Wikileaks'ten Çıkan Puslu Fotoğraf / Fatma Sibel YÜKSEK

Wikileaks'ten Çıkan Puslu Fotoğraf / Fatma Sibel YÜKSEK

İletigönderen Türk-Kan » Pzt Ara 06, 2010 14:55

Wikileaks'ten Çıkan Puslu Fotoğraf: Kılıçdaroğlu Başbakan, Gül Cumhurbaşkanı...

Ortalığa saçılmış bilgilerin yaratacağı varsayılan "etkiler" bir yana, Wikileaks'in kendisi başlı başına bir "proje" olarak görünüyor.

İstihbaratın tabana yayılması gibi bir durumla karşı karşıyayız. "İstihbaratın halka arzı" da denilebilir...Tabii, sadece bilinmesi istenenler kamuoyu ile paylaşılmıştır ve belli ki yaratması muhtemel etkiler oldukça ölçülü biçilidir.

Öyle anlaşılıyor ki artık bir sabah uyandığımızda New-York'taki ikiz kulelerin yandığını veya bölge ülkesinde siyasi darbe gerçekleştiğini öğrenip heyecanlanamayacağız. Bu tür değişimleri sarsıcı eylemler ve süreçlerle değil "bilgilenerek" ve "tartışarak" yaşayacağız. "Olacaklar" hakkında bir fikrimiz bulunacak ve en sarsıcı şeyler bile bize "sarsıcı" gelmeyecek.

İşte bu "katılımcı istihbarat" sayesindedir ki bizler kendimizi "bilinçli dünya vatandaşları" gibi hissederken "karanlık dünyaya" artık yük olmaya başlayan bilgi katranı da zihinlerimizde açılan "tahliye borusundan" tarihin çöplüğüne akıp gidecek.

Böyle büyük ve farklı bir projeden ülkemize aslan payı düşeceği anlaşılıyor. "Kime yaradı" tartışmasını en çok biz yaptığımıza göre birileri "deliğe süpürülmekten" korkuyor demektir.

Erdoğan ve ekibinde "tasfiye mi ediliyoruz" endişesinin yaşandığı açıktır. "Başbakanımız siyonizme aslanlar gibi kafa tuttuğu için İsrail'in hedefi olmuştur. Wikileaks'in arkasında Tel Aviv var" şeklinde kaba taslak teorilerle zaman harcayacaklarına biraz da kendi içlerine baksalar iyi ederler.

Arkasına İngiltere kraliçesini alan Sir Abdullah Gül kadar sakin ve kendinden emin olamadıkları anlaşılıyor.

"Wikileaks kime yaradı-kime yaramadı" oyunu oynayan bu kesime "yarayanlardan" birinin de Abdullah Gül olduğunu hatırlatmak isteriz.

Ne var Wikileaks'de Abdullah Gül ile ilgili?

"Göründüğünün aksine Erdoğan'dan daha batı karşıtıdır"

(Ne güzel işte; hem milli islamcıların, hem de millici- ulusalcı kesimin hoşuna gidebilecek bir özellik... Bu özelliği bir de "Ergenekon tutuklamaları haksız yere uzadı" konuşmasıyla birleştirirsem Sir Abdullah'a sevgi-saygı duyasım bile gelebilir.. Size herkesin cumhurbaşkanı"diyebilir miyim Sir?)

Başka ne var Abdullah Gül hakkında?

"Her fırsatta Erdoğan'ın aleyhine konuşuyor, güç dengelerini kendinden yana çevirmeye çalışıyor"

(Bu da iyi...Despotluk, tahammülsüzlük, sürekli gerilim yaratma, bitmez tükenmez düşmanlık, bağırıp durma gibi konularda Erdoğan'dan herkes yaka silktiğine göre demek ki Gül gibi daha "makûl" bir adam olarak dertlerimize çare olabilir!)

Wikileaks'de Gül hakkında "Şu bankalarda hesabı var", "İngiliz derin devleti ile şu ilişkileri var", "Filanca gizli anlaşmanın altında imzası var", "Oğlu Goldman Sachs'dan maaş alıyor" gibi bilgiler var mı?

Yok...

