Türkiye’deki bilinçsiz Batı hayranlığı milli varlığımıza, milletimize, ülkemize, devletimize yönelmiş olan en büyük tehlikelerden biridir. Bu uğursuz hayranlık üzerinde daha önceki yazılarımda sıkça durdum.
Bundan 10 yıl kadar önceydi. Erciyes Üniversitesi İİBF’de öğretim üyesi olarak çalışıyorum. Bir iş dolayısıyla bir memur arkadaşla görüşmem gerekti. Odasına girdim. Baktım, her zamankinden farklı, gözleri ışıl ışıl, sevinçten uçuyor. Meğer oğlu ODTÜ İngilizce iktisat bölümünü kazanmış. Coşkusu bundanmış, oysa muhafazakâr, dindar biriydi. Böyleleri son yıllarda, şaşırtıcıdır, herkesten daha fazla Avrupacı olup çıktı. Kutladım, ancak acıyarak, başka bir şey diyemedim.
Bir bilinçsiz Batı hayranlığı, bir tür putperestlik böylesine çökmüştür Türkiye’nin üzerine. Bunun bir şekli de yabancı dilde eğitim heveskârlığıdır. Hiçbir işimizde ölçüyü tutturamayız ya, yabancı dilde eğitim de neredeyse kreşlere kadar nüfuz etmiştir. Düşünün, daha 4-5 yaşında olan yavrularımıza yabancı -üstelik emperyalist- bir milletin dilini, İngilizce’yi dayatıyoruz. Ben uzman değilim ama kuvvetle tahmin ediyorum ki, anadil; özüyle, ana yapısıyla daha ana karnında çocuğun beynine, ruhuna işlemiştir. Şimdi, görüyor musunuz ey okur, yaradılışa karşı hoyratlığımızı, saygısızlığımızı. Doğal olanı söküp yerine zorla yapay olanı yerleştirmeye kalkışıyoruz. Ve çocuklarımıza, gençliğimize yapabileceğimiz en büyük kötülüğü yapıyoruz. Atatürk diyor ki “Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.” Demek ki çocuklarımızın kalbini, zihnini söküp, yerine yapay kalbler, yapay zihinler yerleştiriyoruz. Boşuna dememişler “en büyük sorunumuz cehalettir” diye.
Yabancı dilde eğitimin, faydasından çok daha fazla sakıncaları olduğu yadsınmaz bir gerçektir. Bu konuda Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu bir fedai gibi çalıştı, yazılar kaleme aldı, konferanslar verdi. Tabiî başka namuslu aydınlarımız da var. Bunlardan biri de İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Cihat Baytaş. Bir dergide görüp bir solukta okuduğum bir yazısı1 hayli aydınlatıcı olup yabancı dille eğitimin özellikle şu sakıncalarına dikkat çekiyor:
- - Öğrencinin İngilizce meslek derslerini anlaması, İngilizce ders kitaplarını okuması, yazması, soru sorması, mesleğini kavraması büyük zorluklar yaratır.
- Öğretim elemanları kendi yürüttükleri eğitim için gerekli kitapları yazmaktan uzaklaşır. Öğrencinin rahat okuyup anlayamadığı, hatta satın alamadığı pahalı ithal ders kitapları ile yüksek öğretimi sürdürmek akıl işi değildir.
- Üniversitelerimizde çağı yakalamak için eğitim dilinin İngilizce olması gerektiği şeklinde çok yanlış bir inanış vardır. Oysa üretmeden, yeni buluş ve icatlar yapmadan, daha iyi altyapılı ve donanımlı üniversiteler, araştırma merkezleri, kütüphaneler kurmadan çağ yakalanamaz.
- Üniversitelerimize yurt dışından gelen ve anadili İngilizce bile olmayan bazı Avrupalı öğrenciler için yükseköğretim dilinin yabancılaştırma kararının, Türk toplumu üzerindeki etkileri hesaba katılmıyor.
- Türkçe’nin yükseköğretim için yeterli olmadığının söylenip durduğu bir ortamda, bir üniversite öğrencisinin, kendi dil ve kültürüne karşı saygısı ve güveni kalmayacaktır. Türkiye yüksek öğretim dilini yabancılaştırarak kalkınamaz, tersine sömürgeleşir ve benliğini kaybeder.
Sayın Baytaş’ın yazısının aşağıda geniş bir özetini sunuyorum. Bu özetin ardından, yabancı dilde eğitimin bazı önemli sakıncaları üzerinde daha geniş olarak duracağım.
İstanbul Teknik Üniversitesi’nde (İTÜ) son on iki yıldır derslerin %30’u İngilizce idi. Mart 2009’da alınan bir senato kararı ile her bölümde en az bir programda veya tamamında %100 İngilizce eğitime geçilmesi kabul edildi. Gerekçesi ne olursa olsun eğitim-öğretim dilimizin böyle aşama aşama yabancı bir dile kaydırılması kabul edilemez.
