Fedakâr ve cefakâr televizyonlarımız Savaş Propaganda Birimleri gibi çalışmaktaydı.
Hava bombardımanlarının şanlı görüntülerini, Askeriyemiz habire onlara
verdi. Onlar da her akşam, her akşam bizlere servis ettiler.
El âlemin toraklarında yer gök bombalandıkça; bizler de el çırptık. (İdealde, tabii.)
Her Türk yalnızca Asker doğmazdı- yetmezdi.
Tek çeşit doğma hali.
Aynı zamanda: Her Türk -kadınıyla, erkeğiyle- Askeriye Sevdalısı Doğardı. Savaş Tutkunuydu her biri. 'Düşmanı' temizledikçe, içlerini neşe basardı.
Böylece ana haberlerimiz haftalarca/aylarca 'Reklamları İzlediniz' tadında, cereyan etti.
Diyelim son günlerde Ali Kırca'lı Show Haber 5-10 dakikalık zaman dilimlerini, TÜBİTAK'ın Askeriyemiz için imal ettiği teknolojik ve değil, teçhizatın muhteşemliğine ayırmış vaziyetteydi.
Tüm o araç gereç, buluş gelişmenin; insanları öldürmek üzere, bizzat Türk'ün Türk'ü, Türk'ün Kürt'ü ya da, öldürmesini kolaylamak üzere geliştirildiğini bilmek ne kadar güzeldi! Türk, Türk'ün Malı'yla öldürecekti!
Ve fakat hava harekâtı pek tabii ki, yetmezdi.
O yalnızca antreydi.
"Bu kadar hava harekâtı düzenledik. Bunun bize faydası nedir? Maliyeti nedir? El âlemin topraklarını yerle bir etmek için sarf ettiğimiz paralarla şu, bu, o güzellikleri yapsaydık"a hiç girmiyorum. Hâşâ!
Zira Askeriyemiz, hepimiz hemmfikiriz: neylerse güzel eyler.
Bütün o şahane güzellikteki, ana haberlerde seyretmelere doyamadığımız hava harekâtlarının akabinde-
Aa! bi de ne öğreniyoruz?
Kara harekâtı DA -tabii, havalar güzelleşti ya-
şart olmuş.
Hadi o zaman! Bordo bereliler yetmez. On bin asker sınıra! Yığın yığın yığıla.
ŞA.HA.NE! olmaz mı yani_
Aynen Boğaz Köprüsü gibi: Birinci yetmeyince, ikinci. İkinci yetmeyince, üçüncü.
Bu arada trafik habire artıyor olabilir. Yani köprülerin varlığı, bu şişirilmiş şehrin trafik sorununu daha da azdırıyor olabilir.
Olsun!
Gelişmeye, savaşmaya karşı konulmaz.
"Türk önde, Türk ileri!"
Hava harekâtıyla, kara harekâtıyla ilgili bir uzman (vakti zamanında) Neşe Düzel'e "Bu aynen, bir sivrisineği balyozla öldürmeye çalışmaya
benzer" demişti.
Yani kapıyı bacayı, eşyaları vazoyu kırıp yıkıp devriebilirsin. Acayip bi zarar ziyan yaratabilirsin. Sivrisinek de uçaaaar gider. (Kıs kıs gülerek.)
Ama tabii Askeriyemiz, en iyisini bilir.
En iyisini bilmektedir ki; bazılarına göre 25, bazılarına göre 30 yılı devirdik, BU savaşı, öldür Allah, bitirememektedir.
Askeriyemiz'le süper iyi geçinen, onun bir dediğini 2 etmeyen AK Parti hükümeti de 'idare etmenin' feriştahını bilir.
Ki, Ali Babacan, kara harekâtını kaç gün önceden müjdelemiştir.
Bu memleketin demokrasi tipi, maalesef tiplerden Askeri Demokrasidir. Dolayısıyla hakiki/makiki değil, 'hybrid' ve hatta 'ucube' demokrasidir. (Türk İşi, İcad Nuri.)
Alternatifsizliğin Orta Yerinde AKP'ye biraz da bu meşum ağırlığın; bu bitmez tükenmez mecburi önemli olmaların ayarını yapar diye ümit bağlamış idik.
Beyaz Kürt Şaircan Yılmaz Erdoğan'ın peynirli mısraından kopyalanırsak:
"Biz, AKP'nin demokrat olma ihtimalini sevdik."
Bu ihtimal, BOŞ çıktı.
AK Parti, Askeriye'nin dümen suyuna gitme konusunda harikulade bir adaptasyon yeteneği sergiledi.
Dolayısıyla gelsin hava harekâtı, gelsin kara harekâtı.
Bu savaş; bu yapışkan savaş bitmediği/bitirilemediği sürece HİÇ KİMSE Askeriyemiz'e 'Gözünün üstünde kaşın var', ' Pardon da, bütçen tam ne kadar?' demeyecek. Diyemez.
Yani tüm bu harekâtlar, Askeriyemiz'e yarar.
Türk Ordusu'nun gücüne güç, ağırlığına ağırlık katar.
O nedenle de: gelsin savaşın uzamasına yönelik her türlü şatafat. Gövde gösterisi. 'Tedbir.'
Bu ülkede, bu bitmeyen/bitirilemeyen savaş sürdüğü sürece-
İçinde bulunduğumuz BU ÖZEL koşullarda- YANİ.
"Vicdani Red bir haktır!" mı dedin?
"Hakiki demokrasi bizde neden yok?" mu dedin?
"Derin devletin karanlık derinlerinden kurtulalım artık!" mı dedin?
İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ BU ÖZEL KOŞULLARDA- diyemezsin, edemezsin, kıpırdayamazsın.
AK Parti-Askeriye İttifakı, ittifakların en şahanesi olmuş durumda yani.
Şereflerine, ya da tam tersine, kadeh kaldıralım!
Perihan Mağden