O zaman Başbakan'ın danışmanı ve aynı zamanda çanta taşıyıcısı olan Yalçın Akdoğan'ın İsrail üzerinden Ergenekon'a sıçrayan fikir zıplamalarına bu unsuru da eklemesinde fayda var...

Yani, yakın bir zamanda Abdullah Gül'ü Ergenekon'un neresine koyacaklarını düşünmek zorunda kalabilirler..

Star gazetesindeki köşesinde "Wikileaks belgelerinin hükümeti itibarsızlaştırmaya dönük iddialar içermesi hiç tesadüf gibi görünmüyor" diye yazan Danışman-Çanta taşıyıcıya şunu da sormalıyız:

Demek ki neymiş?

Demek ki kapsamlı ve organize bir şekilde "itibarsızlaştırma" ve isim kirletme bir istihbarat faaliyetiymiş. Bu faaliyet, "banka hesabı" gibi gerçek sırların ifşâsı üzerinden yapılabildiği gibi, hayatında trafik suçu bile işlememiş insanların akla hayale gelmeyecek iftiralarla yok edilmesi şeklinde de olabiliyormuş...

Bu ülkenin pırıl pırıl teğmenleri üstlerine yapıştırılan yüzkızarıcı suçların ağırlığına dayanamayıp intihar ederken sevinç çığlıkları atanların, sıra kendilerine gelince hemen de "dış güçlerin işine gelmeyen onurlu iktidar" kisvesine bürünmeye kalkıştıklarını görüyoruz.

Sözün özü, Erdoğan ve çevresinin "Wikileaks ifşaatı bizi hedef alıyor" şeklindeki saptama ve kaygıları öz itibarıyla doğrudur. Ancak bu hedef alınış üzerinden kendilerine "dış güçlere kafa tutan onurlu hükümet" postu çıkarmaya çalışmaları gülünçtür.

Kusura bakmasınlar ama "yemezler"...

Tayyip Erdoğan'ı tasfiye etmeyi kafaya koyanlar, Erdoğan'ın kendisinin de çok iyi bildiği gibi "Ergenekon" yalanı altında milli unsurları yok etmeyi planlayanlarla aynı güçlerdir.

Fark şu:

Milli güçler, emperyalizme ayak bağı oldukları için böyle bir küresel operasyona kurban gittiler. Erdoğan gibiler ise kullanıldılar ve şimdi deliğe süpürülmekle tehdit ediliyorlar...

Tayyip Erdoğan'ın İsrail'in çıkarlarına ters düştüğü büyük bir yalandır. İsrail'in çıkarlarına ters düşenin önce New York'ta boynuna asılan "Cesaret madalyasını" yere çalması gerekir. Erdoğan'a el altından, gerekirse İran'ın karşısına çıkarmak üzere "İslam aleminin yeni lideri" rolü verildiğini ve bu rolü hakkıyla oynamak için İsrail ile "çatışıyormuş gibi yapmak" icap ettiğini herkes biliyor.

Bazılarına "milli" ve "islami" refleksler gibi görünen bir takım medyatik hareketler, Erdoğan'ın kendisini rolüne fazla kaptırması ve doğaçlama yapmaya başlamasından başka bir şey değildir. ABD ve İsrail'e bayrak açtığını filan gösternez. Kimse böyle büyük bir yalan üzerinden önümüzdeki konjonktürde çok işe yarayacağı anlaşılan "milli lider" yaratma uyanıklığına girişmesin.

Buna sadece Devlet Bahçeli ile Peres'e "Van minüt" dediği için Erdoğan'ı "milli kahraman" ilan ediveren Yeniçağ gazetesi inanır...

"Wikileaks ifşâatı Erdoğan'ı köşeye sıkıştırıyor" kabûlü üzerinden baktığımızda, "Küresel siyasetin 11 Eylül'ü" olarak adlandırılan istihbarat faaliyetinin Abdullah Gül'ün yanı sıra Kemal Kılıçdaroğlu'nu ve kısmen de CHP'yi "teğet geçtiğini" görebiliriz.