“İTÜ yabancı dilde eğitime geçiyor, biz geri kaldık, daha iyi öğrenci alamayacağız” telaşı ile, diğer üniversitelerin de yeterince düşünüp taşınmadan, eğitim dillerini yabancılaştıracakları kaygısı içindeyim. Eğitim dilini yabancılaştırıp çağı yakalayacağım diyerek kendi öz dilinden vazgeçen bir devletin, o devletin üniversitesinin çağdaşlaşma yolunda yürüdüğü kesinlikle kabul edilemez.
Son 200 yıllık tarihimizin, taklit ederek, tercüme yaparak, hiçbir yere varamayacağımızı bize göstermiş olması gerekirdi. Kaldı ki çağı yakalama gerekçesi ile yabancı dilde yüksek öğretime sarılmak, herhangi bir bilimsel araştırmaya da dayanmıyor. İTÜ’de yıllarca öğretim üyeliği yapmış, bilimsel çalışmaları ile uluslararası ün kazanmış bilim adamlarının yabancı dilde eğitime geçişin yanlışlığını vurgulayan görüşlerine, bu konudaki birikimlerine de kulak asılmadı.
Yalnızca iki yarıyıl İngilizce hazırlık okumuş bir üniversite öğrencisinden, gittikçe zorlaşan meslek derslerini İngilizce olarak anlaması, ders kitaplarından okuması, yazması, rahatça soru sorması nasıl beklenir? Bu uygulama, o mesleğin kavranmasını zorlaştırmaz mı?
Bir üniversite düşünün, kendi ders kitabını kendi yazmıyor, ders kitaplarını ithal ediyor! Oysa bir üniversiteyi üniversite yapan unsurlardan biri kendi dilinde yayımladığı ve kendi öğrencilerine okuttuğu bilimsel kitaplar değil midir? Öyleyse üniversite kendi eğitim ve öğretimi için gerekli kitapları kendisi yazmalıdır. Bu kitaplar yalnız öğrencilerimize değil, ülkedeki tüm bilim adamlarına, araştırmacılara, ilgili meslek sahiplerine de hitap etmelidir. Kendi öğrencimizin rahat okuyup anlayamadığı ve hatta satın alamadığı pahalı ithal ders kitapları ile yüksek öğretimi sürdürmeye çalışmak akıl işi değildir.
Çağı yakalamak için eğitim dilimizin İngilizce olmasının gerekli ve yeterli olduğunu sanıyoruz. Üretmesek de, yeni buluşlar ve icatlar yapmasak da, daha iyi altyapılı ve donanımlı üniversiteler, araştırma merkezleri, kütüphaneler kurmasak da çağ yakalanır sanıyoruz. Oysa aldanıyoruz.
Üniversitelerimize birçok yabancı uyruklu öğrenci Asya, Afrika, Hindistan, Pakistan’dan gelip Türkçe öğrenerek derslere girmektedir. Yurtdışından gelen ve anadili İngilizce bile olmayan bazı Avrupalı öğrenciler için yükseköğretim dilini adım adım yabancılaştırma kararı, acaba Türk toplumu üzerinde hangi etkileri yapıyor, bunu da hesaba katmıyoruz.
Kendini hayata hazırlayan bir üniversite öğrencisinin, Türkçe’nin yüksek öğretim için yeterli olmadığının söylendiği bir ortamda, kendi dilinin gücüne ve kültürüne karşı inancı kalır mı? Hiçbir ülke yüksek öğretim dilini yabancılaştırarak çağdaşlaşamaz, sadece sömürgeleşir ve zamanla kendi benliğini kaybeder.
Özet bu kadar… Konuyu gelecek yazımda işlemeye devam edeceğim.
Dipnot:
[1] Cihat Baytaş, “Yabancı Dilde Yüksek Öğretim, Çağı Yakalatmaz!” Cumhuriyet Bilim Teknoloji, 6.8.2010. Yazar, makalesinde, konuyla ilgili olarak şu kaynakları veriyor: Doğan Kuban, “İngilizce üniversite öğretimi sömürgeleşmeye davetiyedir”, Cumhuriyet, Bilim Teknoloji,” 1161/2, 19 Haziran 2009; Güngör Evren, “İTÜ’de İngilizce Öğretim için bin kez düşünmek gerek”, CBT, 1203, 19 Nisan 2010; Taner Derbentli, “Yüksek öğretim Türkçe olmalı”, CBT dergisi,1203, 19 Nisan 2010; İsmet Ata, “Derin Orhon’a yanıt”, CBT, 1201, 26 Mart 2010.
Prof. Dr. Cihan DURA, 11 Eylül 2010
cdura@erciyes.edu.tr