Yabancı Sermaye Efsanesi
Türkiye 1980’lerden bu yana, özellikle de AKP iktidarı ile birlikte bütün umudunu dış kaynağa, bu kapsamda yabancı sermaye girişine bağlamış olan bir ülke durumuna geldi. Gelişmesini –daha doğrusu büyümesini- neo-liberal politikalardan, yabancı sermaye girişinden bekliyor. Oysa yabancı sermaye –dış borçlanma gibi- küresel şirketlerin Çevre ülkeleri sömürme araçlarından biri… Tabiî yabancı kapitalist Türkiye’ye girmek için elverişli kurumlar istiyor, ülke kaynaklarından en rahat şekilde faydalanacağı hukukî yapılar, birtakım örgütler istiyor (IMF’nin ünlü “yapısal reformlar”ını hatırlayın). Türkiye’de bu amaçla oluşturulan kurumlardan aklıma geliverenler şunlar: Ekonomi Bakanlığı Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü, Turizm Bakanlığı (Yabancı Sermaye Dairesi Başkanlığı), Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı (Yabancı Sermaye Başkanlığı), Sermaye Piyasası Kurulu, YASED, TOBB Yabancı Sermaye Kurulu... Bu örgütlerden biri de Yatırım Danışma Konseyi’dir. Okuduğunuz yazıda bu az bilinen Konsey hakkında kısaca bilgi verdikten sonra, yabancı sermayenin getirdiği ve götürdükleri ile, son aylarda gerçekleşen bazı şirket satınalma ve birleşmeleri üzerinde duracağım.
I) Yatırım Danışma Konseyi
Neyin nesidir Yatırım Danışma Konseyi, amacı nedir? Sorunun bir yanıtını Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Yasemin Özdek’in, “Şirket Egemenliği Çağı” adlı kitabında buluyoruz. “Türkiye’nin yeni sömürgeci bir zihniyetin elinde esir olduğu”na dikkat çeken Sayın Özdek bu konuda özetle şunları söylüyor: Türkiye’de özel sermaye Yatırım Danışma Konseyi üzerinden yabancı sermayenin direktifleri doğrultusunda ve onunla işbirliği içinde devlet kurumlarını adım adım ele geçirmiş, sosyal devlet tasfiye edilmiştir. Bu amaçla din ve Osmanlıcılık dahil, her türlü ideolojiden yararlanılmıştır. Türkiye’de 2000’li yıllardan bu yana uygulanan ekonomi politikalarında Yatırım Danışma Konseyi’nin önemli bir rolü vardır. Bu konseyin mimarları –Korkunç Üçüzler’den ikisi, cd- yani IMF ve Dünya Bankası’dır. Türkiye 2002 yılında IMF’ye verdiği bir niyet mektubunda bir yatırım konseyi kurmayı taahhüt etmişti. Dünya Bankası’nın işbirliğiyle kurulan bu kuruluştan beklenen işlev; Türkiye’de, yatırım yapacak uluslararası şirketlerin çıkarlarına uygun bir yapı oluşturmak, gerekli yapısal değişimi yönlendirmek ve gerçekleştirmektir. Konsey’de hem devleti temsil eden hükümet üyeleri, hem özel şirketler, hem de çokuluslu şirketlerin üst düzey yöneticileri bir araya geliyor, Türkiye’nin geleceğine ilişkin kararlar alıyorlar. Ülkemizde son yıllarda çıkarılan pek çok yasa ve diğer mevzuat değişiklikleri, Yatırım Danışma Konseyi’ndeki çokuluslu tekeller ve sermaye örgütleri temsilcileri öyle “tavsiye” ettiği için yapılmıştır. Son dönemde Meclis’den yoğun ve hızlı bir şekilde yasa çıkarılmasının başlıca sebeplerinden biri budur 1 .
II) Yabancı Sermayenin Getirdiği ve Götürdüğü
A) AKP Türkiye’si bütün umudunu dış kaynağa bağladığı için, büyüme de dış kaynağa bağlı: Dış kaynak gelince ekonomi büyüyor, kaynak girişi azalınca küçülüyor, krize giriyor.
Dış kaynak bilindiği gibi üç akımdan oluşur: Doğrudan yabancı sermaye… Yeni yatırım, şirket satın alma, şirkete ortak olma şeklinde gerçekleşir. Bu tür yabancı sermaye üretir, istihdam yaratır, vergi öder, buna karşılık kârını da alır götürür; deyim yerindeyse “ehveni şer”dir, diğer türlere tercih edilir. İkinci kaynak sıcak paradır. Yurt dışından dolar, avro,… olarak gelir, TL’ye çevrilir; hisse senedi, devlet tahvili alır. Spekülatiftir, borç yaratır. Üçüncü yabancı kaynak, banka kredileridir. Özel sektörle kamu kuruluşlarının yabancı bankalara yaptığı borçlanmaları içerir.