Şimdiye kadar yayımlanan belgelerde Kemal Kılıçdaroğlu'nu zora sokacak bir bilgiye rastlamamış bulunmamız, kendisinin sadece "İsviçre bankalarında hesabı olmayan temiz bir siyasetçi" olduğunu ve CHP'nin AKP'nin karşısında "şimdilik" bir alternatif olarak çıkarılmayacağını göstermez..

Kılıçdaroğlu'nun haksız kazanç sağlamış bir siyasetçi olmadığı belki doğrudur ve CHP'nin "yeni" ve de "yenilikçi" lideri işte tam da bu özelliği ile "yeni bir sayfa" açmak isteyenlerin arayıp da bulamadığı biridir?

Artık kirlenmiş olanların ve küresel projeleri eline yüzüne bulaştıranların bir köşeye atılma vaktinin geldiğini düşünenler ve bu gidişattan "saltanat elden gidiyor" endişesine kapılanlar hiç de haksız değil gibiler.

Belli ki daha sakin, mülayim, sufleyi iyi alan, fotoğrafın büyüklüğünü görüp kendisini kişisel hırslara kaptırmayan figürlere ihtiyaç var.

İşte bu noktada Kemal Kılıçdaroğlu ile Abdullah Gül arasındaki "siyaset tarzı benzerliğine" dikkat çekebiliriz. Türktime yazarı Ersin Tokgöz, şimdiye kadar yapılmış en iyi Kemal Kılıçdaroğlu analizlerinden biri olan "Ben bu Kılıçdaroğlu'ndan korktum" başlıklı yazısında, "Köylünün akıllısı büyük efendinin önünde yerlere kadar eğilirken sessizce osurur" şeklindeki Etyopya atasözüne atıfta bulunmuştu...

Kemal Kılıçdaroğlu ile Abdullah Gül arasındaki "gülümseme kardeşliği" üzerinde analiz yapmaya değer bir benzerliktir. İkisi de öfkeye kapılmıyor ve sessizce gülümsüyorlar...

Kılıçdaroğlu'nun "inkâr etme" özelliği de Abdullah Gül'e son derece benzemeye başladı

Gül inkâr eder...

Siyasi köklerini inkâr eder, kayıtlara geçmiş konuşmalarını inkâr eder, Cumhurbaşkanlığı'nın kendisine "bahşedildiğini" Tayyip Erdoğan ve karısını kinlendirecek kadar inkâr eder!

Kılıçdaroğlu da çok esaslı inkâr eder...

Ve bu "inkâr edebilme" özelliği güncel örneklerle giderek zenginleşmektedir.

Örneğin biz ne zannediyorduk?

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yaptığı tüzük uyarısının Kılıçdaroğlu'ndan saklandığını değil mi?

Aynı şekilde, Abdullah Gül'ün Çankaya Köşkü'nde verdiği Cumhuriyet resepsiyonuna katılmama kararının Kılıçdaroğlu'na danışılmadan alındığını da...

Nasılsa ortada her türlü suç ve günahın yüklenebileceği Önder Sav gibi bir "şeytan" vardı...

Gelişmeler arasında unutuldu ama perde arkası verme konusunda pek ketum olan Önder Sav, o günlerde atılan suçlamalara daha fazla dayanamadı ve Kanal D'de Mehmet Ali Birand'a şunları anlattı:

"Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın tüzük uyarısı resmen partiye geldiğinde, Hakkı Süha Okay ile birlikte hemen Sayın Genel Başkan'a çıktık. Bu uyarının hukuken ne anlama geldiğini ve neler yapabileceğimizi uzun uzun anlattık. Bizi dinledi ve anlattıklarımıza iknâ oldu. Sonra ben birden bire basın tarafından 'tüzük uyarısını hasır altı eden parti yetkilisi' ilan edildim. Gerçeğin böyle olmadığını bildiği halde Genel Başkan da bu söylemlere destek verdi.

