Yabancı Sermaye ve Atatürk...
İzmir İktisat Kongresi çalışmaları sürerken bir önemli gerçeğin altını kalın çizgilerler çizmek zorundayız. Bu gerçek, büyük Atatürk'ün "yabancı sermaye yanlısı" bir siyaseti savunmadığı gerçeğidir. Gerek düşüncede gerek eylemde, yabancı sermayeye karşı olan Ulusal Kurtuluş Savaşı liderinin, yabancı sermaye yanlısı gibi gösterilmesi tarihsel gerçeklerle hiç bağdaşmamaktadır.
Atatürk, Birinci İktisat Kongresi'nin açılışında "yasalara uymak koşulu ile yabancı sermayeye gerekli güvenceyi vermeye her zaman hazırız" diyorsa da, bu açıklama şu sözlerle tamamlanmaktadır.
"Geçmişte, Tanzimat devrinden sonra yabancı sermaye ayrıcalıklı bir duruma sahipti. Devlet ve hükümet, yabancı sermayenin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır. Her yeni ulus gibi Türkiye de buna izin vermez. Burasını esir ülkesi yaptırmayız..." (Türkiye İktisat Kongresi, A. Gündüz Ökçün, S: 253)
Eğer, Atatürk'ün "yasalarımıza uymak koşulu ile yabancı sermayeye güvence vermeye hazırız" sözlerinden sonraki bu önemli deyişi aktarılmazsa, yalnızca eksik kalmaz, ayrıca Atatürk'ün görüşleri yanlış anlaşılır.
Şu sözler de Atatürk'ündür:
"Tanzimatın açtığı serbest ticaret devri, Avrupa rekabetine karşı kendisini savunamayan ekonomimizi bir de iktisadi kapitülasyon zinciriyle bağladı. İktisat alanında bizden kuvvetli olanlar yurdumuzda bir de imtiyazlı durumda bulunuyorlardı. Rakiplerimiz, bu suretle, gelişmeye elverişli sanayimizi de mahvettiler. İktisadi ve mali gelişmemizin önüne geçtiler." (Atatürk, 1.2.1922, Söylev ve Demeçler, C: I, S: 228)
Emperyalizme karşı bir kırbaç gibi şaklayan şu sözler de Atatürk'ün dür:
"Yaşamak isteyen ulusumuzun isteği, basit bir sözcükte toplanabilir. Bağımsızlık! Avrupa'nın yöneticilerinden ve sermayedarlarından ayrı olan ulusları, bizim hayatımızı bize çok görmüyorlar. Eğer bugün Fransız ulusu ve İtalyan ulusu ve hatta İngiliz ulusu ile düşmanlık halinde bulunuyorsak, bu ulusların seslerini işittirememelerinden ve kendi yöneticilerinin yayılma ve sermaye emelleri için bizi yok etmelerine ses çıkarmamalarındandır. Bu devir, ulusumuzun eylemli olarak ve değişmeden yok edilmesini, sermayedarların kendi çıkarlarına uygun bulduklarını sandıkları devirdir. Bu devri atlatıp ulusları söylemeye çağırmak için, yaşamaya haklı olduğumuzu ve hayatımızı elimizden almak için kendilerinin birçok hayatlarını feda etmek gerektiğini kanıtlayacağız..." (Atatürk, Tamim Telgraflar, 2.7.1920, S: 344)
Antiemperyalizmin sınıfsal nedenlerini en açık biçimde anlatan Atatürk, Tanzimat dönemini de şöyle tanımlıyor:
"Devletler, şimdiye kadar bize şu ve bu sorunda gösterişli izinler veriyor gibi görünüyorlar, ancak ekonomik tutsaklıkla bizi felce uğratmıyorlardı. Öteden beri bize bazı şeyler vermiş gibi, bizim bazı haklarımızı tanımış gibi davranırlar, gerçekte ekonomide elimizi kolumuzu bağlarlardı. Bu tutsaklığa katlanan yöneticiler hoşnuttu. Çünkü görünüşte görkemli bir bağımsızlık sağlamışlardı. akat gerçekte ulusumuzu anlamca miskinlik çukuruna atmışlardı. Bunlar ekonomik tutsaklığı anlamamış bedbaht hayvanlardı. Fakat artık bugün milletimiz, hayat noktasının nerede olduğunu pek güzel anlatmıştır."
Ve şu sözler de büyük Atatürk'ün inançlarını yansıtıyor:
"Bu savaşın önemini kavramış olan ulusumuz, ülkenin bütün gereçlerini kendi emeği ile sağlayabilecek duruma yükselmiştir. Ekonomi işlerinin daha gerektiğince kavranmadığı bir sırada yüce meclisimiz ekonomik kaynaklara ulusu adına el koymak uyanıklığını göstermiştir..." (Atatürk, 1.3.1921, TBMM, Bugünün Diliyle Atatürk'ün Söylevleri, S: 72)
Ve yine Atatürk'ün o günden bu güne bizlere gösterdiği ana doğrultu şu sözlerde saklıdır:
"Bu ülkenin halkı üzerinde kimsenin egemenlik kurma hakkı yoktur; ama bu ülkeyi başkalarına el açmadan geçindirmek ve yaşatmak da size düşen bir ödevdir." (Bugünün Diliyle Atatürk'ün Söylevleri, S: 109, Söylev ve Demeçler, C:2, S: 126)
Atatürk'ü kendi sözlerinden ayrı olarak yorumlamak olası değildir. İşte Atatürk budur, Atatürkçülük budur.
Uğur MUMCU, 6 Kasım 1981, Cumhuriyet