Yalancı baharı hepimiz iyi biliriz. Soğuk kış aylarından sonra güneş tüm ihtişamı ile kendini gösterir. Soğuktan sıkıldığımız yada güneşe karşı duyduğumuz özlemle kendimizi güneşin kollarında buluruz. Sonra olan olur. Hastane eczane yollarındaki trafik artar.

Türk siyasetine geniş yelpazede baktığımız zaman siyasi arenada yer alan bir çok ismin kendisi ile özdeşleşmiş partilerden uzaklaşarak bir zamanlar savunduğu fikirlere ters gelen partilerde yer aldığını görürüz. İşte siyasetteki yalancı baharda bu süreç ile başlar.

Sadece siyasiler mi? Elbette değil. Bu hastalık medya’ya da yansımıştır. Ben buna hastalık diyorum. Çünkü bu hastalığın ismi çıkarcılıktır. Onları her yerde sürekli görürsünüz. Bir bakmışsınız bir mitingde elinde mikrofon,bir bakmışsınız bir televizyon kanalında kraldan çok kralcı olan halleriyle,bir bakmışsınız gösterişli açılışlarda vs vs.

Kimse de sormaz “sen bir zamanlar başka türlü konuşuyordun,şunu savunuyordun şimdi bunu bunu söylüyorsun” diye.

Bırakın vatandaşın bu çıkarcıları eleştirmesini aksine bu şahıslardan sürekli ikinci sınıf insan muamelesi görürler. Vatandaşın içine çıkmaz,halkla omuz omuza olmaz bu zat-ı şahaneler!

Ama kendilerini “vatansever” olarak nitelendirirler. Hem vatanseverim diyeceksin hem de halktan kopuk yaşayacaksın.

Bunların vatanseverliği de kısıtlı bir düşünce akımında sürekli devir daim yapar. Fikri bir üretimleri yoktur. Sürekli önceden hazırlanmış yazıları ya cam karşısında okurlar yada kendileri gibi olan basın mensuplarının eline sıkıştırdıkları soruların kendilerine sorulmasını isterler. Aksi soru sorarlarsa ne mi olur? Bu sorunun cevabını çok iyi anlamak için Silivri’ye gitmek lazım.

Ya iktidara göre renk değiştiren iş adamları,medya patronlarına ne dersiniz? Hani bu ülkeye turist olarak gelen bir yabancı bunları dinlese,izlese bunların ne kadar büyük vatansever olduğunu sanırlar.

Bukalemun misali renk değiştirenlerin bırakın memlekete,kendisine hayrı yoktur. Önemli olan dava adamı olmaktır. Fikirlerini yaşadığı her alanda yüreklice savunmak sürekli vurgulamaktır. Kendi çıkarı ve koltuk sevdası için değil memleketinin bekası için fikri çizgisinden ödün vermemesi gerekir.

İster sağcısı olsun ister solcusu muhafazakarı laiki nereden olursa olsun bukalemun gibi renk değiştirenler varsa ve bunlar memleket meselelerinde aktif rol oynuyorsa memleketimize hiçbir zaman gerçek bahar gelmeyecek aksine sürekli yalancı baharla bizleri kandıracaklar demektir. Artık bu memleketin yalancılara,çıkarcılara koltuk sevdası için yollara çıkmış sözde vatanseverlere tahammülü yoktur.

Vatanseverim diye ortaya atılan bu şahısların tek bildiği atıp tutmak ve yalan söylemektir. İstatistiksel veriler tapu gibi önlerindeyken hala kendilerine göre “Türkiye şöyle büyüdü böyle büyüdü” nutukları atarlar. Türkiye’nin bu tür çıkarcı zihniyetle büyüdüğü falan yok. Büyüyen yandaş yoldaş iktidar yalakaları,iktidarın eş dost ve akrabalarıdır.

Vatandaşa kalan ise hülyalara dalmaktır. Halinden şükretmesini beklemektir.

Yeri gelir bu kişiler dinden imandan bahsederler. Hani çok dini bütünler ya!!!

Halbuki peygamberimiz bir hadisinde “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” der.

Halk aç,başbakanın gemicikleri,Altınsay hissedarlığı,yurt dışındaki gizli hesapları,ABD’de oğluna alınan lüks ev vs vs. Hatta bu yalancı çıkarcılar kandırdıkları halka yalanlarını dinlemesi için mitinge katılım bedeli olarak 30 TL vererek halkı ne duruma düşürdüklerini gözler önüne sermektedirler.

Bu seçim sürecinde bir zamanlar iktidar yalakalığı yapan bazı kesimlerin şimdi yön değiştirerek cumhuriyetçi vatansever görüntüsüne bürünerek taraf değiştirdiğini görmekteyiz. Not edin bunları. Çünkü bu tür zihniyetler Cumhuriyetin beline yapışmış kenedir. Kan emerler. Böyle beslenirler.

12 Haziran seçimlerinin sadece ülkemize dayatılan faşizmden kurtulduğu gün değil aynı zamanda Türk milletinin yıllardır yaşadığı yalancı bahardan gerçek bahara adım attığı gün olmasını temenni ediyorum.

---

07.06.2011 - ORÇUN KENDİGELEN