Aynı şekilde, Çankaya Köşkü'ndeki resepsiyona katılıp katılmama konusunu da kendisi ile uzun uzadıya konuştuk. Milletvekillerinin katılmaktan yana olmadıklarını ve tabanda da bu konuda bir görüş birliği bulunduğunu anlattık. 'Durum böyleyse katılmamalıyız' dedi. Biz de bunun üzerine Muharrem İnce arkadaşımıza 'katılmama' kararını parti adına açıklama görevi verdik. Bu görevlendirmeden Genel Başkan'ın haberi vardır. Ancak, ertesi gün İstanbul'da basın mensuplarıyla yaptığı kahvaltıda 'katılmama kararından benim haberim yok' dedi..."


.................

Ve Kılıçdaroğlu'nun "inkâr edebilme özelliği" dün bambaşka bir boyut kazandı...

Kılıçdaroğlu'nun Bursa ziyaretinde parti otobüsüne binen Kent Gazetesi yazarı Yusuf Kotaman, kendisine doğrudan

"DTP cezaevindeki Sebahat Tuncel'i milletvekili adayı gösterdi ve seçilen Tuncel'i TBMM'ye taşıdı. Şimdi, Silivri zindanlarında yatan gazeteci meslektaşlarımız Tuncay Özkan, Mustafa Balbay ve Profesör Mehmet Haberal'ı genel seçimlerde kontenjan milletvekili olarak düşünüyor musunuz?"

sorusunu yöneltti.

Cevap: "Listeler hazırlandığında göreceksiniz."

Kotaman, bu cevabı netleştirmek için "Peki, olumlu diyebilir miyiz?" diye sorduğunda ise Kılıçdaroğlu, "Olumsuz olsaydı hemen hayır derdim" yanıtını verdi.

Yusuf Kotaman, Kemal Kılıçdaroğlu ile arasında geçen bu diyaloğu 3 Aralık'ta köşesinde yayımladı. "Acaba bu önemli açıklamayı ulusal basının hangi "büyük" organı farkedecek ve manşete çekecek? " diye düşünürken, kendi yazdıklarından başka hiç bir şey okumayan "büyük medya" haberi atladı.

Haber, Yeni Şafak gazetesinin Ankara muhabiri Behzat Güngör'ün gözünden kaçmadı ve Yeni Şafak, Kılıçdaroğlu'nun Yusuf Kotaman'a yaptığı açıklamayı 5 Aralık'ta "Silivri listesi" başlığıyla manşetleştirdi. ("Ergenekon sanıklarını milletvekili yapma projesinin arkasında Önder Sav'ın koltuğuna oturan CHP Genel Sekreteri Süheyl Batum olduğu belirtiliyor," şeklindeki zorlama cümle bir yana, Behzat Güngör ve gazetesini dikkatinden dolayı kutlamak gerekiyor)

Olay büyüyünce Kılıçdaroğlu'na soruldu:

“Silivri'de tutuklu bulunan Ergenekon sanığı gazeteciler Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay ile eski Rektör Mehmet Haberal'ı, ‘Sabahat Tuncel’ modeliyle TBMM'ye taşınması modeline yeşil ışık yaktığınız iddia edildi?"

El cevap:

“Hayır böyle bir çalışmamız yok. Nereden çıkarılıyor anlamıyorum”

!!!!

Siz hayatınızda bundan daha ihtişamlı bir inkâr edebilme ve bu inkârın üzerine "Etyopyalı köylü" örneğinde olduğu gibi gülümseyebilme yeteneğine tanık oldunuz mu?

Bir Sir Abdullah Gül'de, bir de "Yeni CHP"nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nda var bu yetenek...

Öyleyse, Wikileaks tarafından başlatılan "arazi temizliği" tamamlandıktan sonra bu uyumlu ikili yola neden birlikte devam etmesin?

Acûllar, hırslarına hakim olamayanlar ve ciddi sağlık sorunları taşıdıkları iyiden iyiye su yüzüne çıkmaya başlayanların ele yüze bulaştırdığı Kürt açılımı, Ermeni açılımı, Patrikhane açılımı, İran açılımı gibi küresel planlar neden yepyeni, makûl ve "gülümeyen" bir ortamda ele alınmasın?

Neden Abdullah Gül yeniden Cumhurbaşkanı, Kılıçdaroğlu da Başbakan olmasın?

Fatma Sibel YÜKSEK, 5 Aralık 2010
acikistihbarat.com
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Şu dizine dön: Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x