında Hakurk ana eylem yeri, solunda Basyan, yukarısında Çarçella, dört bir yandan kuşatıldık… Amerikan Çekiç Gücü Irak kuzeyine yerleşmiş, PKK’yı himayesine almış, eğitmiş, silahlandırmış ve karakollarımıza saldırı emri verdiği bir dönem… Her gün pusu, her gün mayın, her gün saldırı ve her gün şehit… Bir halimizi düşünün… Ama yılmadık, moralimizi bozmadık, “bana ne” demedik, mücadele ettik… Bir hayal ediniz yaşadıklarımızı…
Şimdi dönüp geriye bakıyorum da içimi bir hüzün kaplıyor. İran ve Irak hudutlarından kaçakçılık gene yapılıyor ve teröristler gene haraç alıyor, aldıkları her kuruş mermi olarak bize dönüyor. Avrupa’da gurbetçilerimiz çaresiz, örgüt gene haracını alıyor onlardan. Sınırlarımız gene açık kaçak da geçiyor terörist de, asker gücüyle korunamıyor sınırlar ama biz anlayamıyoruz bunu.
Hakurk gene açık teröristler yuvalanmış Barzani’nin desteğinde. Jerma açık Basyan açık. Şemdinli gene kuşatılmış üç taraftan. Güya terörist başı yakalanmış İmralı’da keyif çatıyor ve sağ olsun avukatları vasıtasıyla gene örgütü idare ediyor. Siyasi kanadı o yıllarda HEP’ti, DEP’ti şimdi değişen bir şey yok oldu DTP, yaptıkları açıklamalara bakın bir hele! Örgüte katılımlar devam ediyor; göçle gelen halk çaresiz, işsizlik almış başını gidiyor milyonlar açlık sınırında milyonlar yoksulluk...
Eskiden Kuzey Irak’a harekât yapar örgüt kamplarını basar teröristleri yok ederdik şimdi sağ olsun Amerika her şeyi kontrol altına aldı. Koordinatör bile atadı bizi denetlemek için, olur ya bir gün kafamız kızar, kızar da Irak’a gireriz, önceden haberi olsun diye. Eskiden Avrupa ülkeleri PKK’ya izin vermezdi ara sıra baskın falan yapardı şimdi o da yok, teröristlerimiz Avrupa’da pek rahat.
Eskiden hepimiz Türk’tük, şimdi doğuda Kürt var deyip Kürtçe öğretiyoruz, tarihten beri Türk yaşamız Türk olan halkımıza. Eskiden örgüt lehine slogan atmak suçtu, gösteri suçtu, polis jandarma müdahale eder, yakalar, gözaltına alır, mahkemeye sevk edilenler tutuklanır ve de ağır cezalar alırdı. Şimdi yetkileri alındı polisin jandarmanın, seyreder oldular terör denen şehit kanlarıyla yazılamaya çalışılan bu ihanet oyununu. Hainler Ankara’nın göbeğinde gösteri yapıyorlar, katilin posterlerini taşıyorlar, PKK arkamızda bizimdir diyorlar, kimsenin sesi çıkmıyor.
Sorarım şimdi sizlere biz bunun için mi şehit olduk?
İstiklal Savaşında da dahi vermediğimiz bunca şehit bu günleri görmek için miydi?
Allah Aşkına biz ne yaptık? Biz neyi başarmaya çalışmıştık o yıllarda?
Biz terörle teröristle binlerce şehit pahasına mücadele etmiştik öyle mi?
Peki ya şimdi?
İnanın yüreğim acı dolu, anlatamıyorum hissettiklerimi. Doğudaki halkımıza ihanet etmiş gibi, onları kaderine terk etmiş gibi görüyorum kendimi. “Ben devletim” diyerek, “ben devletim silahlanın”, “teröristlere karşı koyun” diyerek, “ben devletim koyunu kuzuyu yayladan indirin” diyerek yalan söylemiş gibi hissediyorum kendimi. Ben devlet değildim ama onlar bende devleti gördüler ve inandılar, güvendiler. Peki ya şimdi?
Devlete güvenen kaldı çaresiz, meydan devlete kafa tutanlara kaldı, ne yazık!
Şimdi dönüp tekrar bakıyorum o yıllara, biz can pahasına bu mücadeleyi kazanmıştık ama ya şimdi?
_____________________
Şemdinli’de Sınırı Aşmak kitabından…
Erdal SARIZEYBEK, 27 Eylül 2011
erdalsarizeybek@gmail.com