YAŞLI BİR CADININ HAYIRSIZ DARBESİ: 27 MAYIS
Dr. Noyan UMRUK
“HAFIZA-İ BEŞER NİSYAN İLE MALÜLDÜR.”
Biliyorsunuz evler şenlik iki cadımız vardı. Haftada bir kez bizlere cadılar gecesi yaşatırlardı … Adrenalin hormonu gibiydiler, maşallah…
Yeni yetme olanı nedense son zamanlarda ortalıkta pek görünmüyor. Bu küçük hanıma göre haşerata karşı “kıpranma” bile darbe; kukuktan, adaletten falan yüksek sesle bahsetmek ise darbecilere fiili destekdi…
Yaşlı cadı ile anlaşamadıkları tek nokta 17 Aralıktan itibaren yaşanan sürecin markasıydı… Gencine göre Fetoist bir darbe yaşıyoruz… Yaşlısına göre ise Tayyibist …
İşte bu noktada fena halde kapıştıklarında erkek partnerleri “aman bize bulaşmasınlar” diye iyice pısıp, korkulu gözlerle onları izliyorlardı…
Tecrübeli cadının en baba “darbesi” ise 27 Mayıs… Daha 12 Mart’ta Ziverbey Köşkündeki işkenceleri savunan: “Yılanın başının daha baştan ezilmesinden” (25.08.1980, Tercüman) bahseden yaşlı cadıya göre 12 Eylül darbe falan değil, “Harekat”… Harekâtını 15 ay öncesinden şöyle selamlıyor : “Bir, iki, üç... Ama bir gün gelir ordu, madem tek başına beceremiyorsun, şöyle çekil kenara çekil de gölge etme deyiverir.” (17 Haziran 1979, Tercüman)
27 Mayıs ile ise kan uyuşmazlığı var; ırsi ya da genetik olarak rahatsız: “12 Eylül Harekâtı ile 27 Mayıs'ın mukayesesi yapılıyor ve hemen herkes birincisinin üstünlüğünü ortaya koyuyor. Biz bu konuda tarafsız olamayız. Çünkü 27 Mayıs mensup bulunduğumuz Demokrat Parti camiasına karşıydı. Hâlbuki 12 Eylül'de açıklanan hedeflerle, yıllardır bizim yazdıklarımız arasında geniş bir mutabakat mevcuttur. .” (16 Eylül 1980, Tercüman)
12 Eylül sürecinde Orduyu pek de seviyor : ““Bırakalım ikinci sınıf meselelerle hükümet uğraşsın, halkta antipati doğacaksa, o üzerine çeksin. Yıpranacaksa ordu değil, siyasi iktidar yıpransın. Zira iktidarların alternatifi her zaman bulunur ama silahlı kuvvetlerimiz tek ve alternatifsizdir.” (8 Aralık 1979)
Evet, her şey kendilerinden menkul… Bilmiş bilmiş o küçücük gözlerinin içi gülüyor… O güzelim burnunu oynatıyor… Onun televizyonu iyi …
Ona göre “Harekâtın” yerinde ya da hayırlı olmasının nedenleri : “Deniz Gezmiş’in fakülteye iade edilmiş olması, MİT’in yıpratılması, Kontrgerilla tartışması, 1 Mayıs’ların teşviki... Ve de devletin zaafa düşürülmesi...” (04.05.1980, Tercüman )
Allah kimseyi şaşırtmasın…
Ama kendinden menkul demokrat yaşlı cadı yaptığı karşılaştırmada 27 Mayıs öncesindeki tahkikat komisyonları, vatan cepheleri, tutuklu gazeteciler, ağır sansür altındaki basın, şehit edilen gençlerden falan hiç bahsetmiyor.
Oysa o günlerde iktidarın ve liberal sağın en önemliyayın organı Tercüman G. Başyazarı bakın neler neler diyordu: “Koltukları ve keseleri uğruna millet kanı dökmüş her siyaset zorbasının sonu mutlaka bir faciayla biter... Gazete sütunlarından uzanan parmaklar, onlara: "Dikkat edin, sonunuzu iyi görmüyoruz" diyorlardı. Onlar ise bu parmakları kırmakla akıbetlerinden kurtulacaklarını sandılar. Kur'an'da Allah'a, peygambere ve idare edenlere itaat olunması buyrulmuştur. Lâkin adaletten ayrılmamaları şartiyle. Adaletten ayrılırlarsa onlara itaat etmemeyi emreder. Bu sebeple Türk Ordusu'nun 27 Mayıs'ta zalimlere vurduğu kansız darbe her şeyden evvel Allah'ın buyruğuna uygundur, Allah'ın emriyle olmuştur.” 2 Haziran 1960 "Merhaba" Kadircan Kaflı - Tercüman
Nazım ise durumu şöyle özetliyordu:
Şaşkınlığın bu kadarına doğrusu ya pes.
Bindiğin dalı kesiyorsun Adnan Menderes.
Bu anlamda değişen bir şey yok…
Hanımefendi 27 Mayıs Anayasası ile ülkede sağlanan demokratik atılımdan, ülkenin batı tipi demokrasiyle tanışmasından hiç ama hiç bahsetmiyor. Sadece bizim de kendisini haklı bulduğumuz tek nokta olan siyasi idamlara odaklanıyor
Oysa bugün kendisinin de yararlandığı medeni, siyasi, ekonomik, sosyal hak ve özürlüklerin, örneğin tepe tepe kullandığı düşünce, ifade ve de basın özgürlüğünün temelinde döneminin en çağdaş anayasalarından biri olan 27 Mayıs Anayasasının törpülene törpülene bu güne kalabilen izleri var…
Demokratlığı ve bilmişliği kimselere bırakmayan bu yaşlı cadı, 12 Eylül Harekatı sonrası “elbise bol bulunup” parti ve sendikaların kapatılmasından, hapishanelerin sakıncalı aydın ve gençlerle doldurulmasından, 15 yaşında çocuğun yaşı büyültülerek idama gönderilmesinden, temel hak ve özgürlüklerin iyice budanarak elbisenin iyice daraltılmasından da hiç bahsetmiyor. Ona göre bütün bunlar harekatın işlevsel erdemleri …
Demek ki neymiş? “Harekâtın ya da Darbenin” de hayırlısı veya hayırsızı varmış…