VİTES KÜÇÜLTEN TÜRKİYE(X):Sosyal Güvenlik Sistemi
En fazla yük, en az hak…
Dr. Noyan UMRUK
Sosyal devletin temeli olan bir sistemi çökertmek için ne yaparsınız?
Önce, ''kayıt dışı'' ve ''asgari ücretle'' çalıştırma'dan doğan devasa kaynak kaybı sürerken, mevcut kaynakların da nerelerde kullanıldığı irdelemeden ve sürekli prim ve ceza afları ile gelir disiplini de bozup, sistemi bir kara delik, bir dipsiz kuyu olarak ilan edersiniz(Oysa bu kara delik birçok Avrupa ülkesinde çok daha büyük)…
Sonra da sosyal güvenlik hizmetlerinin nicelik ve niteliğini düşürüp, özel sigortacılığı ve sağlık kurumlarını özendirerek, sosyal devletin temel işlevi sosyal güvenliği, vatandaşların sırtından özel sigortalara ihale ederek özelleştirmiş olursunuz. Tıpkı 1980’lerden itibaren KİT’lerin köküne kibrit suyu dökülmesinde izlenen strateji gibi…
Siyasi iktidarın son 10 yıldır izlediği sosyal güvenlik politikasının genel doğrultusuda bu…
Nitekim “En yaygın finansman modeli, özünde tahsis edilmiş vasıtalı vergi niteliğindeki sigorta primleri ile karşılanan sosyal sigorta sistemidir” vurgusunu yapan yasa gerekçesi paralelinde yeni yasa ile işçiden kesilen primler yükseltilip, işveren primleri düşürülürken, prim karşılığı olmayan sigorta hizmetleri kaldırıldı.
İşte birkaç örnek: Eski ve yeni yasalar önemli primler açısından karşılaştırıldığında hastalık primi oranları; yüzde 11’den yüzde 12.5’e çıkarıldı (sigortalı hissesinde yüzde 20, işveren hissesinde yüzde 16.6 artış). İş kazası ve meslek hastalığı sigortası primi işveren lehine değiştirildi. Uzun vadeli sigorta kolları(yaşlılık, malullük) için ödenen prim oranları çalışanlar için aynı kalırken, işveren lehine yüzde 2 düşürüldü.
Siyasi iktidar, sosyal güvenlik hizmetinin maliyetini üzerinden atıp, sistemin finansmanını kişilere yükleyerek, toplanan primlere (ek vergiler) karşılık sosyal güvenlikten yararlanma hakkı getirecek ve dolayısı ile çalışanların özel sigortalara, sağlık kurumlarına yönelmesini sağlayacak yeni bir sistem kurguladı. Böylece büyük ölçekli firmaların görece yüksek gelir grubuna giren çalışanları için bu şekilde “grup sosyal güvenlik sistemleri” özel sigortalarca geliştirilmiş oldu.
“Tek çatı” çalışanlar arası eşitsizlikleri giderdi mi?
Öte yandan, ciddi eşitsizlikler içeren çok başlı sistem nedeniyle, çok farklı kanun ve normlara tabi işçiler, memurlar, esnaf, sanatkâr, bağımsız çalışanlar, tarım işçileri vb. Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatı Kanunu ile “Sosyal Güvenlik Kurumu” adıyla tek çatı altında toplandı. Ancak bu birleştirmenin hedefi olan “norm ve standart birliği” sağlanamadı.
Türkiye’de sosyal güvenlik kavramı 60 yıldır tartışılıyor olmasına rağmen, sosyal güvenlik kurumları “tek çatı” altında birleştirildiğinde, tüm çalışanlar için “norm ve standart birliği”, mevcut sistemler içerisinde var olan en üst düzey haklar esas alınarak sağlanmalıydı.
SSGSS Kanunu ilk kabul edilen haliyle, kurumlar içerisinde en az hak veya en fazla yük/ödenti getiren düzeyde “norm ve standart birliği” sağlanması yoluna gidildi. Bu duruma karşı, ilk tepkiler ana muhalefet partisinden geldi. Anayasa Mahkemesi, bu tür davalardaki klasik tavrı ile hükümeti uyardı. Ancak, Anayasa Mahkemesi “sosyal hukuk devleti” ilkesini temel alarak karar verdiği halde, SSK ve Bağ-Kur düzeyi esas alınan normlarda memurları hak kayıplarından korudu ve bu tür maddeleri memurlar lehine bozdu. Anayasa Mahkemesi ‘genel’ değerlendirmede; sosyal hukuk devletinin “milli gelirin adalete uygun biçimde dağıtılması için gereken önlemleri alan, sosyal güvenlik hakkını yaşama geçirebilen, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak sosyal adaleti ve toplumsal dengeleri gözeten devlet” olduğuna dikkat çekti. Ancak, karar aşamasına geçtiğinde, anayasal hak ve hukuku eşit olan çalışanların, farklı sosyal normlara tabi olabileceklerini savundu ve tek çatı anlayışını memurlar lehine bozdu. Mahkeme, yasa koyucu tarafından “kamu görevlileri için statülerine, yaptıkları görevin gereklerine uygun, emeklileri için de önceki statüleri ile uyumlu ayrı yasal düzenleme yapılmasını” isteyerek, “Düzenlemenin aynı veya başka bir yasa içinde yapılması hususu kuşkusuz yasa koyucunun takdiri içindedir” dedi ve topu hükümete attı. Bu karara uygun olarak; tüm çalışanlar için en üst düzey haklar verilebilir düzenlemeler getirilerek ekonomik ve mali haklar yönünden eşitlik sağlanabilirdi. . Ancak iktidar, bu durumu, her zamanki gibi “mümkün olan en azını verme” yaklaşımı ile kanunun yürürlük tarihinden sonra göreve başlayacak memurları yeni yasa kapsamına alırken, yasanın yürürlük tarihinde çalışanları ise “nesli tükenene kadar” eski yasa kapsamında tuttu, işi bağladı.
Sonuç:
Böylece “Tek Çatı’dan” beklenen farklı gruplar arasında eşitliğin, “en iyi durumdakinin” düzeyinde sağlama hedefi yerine iktidarın “En fazla yük, en az hak” anlayışı sürdürülmüş oldu…
AYDINLIK G; 24.05.2015