2007-2011 döneminde Türkiye’ye yılda ortalama 60 milyar dolar dış kaynak girdi. Borç yaratan dış kaynak girişi toplamın yüzde 60’ının üzerinde... Doğrudan yabancı sermaye girişi toplamın üçte biridir. Doğrudan yabancı sermayenin arttığı, azaldığı dönemler olmuştur. AKP iktidarında (2002-2011), yabancı sermaye girişlerinin arttığı dönemler, “bol kepçe özelleştirmeler”in yapıldığı, yabancı sermayenin şirket ve bankalarımızı (Telekom, Tekel işletmeleri, Petkim, Demirbank, Denizbank,…) –daha önce görülmemiş hız ve boyutlarda- satın aldığı yıllardır.
B) Yabancı sermaye Türkiye’ye “babasının hayrı” için mi geliyor? Elbette hayır; hangi şekilde olursa olsun, yabancı sermaye kâr etmek, kazanmak için geliyor ve kazandıklarını da Türkiye’de bırakmayıp kendi ülkesine götürüyor, transfer ediyor. Peki, ne kadar götürüyor? Somut olarak ne kazanıyor Türkiye’den? Yabancı sermaye Türkiye’ye ihtiyaç duyduğu dövizi sağlıyor da, bu katkısı karşılığında Türkiye ne gibi bir bedel ödüyor?
1) İktisatçı Mustafa Sönmez bu sorunun yanıtını özetle şöyle vermiş: Yabancıların Türkiye’den ne götürdüklerinin yanıtı, her ay yayımlanan ödemeler dengesinin “gelir dengesi” alt başlığındadır. Bu kalemi inceleyince öğreniyoruz ki AKP hükümetlerinin 10 yıllık (2002-2011) döneminde Türkiye’de yaratılan gelirden yabancılara tam 109 milyar dolar (yılda ortalama 11 milyar dolar) ödenmiş. Bu boyutta bir kaynak “ülkemizde kalmak, yeniden büyüme sağlamak, istihdam yaratmak yerine, yurtdışına, yabancı sermayenin ülkesine, ana firmasına, bankasına transfer edilmiştir. Buna bir tür ekonomik “kan kaybı diyebiliriz. Bu transferin yaklaşık yarısı faiz gideridir. Sıcak paranın transferi ise 31 milyar dolardır (yüzde 29).
Geri kalanı (yüzde 18) yabancı sermayenin kâr transferleridir. 2006 öncesinde yılda 1 milyar doların altında olan yabancı sermaye kâr transferleri, daha sonra yılda 3 milyar dolara yaklaşmıştır. M. Sönmez’in vurguladığı gibi, giren her 100 dolarlık yabancı sermayeye karşılık, Türkiye’de yaratılan 21 dolarlık gelir kâr olarak yurt dışına çıkarılmıştır. Bu hiç de küçümsenecek bir oran değildir 2 . Anlamı şudur: Ekonomimiz gelir kaybetmiştir. İlave tüketim, tasarruf, yatırım, üretim, istihdam imkânı kaybetmiştir. Buna karşılık aynı etkiler, olumlu bir şekilde yabancı ülkelerde meydana gelmiştir. Küresel şirketler kazanmıştır, Yoksul halkımız yabancı ülkelerin istihdamına, büyümesine, refahına, küresel şirketlerin daha da güçlenmesine katkıda bulunmuştur.
2) Başka bir kaynağa, Dünya gazetesinin (Naki Bakır), Merkez Bankası ödemeler dengesi verilerini kullanarak yaptığı bir hesaplamaya göre son 10 yılda, Türkiye’den yurt dışına yapılan kaynak transferi 3 , 138 milyar dolara ulaşmış bulunuyordu. Bu toplam çıkışın içinde en hızlı artan akım, doğrudan yatırımların kâr transferleri oldu: On yılda 6.5 kat büyüyen yıllık tutar, portföy yatırımlarınkine yaklaşmıştır. Yurt dışına yapılan transfer, 18,3 milyar dolardır. Yurt dışı yerleşiklerin Türkiye'deki doğrudan yatırımlarından geçen yıl yaptıkları kâr transferi 3 milyar dolarla tarihî bir rekor kırdı. Kâr transferi 2002 yılında sadece 401 milyon dolardı.
Yabancı sermayenin bir diğer olumsuz etkisi de dış dengesizliği artırmasıdır. Çünkü yabancı şirketler çoğunlukla ihracat yapmaz. Üretim girdilerini de yurt dışından, ana merkezden ithal ederler. Bu olgular her yıl ana ülkeye yapılan kâr transferleri ile birleşerek, ev sahibi ülkenin ödemeler bilançosunu olumsuz etkiler, dış açığını artırır. Türkiye bu sorunu da yaşamaktadır.
