‘Yarın Artık Bugündür!..’
Pazar günü beni Soner aradı. Van’daydı. Hakkari’ye hareket edecekti. Helalleşmek istemişti!
Soner, bir alış veriş merkezinde temizlik görevlisiydi. Bir yıl önceydi…Remzi kitabevindeki imza günümde bir köşede, utangaç beklerken gözüme takılmıştı. Sırası geldiğinde özel bir şey konuşmak istediğini söyledi. Konuştuk. İlla Tokat Turhal’da bir konuşma yapmalıydım. Bunu organize edecekti..
Bu sözleşmeden 2 ay sonra Turhal’a gittim. Bayram günü gibi giyinmiş, kırmızı kravatını takmıştı. Tüm gün koşturdu durdu. Bir düğün salonunda Turhallılarla beni buluşturdu. Konuşmam sırasında sol tarafımda oturan 2 küçük kız çocuğu ve bedenen onlardan biraz hallice bir hanım dikkatimi çekmişti. Pür dikkat dinlemişlerdi.. Annesi ve kardeşleriydiler. İstanbul’dan benimle gelen Ufuk arkadaşım evlerini ziyaret etmişti. . Yoksuldular hayat şartları üzerlerine çökmüştü. 2 küçük kızkardeşi sınıf birincisiydiler. Soner bütün gücüyle onları okutmaya çalışıyordu.. İş bulmaya İstanbul’a gelmişti. 500 küsur lira alıyor, yarısını Turhal’a yolluyordu.. Sigortası yoktu. Taşeron bir şirket, o ve arkadaşlarını dilediği gibi kiralıyordu, istediği zaman işten atıyordu..
Soner, ayda bir-iki kere mutlaka arardı. Baharın ilk günlerinde aradı. Askere gidiyorum abla’ dedi.. Vedalaştık. 3 ay oldu. Acemiliği bitti. Aradı. ‘Askerde kalmaya karar verdim’ dedi. Uzman çavuş olacaktı.. Sınavı geçtiği gün yine aradı. Hakkari’ye gitmeye gönüllü olmuştu..
Son aradığında Van’daydı. ‘Abla Erzincan’daydık. Bugün Van’a geldik. Buralarda dağ taş asker!’ dedi. ‘Yarın Hakkari’ye doğru yola çıkıyoruz. Hakkını helal et!’
Sustum… öyle birkaç saniye.. ‘Alo…’ dedi. ‘Helal Olsun…ne demek! Dikkat et…’diye çabucak söyledim.
‘Abla, 1990’larda gayrı nizami harp yapılıyormuş ama o dönem nedense bitmiş…’ diye konuştu. ‘Evet!’ dedim. ‘Ecnebi öyle istemiş!’
Güldü, ‘Ablam kendine iyi bak. Görüşeceğiz!’ dedi…
Bugün Soner Hakkari’ye gidiyor. 100 yıllık kirli bir oyunun en sert oynandığı dağlara tepelere!
***
Aklımda Soner ve nice Sonerler, elimde Güneri Civaoğlu’nun 22 haziran 2010’daki köşe yazısı:
Yıl 1991. Cıvaoğlu, 1. Körfez Savaşı’nda Suudi Arabistan’da. ABD kumanda merkezi olarak kullanılan bir otelde, Amerikalı bir yarbayla röportaj yapıyor: Adam mükemmel bir Türkçeyle, ‘Savaş bitecek. Amerika Irak’tan çıkacak.’ diyor. Amerika bölgeyi terk ederken, silahlarının büyük bölümünü bırakacağını, bunların içinde ağır silahlar, roketlerin de olacağını söylüyor.
Sonra, bu silahların bölgedeki Kürtler’in eline geçeceğini (!)ve Türkiye’ye karşı kullanılacağını anlatıyor. Kime? Bir Türk gazeteciye!
