İşten eve döndüğümde korona muhabbetinden dolayı ilk önce hiçbir yere elimi dokundurmadan doğruca banyoya giriyorum. Giysilerimi orada çıkarıyor, duşumu alıp temiz pijamalarımı giyiyorum. Eğer Ayça uyumuyorsa yemeğe kadar onunla oynuyor, uyuyorsa yemek saatine kadar uzanıyorum.
Bu rutinim böyle sürerken şimdi size anlatacağım olay ise Ramazan'dan bir gün önce yaşandı. O gün yine duşumu almıştım, Ayça uyuyordu. Ben de her zamanki gibi uzandım.
***
Uyuya kalmışım. Ülkü yemek için uyandırdı. Hafif terlemişim. Zira hasta olmayayım diye Ülkü odanın camını kapatmış. Sofraya geçerken panjuru da kapadı. Yemeğimizi yedik salona geçtik.
Ayça'nın elinde annesinin telefonu var.
Ülkü bir çocuk şarkısı açmış ve Ayça videoyu izlerken meyve yedirme derdinde.
Oturduğum koltuğun hemen arkasında kapalı otoparka inen bölüme bakan pencere var. Ve yerden 10 metre yükseklikte. Korkuluk yok ama panjurlu ve her akşam yaptığımız gibi hava kararınca panjuru kapattık.
***
Saat 21.15 civarı.
Odanın ışığı ve TV açık.
Ülkü:
- Hadi kızım mama... Hadi kuzum bir kaşık daha söylemleriyle Ayça'ya yemek yedirme çabasında.
Ben de telefondan bir şeylere bakıyorum.
Bir an o kapalı panjur sallanmaya başladı.
Anlam veremedim.
Panjurun sallanması bu sefer yukarı doğru kaldırılmaya dönüştü.
"Ne oluyor ya" diye söylenerek doğruldum.
"Fırtına mı çıktı acaba" düşüncesiyle durumu anlamaya çalışıyorum.
Keza çok rüzgârlı havalarda panjurlar aşağı yukarı, sağa sola hareket edebiliyordu.
Bir an, biri girmeye çalışıyor olabilir mi diye düşündüm ama mantıksız geldi.
Kaldı ki yerden 10 metre yükseklikteki bir pencerenin panjurunu kaldırmaya çalışmak için merdiven gerekli.
Üstelik saat daha 21.15...
***
Panjur yukarı aşağı hareket ederken düğmeye basıp kaldırmaya başladım.
Bir müddet aralanınca, başımı pencereden uzattığımda sırtı dönük iki kişinin otopark girişinden sokağın aşağı yönüne doğru koştuğunu gördüm.
O ana kadar da halen ne olduğunu anlamaya çalışıyorum.
Aşağı bakıyorum merdiven falan yok.
Ama panjurun kaldırılmaya çalışıldığı aşikâr.
Tüm bunlar beynimde dönüyor ve mantık arıyorum.
O sırada Ülkü'nün "Bu odanın camını sen mi açtın" sorusuyla.
Yatak odasına koşturdum.
***
Odanın camı sonuna kadar açıktı.
Oysa ben duş alıp uzandığımda Ülkü kapatmış ve hafif terlemiştim.
O an anladık ki hırsızlık girişimi olmuş.
Saat 21.15'te, aynı anda 2 yerden girmeye çalışılmış.
Apar topar pijamalarla çıktım dışarı.
Dışarıdan bakınca yatak odamızın penceresindeki panjurun bir kısmının kırılmış olduğunu ve pencerenin açılmış olduğunu gördüm.
Hemen 155'i aradım... Semt karakolundan polisler ve olay yeri inceleme ekipleri geldi.
***
Güvenlik kameralarını inceledik.
3 kişiler.
1'i sokakta gözcü.
O kadar rahat gelip apartman bahçesine giriyorlar ki izleseniz herhalde bunlar apartmanın gençleri dersiniz.
Korkuluğu olan yan komşunun camının altından eğilerek geçip, bizim evin önüne geliyorlar. Çocuk odasının camının panjurunu hafiften kaldırıp bakıyorlar ama o kısım sokağa baktığı için zorlamıyorlar. Keza etraf bina dolu ve sokaktan geçenler olabilir.
O yüzden arka tarafa dolaşıp yatak odasının önüne geliyorlar. Oradaki güvenlik kamerasını ters çevirip panjuru kırıyorlar. Kırık kısımdan ise tornavida ile pencereyi açıyorlar.
O sırada içlerinden biri, salondaki yukarıda anlattığım pencereyi zorluyor.
***
Kameralarda görünmese de ben ısrarla ve inatla o pencerenin zorlandığını ve orada olmam sebebiyle hırsızlığın girişim aşamasında kaldığını söylememe rağmen komşular ve polis, olayın heyecanı ile söylediğimi sanıyorlardı. Hava aydınlanıp baktığımızda, bildiğiniz bina su tahliye borusunun üstünde, ayakkabı izlerini görünce durumun vahametini anladılar.
***
O boru kapalı otoparka inen kısımdan başlıyor ve yerden giderek yükseliyor. Tam bizim pencerenin altındaki klimanın motoruna paralel geçiyordu.
İşte o boru üzerinden yürüyüp klimanın motoruna tutunup oradan girmeye çalışıyorlar.
Velhasıl eş dost herkesin söylediği; verilmiş sadakamızın olduğu.
Haklılar. Dünyanın bin türlü hâli var ve hayatlar anlık bir olay yüzünden değişebiliyor.
***
Malumunuz Ramazan ayındayız.
Orucu bozan bozmayan haller gibi sorular havalarda uçuşuyor.
Amenna...
Ama ben neyi merak ediyorum biliyor musunuz?
Hırsızlar başarılı olsa, evimiz soyulsa ya da biz içerideyken birimize bir şey olsa bunun vebali kimin üzerineydi acaba?