Birkaç yıl önce köylerde bildiri dağıtıyor sohbetlerde bulunuyorduk. En gencimizin yaşı elliye yakındı. Öğretmen emeklisi arkadaşlarımızdan bir tanesi, herkese hitap eden bir konuşma yapmıştı. Konuşmanın ardından köylülerin fikirlerini almaya çalışıyordum. İhtiyarın bir tanesi bana şunu söylemişti “Yeğen, çok doğru söylüyonuz da bu millet düşmanın taşşa..ını görmeden bir şey yapmaz”…
Üzülmüştüm. Görüşlerimizi haklı bulmuş, ama nafile çabalar olduğunu vurgulamıştı. Haklılık payı da vardı. Zira bize içtenlikle katıldığını zan ettiğimiz köylülerden bir tanesini dahi Cumhuriyet Mitinglerine götürememiştik…
Düşmanı görmek…
Düşmanı görmek uyanıklılık gerektiren bir yetenektir.
Sadece uyanık olmak yetmez, değerlerini koruma sorumluluğunu da yerine getirmek gerekir. Yolda olan-kente giren düşmanı, görmeyen veya görmemezlikten gelenlerin, ancak isot tarlasında görmesi ve ancak o zaman düşmandan sayması günümüze ne kadar benziyor. The Guardian gazetesinde “Cumhuriyetin sonu gelmiştir” diyen ve iki sayfa 9 maddelik (ihanet) anlaşmasına imza attığını söyleyen Abdullah Gül “Güzel şeyler olacak” derken kahraman oluyor, Cumhuriyet Mitinglerine çağrı yapan Ahmet Nejdet Sezer anarşist oluyor… Eğer düşmansa, bütün değerlerimize saldıran PKK’si-iktidarı-muhalefeti-sanatçısı-aydını-basını… İşte düşman... Sallasan değer… O köylü ihtiyar bu noktada doğru söylemişti: emperyalizmin devşirmesi-beslemesi bunca düşman, düşmandan sayılmıyor. Oysa bir ülkeyi işgal eden düşman da bunların yaptığının aynısını yapıyor. Dışımızdakiler düşman, içimizdekilere gelince açılım-demokrasi kahramanları…
İlteriş kardeşimizin vatansever aydınları kim ipler sorusu, bu anlamda haklılık kazansa da Milli örgütlenmeden başka seçenek olmadığını ve kurtuluşun asil gücü halk olduğunu belirtmeliyim.
Son zamanlarda bazı vatansever aydınların veya öyle bildiklerimizin yoğunluk kattığı şuralar ilk adımların atıldığı sinyalini veriyor. Tutar veya tutmaz, bu şuraların desteklenmesinden yanayım.