Sadece o değil Cıvaoğlu’nun konuştuğu diğer subaylar da senaryoyu ballandırıyorlar.. Diyorlar ki.:‘Toprak isteyecekler. Türkiye, ya istedikleri toprağı verecek ya da vermeyecek ve savaşacak.’ diyorlar.
Senaryo dün de bugün de aynı. 1991 senaryosu 20 yıl gecikmeli olarak sahneye konuyor.. Cıvaoğlu soruyor: ‘PKK o roketatarları, uzun namlulu ağır silahları, dockaları, tonlarca patlayıcıyı nasıl elde etmekte.
50-100 kişilik gruplar halinde askeri üstlere, karakollara saldıracak cesareti nereden alıyor?’
Bugün bu sorunun cevabını ‘müttefikimizin’ subayları veriyor..
Bu sorunun cevabını ‘müttefikimizin’ politikacıları, yazarları, uzmanları veriyor.
Bu sorunun cevabını ‘müttefikimizin’ yakın temasta olduğu, içimizdeki ‘Washingtonlular’, içimizdeki ‘Brükselliler’ veriyor! Bugünlerde her yanda ‘Çözüm İmralı’da!’ avazları…
Soner yarın Hakkari’ye gidiyor!
Elimde Yeniçağ gazetesi. Manşette Urfa’da bir terörist cenazesi!
Üzerinde PKK bayrağı. Tabutu camiye getiren ŞANLI URFA belediyesi.
2000 kişi cenazede bağırmış: “Öcalansız dünyayı başınıza yıkarız” , “Vur gerilla vur, Kürdistan’ı kur!”
Diğer haber: DİYARBAKIR’da 1925’te çıkardığı isyanın bastırılmasının ardından 47 arkadaşıyla birlikte idam edilen Şeyh Said adına düzenlenen etkinliklerin afişleri caddelerdeymiş!
Şeyh, yarın asıldığı yerde anılacakmış.. BDP anma etkinliklerini destekliyormuş!
‘Kuzey Irakla ‘bütünleşen’ ortak ekonomik bölge! Kürt zenginleri Erbil’de Sheraton otelini mesken tutmuşlar, yanlarında irin renkli, ince uzun ‘yabancılar’! Bölgenin ‘yıldızı’ Diyarbakır’ı konuşuyorlar…
Haberler sürüyor: BDP elindeki 99 belediye ile ÖZERKLİK ilan edecekmiş!
PKK açıklamayı memnuniyetle karşılamış: Bayık, ‘Ya kabul edilir, ya kabul ettiririz!’ demiş...
Ahmet Türk, belki Türkçesi yeterince anlaşılmaz diye “İstediğimizin İngilizce karşılığı demokratik otonom.’ diye eklemiş!...
Acaba biz ZAMAN TÜNELİ’nde miyiz? Yıl 1918 mi?!
Acaba Soner şimdi Hakkari’de mi?
Vakit sıkışıyor. Bugünlerde duruma ve haberlere kuşbakışı bir bakın… Son 2 ayda olanları altalta sıralayın… Olaylar bir kartopu gibi büyüyor… Bir arı kovanı vızıltısı her yanı sarıyor. Güneşli havalarda bile devamlı gök gürültüsü! Mevsimler birbirine karışıyor…
Türkiye Asya’nın kilidi. Tüm Amerikan ve Avrupalı liderler bu cümleyi telaffuz etti! Asya’ya açılmak için bu kilidi ’hal’letmeli!’ 100 yıllık bir dava bu!
Dünyadaki tüm doğal zenginliklerin, petrolün, gazın, uranyumun, çeliğin, altının, değerli madenlerin dörtte üçü Doğuda, Avrasya’da.
Bakın Afganistan dağlarına, Hindikuş’un, Karakurum’un zirvesindeki cevherlere el konuyor. Yunanistan adalarını satıyor… Kerkük’ün petrolü, Erzincan’ın altını, Karadenizin gazı var…Işte bu, kilidi kurcalanan coğrafya! Türkiye hedefin tam ortasında..
