VAY-Pİ-Cİ SİLAH BIRAKIR MI?
İsmail Beşikçi’yle ilgili yazıyı, ‘Kürt Sorunu’ ancak ‘bilimsel’ bir yaklaşımla çözülebilir diyerek bitirmiştim.
Çünkü, Beşikçi’nin yaklaşımını yeterince ‘bilimsel’ bulmuyordum.
Ancak, Ali Kemal Özcan gibi bir başka sosyoloğun çok daha ‘bilimsel’ bir yaklaşım geliştirdiğini söyleyebilirim.
Nitekim profesör Özcan, sorunu sadece sosyolojik değil ama felsefî bir temele oturtmaya çalışmaktadır.
Örneğin, Abdullah Öcalan’ın son ‘açıklama’sında federasyon, konfederasyon, devlet-ulus gibi kavramlara yer vermediğini, ama aynı zamanda DEM’liler gibi ‘demokratik özerklik’ten de söz etmediğine dikkat çekmektedir.
DEM ve daha önceki ‘Kürt partileri’nin, üstelik ters bir vurguyla ‘demo-krasi’ derken, öz’de ne demek istediklerini kendilerinin bile ayırdında olmadıklarına dikkat çekmekte Ali Kemal Özcan.
Buradaki ‘öz’, Meral Akşener’in bir ara gülümsemelere yol açan ‘özü-başımıza’ deyimindeki ‘öz’den başkası değil.
Öz-yönetim veya Öz-Erk’likteki ‘öz’le aynı.
Ve eğer bir yönetim, daha doğrusu bir ‘toplumsal örgütlenme’ gerçekten ‘öz’ ise, yani ‘özü başına’ ise onun ayrıca ‘demo-kratik’ olmasına gerek yok.
Çünkü ‘demokrasiyi’ kendi içinde barındırmakta ve zaten ‘demokratik’ olmaktadır.
Konuyu dağıtmadan şu bizim ünlü ‘vay-pi-ci’mize gelebiliriz.
Dr Recep’in Vay-Pi-Ci dediği YPG, Kürtçe Yekîneyên Parastina Gel, yani Halkın Öz-savunma Birimleri (HÖB) demek: (Unités de protection du peuple).
Öz-savunma olduğu için de silahlı.
Siyasal partileri ise PYD, yani Suriye Kürtleri Demokratik Birliği.
Yani PYD, Türkiye’deki DEM gibi bir siyasal parti ve dolayısıyla elinde silah-milah yok.
Hal böyle iken, Türkiye’de gerek Dr Recep Devleti sözcüleri ve gerekse ona bağlı medya baykuşları, Apo’nun da dediği gibi, PKK ve ‘tüm bağlı güçler’ silah bırakacak diyorlar.
Hatta Abdullah Öcalan buna YPG de dahil demek istemiştir diye kendi yorumlarını da ekliyorlar.
Oysa, yine Ali Kemal Özcan’a göre, Abdullah Öcalan’ın biricik amacının Kürtlerin bir gün ‘kendi öz-güç’ ya da ‘öz-savunma’larını sağlayabilecek bir konuma getirmekmiş.
Ve, kabul etmek gerekir ki, Suriyeli Kürtler, bugün kendi ‘öz-savunma’larını sağlayabilecek aşamaya gelmiş bulunmaktadırlar.
Nitekim, Türk basınında yer almamasına karşın, vay-pi-ci’ye bağlı güçlerin, yani doğrudan ‘Suriyeli Kürt halkı’nın, silahlı ya da silahsız bir biçimde, ÖSO’nun ele geçirmeye çalıştığı barajı asla teslim etmediğini tüm dünyaya çıplak gözle göstermektedirler.
Efendim ABD binlerce TIR silah vermiş, donatıp kuşatmış ve eğitmiştir denilebilir.
O konu, askerlerin konusudur, burada girecek değilim.
Ancak benim, gözlem yapmayı bilen bir ‘gözlemci’ olarak gördüğüm, Suriye’deki Kürtlerin ‘Askeri’ olanların dışındaki halkın bizzat ‘öz-savunma’ yapabilecek aşamaya getirilmiş olduğudur.
Türkiye’de çoğu kişi bilmez ama Jean Jaurès’in ‘Asker-Ulus’ kavramına benzer bir biçimde Vay-Pi-Ci’nin
1° silah bırakmayacağını
2° silahları bıraksa bile ‘öz-savunma’sını yapabileceğini söyleyebilirim.
Yaşar (son gülen iyi) Güler ve kafadaşlarının bu gerçeği görmezden gelerek, nam ve şan uğruna, Türkiye’yi daha büyük ‘macera’lara sürüklemelerinin Türk halkına zerre yararı olmayacaktır.
Suriye’ye girmenin yanlış olduğunu yazıp söylerken, bugün gelinen açmazlara yol açacağını, en azından tahmin ediyorduk.
Kaldı ki, Suriye’ye ‘bize benzetmek’ amacıyla girilirken, bugün biz ‘Suriye’nin bugünkü haline benzedik’.
‘Eski Suriye’den de beter’ yani.
Şimdi, hiç değilse, oluşan ‘yeni ortam’ı iyi değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.
Hem askerler sözlerini hep, ‘ben böyle değerlendiriyorum’ diye sonlandırmazlar mı?
Bakalım Yaşar (son gülen iyi) Güler ve gülüdaşları bu durumu nasıl ‘değerlendirecekler’?
Umalım ki ‘yanlış üstüne yanlış’ yapma yönünde ‘değerlendirmezler’.