III) Yabancıların El Koyduğu Şirketler
Türkiye’de bir yabancı sermaye efsanesi yaratılmıştır, söylenir durur. Bir takım faydaları tekrarlanır, büyütülür; oysa çok önemli sakıncaları da vardır. Yurt dışına kâr transferi, dış dengesizlik etkilerine yukarda değindim, şimdi diğer önemli bir sakıncasını açıklayacağım.
Türkiye gibi sanayileşmesi engellenmiş olan ülkelere plansız ve ölçüsüz olarak giren yabancı sermaye; yerli işletmeler üzerinde denetim kurar, üretim sektörlerine el koyar; zamanla ulusal ekonomiyi ele geçirir. Böyle bir durum ülkenin ekonomik ve siyasal bağımsızlığının aşınması, giderek yok olması sonucunu doğurur. Bu takdirde ülke bağımsız ekonomi politikaları izleyemeyeceği gibi, siyasal kurumlar da yabancıların kontrolü altına geçer.
Sanayilerimiz AKP iktidarında, işte bu yoldan hızla yabancı kontrolüne geçmeye başlamıştır. Sızma yıllardır devam ediyor. Son olarak –daha önceki bir yazımda belirttim- yabancı sermaye ulaştırma, basın, enerji, kimya gibi kilit sanayilere girdi: Ulaştırmada TAV Havalimanları Holding'in hisseleri el değiştirdi, Enerjide Alman kontrolü arttı. İdeal Enerji Üretim, Çamlıca Elektrik Üretim ve Beyobası Enerji Üretim hisselerinin tamamı Alman şirketi Aquila HydropowerInvest’e satıldı. Eczacıbaşı'nın tamamı Fransız Sanofi – Aventis’e bağlı Zentiva’nın eline geçti. Elimizde kalan son ilaç şirketimiz Mustafa Nevzat İlaç Amerikalılara satıldı, böylece ilaç sanayinde Türk firması kalmadı. PETKİM'in %10.32 hissesi Azerî SOCAR’a geçti. SOCAR’ın PETKİM'deki payı %61.35'e yükselirken, devlet PETKİM’den de çıkmış oldu.
Küresel şirketlerin bu ele geçirme ve zenginleşme hırsı bitiyor mu? Hayır, büyüdükçe, zenginleştikçe daha da artıyor hırsları. El değiştirmeler, el koymalar bitmek bilmiyor, kanser hücreleri gibi, bütün ekonomiye yayılıyor. Peki, bu son aylarda hangi şirketlerimizi ele geçirdiler? Eylül 2012 itibariyle tespit edebildiklerimi aşağıda sunuyorum 4 .
• Bilindiği gibi, Ernst&Young her yıl şirket birleşme ve satın almalarıyla ilgili raporlar yayınlar. Bu kuruluşun ülke raporuna göre, 2011 yılında Türkiye’de 264 satın alma ve birleşme oldu. Bu işlemlerin 119’u yabancı yatırımcılar tarafından gerçekleştirildi. Yabancı fonlar 39 Türk şirketine 672 milyon dolar yatırım yaptı. İşlem hacmine göre en fazla ilgi gören sektör gıda ve içecek sektörü oldu.
• Birer aile işletmesi olan Mavi, Yargıcı, Silk&Cashmere, Koton giyim firmalarından sonra Damat’ın da belli orandaki hisseleri yabancı fonlara satıldı.
• Daha önce Belçikalı Dexia’ya satarak elden çıkardığımız Denizbank'ı bu defa Rus Sberbank, 3.54 milyar dolara satın aldı.
***
Bütün bu kayıpların ve satın almaların bir çeyrek yüzyıl daha devam ettiğini düşün, değerli okur!
O zaman, çocuklarının, torunlarının Türkiye’si nasıl bir Türkiye olacak acaba?
Bu gidişle, AKP kafasıyla, o masumlara nasıl bir Türkiye bırakacaksın, hayal edebiliyor musun?
1 Yasemin Özdek, “Yabancı Sermayenin Kamuyu İşgal Programları”, http://haber.sol.org.tr/ekonomi/yabanci-sermayenin-kamuyu-isgal-programlari-haberi-56583, (5.6.2012)
2 Mustafa Sönmez, Yabancıya 10 yılda 109 Milyar Dolar, Cumhuriyet, 16.7.2012 ve “Dış Kaynakla Büyüme, Dış Borcu Da Büyütüyor”, mustafasonmez.net (15.9.2012).
3 Toplam kaynak transferi şu akımların toplamından oluşuyor: -Dış borçlara ödenen faizler, -yabancıların Türkiye'deki doğrudan yatırımlarından kaynaklanan kâr transferleri, -sıcak para fonlarının aktardığı rantlar.
4 Güngör Uras, “2011’de 264 satın alma-birleşme”, Milliyet, 23.7.2012; ekonominin gündemi, 3.9.2012
Prof. Dr. Cihan DURA, 2 Kasım 2012