Hedefteki coğrafyanın nokta atış alanı tarihteki Mezopotamya! Oraya kurulmuş olan tampon devlet, çevresindeki tüm ülkelere kezzap etkisi yapacak.. Bir İsrail daha tarih sahnesine sırıtarak çıkacak! Bir yıl içinde bütün bölgede kartlar yeniden karılacak! Hesap bu!
Soner artık Hakkari dağlarında!
Önce Güneydoğuyla Kuzey Irak, ekonomik olarak ’entegre’ edilecek, sonra siyasi kılıçla bu pasta kesilecek. Eğer oyun geçen yüzyılın başındaki gibi bozulmazsa, bölgede kan filizleri yeşerecek..
İşte bunun hazırlığı izlediğiniz! 1988'de imzalayıp 1991’de mevzuata dahil ettiğiniz Avrupa Yerel Yönetim Şartı 2000 de imzaladığınız BM ikiz yasaları boy boy resmi geçit yapıyor önünüzde… "Canım biz güçlü ülkeyiz, bunlardan mı korkacaz!" sesleri azalıyor!!
Ekranlarda birilerinin oynattığı kuklalar, ’Savaşların tüm sebebi psikolojik’ diyor.. Asıl suçlu, ’Apo’nun içleracısı çocukluğu’! http://www.guncelmeydan.com/pano/vamik-volkan-apo-nun-psisigini-sey-etmis-atabey-yazmis-t25717.html Dev bir psikoterapi seansı, Usame’yi de Apo’yu da, Tamilleri de kuzuya çevirecek.. Bush, Obama, Netenyahu ve Sarkozy ve Merkel psikiyatrik tedavi görse dünya savaşlardan temizlenecek..
Birileri ekranlarda demokrasi istiyor, ’demokratik otonomi!’ ’Özerklik’ isteyen 99 BDP’li belediye, Ankara’dan bağımsız, ama küresel sermayeye bağımlı olmak için kazan kaldırıyor!
Batılı danışmanları arkalarında, sırtlan dişleriyle sırıtarak onaylıyorlar… Artık düğmeye bastılar…Özerklik nidaları yeri göğü kaplayacak. İçerde çatışmalar baş gösterince, Birleşmiş Milletler Barış gücü askerleri bölgeye el koyacak.
Bu senaryonun rejisörleri, Birleşmiş Milletler, AB , ABD ve NATO dörtlemesidir.
Türk milleti karşısına dikilen herkesi bu kurumlarla ilişkilerine göre değerlendirmelidir.. Kim ki ’Eksenimiz batıdır!’ ‚’NATO’ya AB’ye bağlıyız!’ diyor, kim ki her adımda gidip Brüksel ve Washington’dan‚ tavsiye alıyor, bu milletin içinden cıkmış olsa da, bu milletten değildir!
Bu durumun farkına , umarım şimdi artık tarih sahnesinde varolmayan Yugoslavya gibi iş işten geçtikten sonra varmayız! Vakit bu vakittir. Şimdi tüm duyargalarımızı açma ve anlama vaktidir.
Takım tutar gibi tuttuğunuz partileri unutun, önyargılarınızı bir kenara bırakın, seçimlerden sandıklardan azade, tarihin ışığında duruma bir daha bakın.. Yükseklerden bir yerden.
Aynı oyunu dedelerimiz görmüştü .. Müthiş bir sağduyuyla hepsi aynı yöne yürümüştü.. Yoksa bugün burada nefes alıyor olmayacaktık…
Soner nerde acaba!?
Hey koca usta! Öyle derdin sen! Yarın, artık bugünDÜ!
Banu AVAR, 28 Haziran 2010
http://www.banuavar.com.tr/?pg=articles&id=47
Elmek: banuavar@superonline.com