YAVRU VATAN KIBRIS (2)
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. 1983’te kurulan devletin adı. Simgesi, KKTC. Ulusu Türk, dili Türkçe.
Başkenti Lefkoşa. Diğer kentleri: Girne, Gazi Mağusa. İki uçtaki Güzelyurt ve İskele de önemli merkezler. Nüfus, 286 bin. Ülkenin yüzölçümü, 3 bin 355 kilometrekare.
En akıl almaz yanı ise işin, bu güzel devleti, zorunluluktan kurulan, toprakları şehit kanlarıyla sulanan bu Türk devletini, Türklerin yavru vatanını, şu güne kadar, Türkiye dışında hiçbir devletin tanımaması. Türk birliği çığlıkları atanlar, aynı millet iki devlet diye Azerbaycan’ı tanıtanlar, Arap hayranlıkları tavana vuranlar, Asya ülkeleriyle, parlayan Çin’le işbirliği etmeli, onlar bizim dostumuz diye haykıranlar ne diyor bu düşman safında olmaya, Türk’ün yalnız bırakılmasına, gerçekten merak konusudur...
Önce, bu devleti kimseler tanımadı. Daha sonraları da, bu AKP döneminde, bizimkiler (Türkiye'yi yönetenler), Kıbrıs’ı tanımak isteyen devletlere (Pakistan, Rusya... ), ”Bizim böyle bir isteğimiz yok, dediler, bu da bir iç yarasıdır.
Kıbrıs’ın tarihini kısaca yinelersek, bu konuya duyarsız kalanlara, tarihsel gerçekleri anımsatırsak, durumu belki daha iyi görebiliriz.
Tarih öncesi, ilkçağlar:
Adanın varlığı, yaklaşık yirmi milyon yıl önce Anadolu’dan kopmasıyla başlar. On bin yıl öncesi, ilkçağlardaki durumu, buraya ilk yerleşenler, bölgenin diğer yerleşim yerleri gibidir. Kültürler birbirini etkilemiş, gelen, savaşan, giden hiç eksik olmamıştır. Sonra, Roma, Bizans, Venedikliler... En sonunda da Türklerin kesin egemenliği. (1571)
Osmanlı (Türk) egemenliği dönemi:
Osmanlı devletinin yönetimi gereği, oluşan serbest ortamda, Katolik Venediklilerin etkinliğini yitirmesiyle, burada Ortodosk Rum kültürünün gelişmesine izin verilmiş. Adaya Karaman’dan Türkler yerleştirilmiş. Çok sayıda Türkmen buraya göçmüş... Türklerin, adayı Venedik egemenliğinden almalarında, yani adayı fetihlerinde on binlerce Yeniçeri askeri can vermiş, adaya ilk Türk kanı bu dönemde akıtılmıştır.
“Doksanüç Harbi”nde ( 1878 Osmanlı - Rus savaşı) adanın egemenliği yeniden el değiştirmiş, ada Osmanlılarca İngilizlere kiralanmış. Böylece mülkiyeti Osmanlı’nın (Türklerin), yönetimi İngilizlerin olan bir yer oluşmuş. Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizler (1914), Osmanlı Devleti Almanya ile birlik olup savaşa girince, burayı kendilerine bağladıklarını ilan etmişler, ada İngiliz’e geçmiş. Biliyorsunuz, Osmanlı’nın tarihe gömülmesiyle, Sevr’i imzalayarak yayılmacı ülkelerin işgaline uğramasıyla bile Türkler yenilemedi. Yurdu işgal edilen Türk ulusu, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde savaştı, düşmanına boyun eğmedi. Türk ordusu, arkasında İngiliz’in olduğu Yunan’ı yendi, denize döktü. Türk halkı, işgalci İngiliz’i, Fransız’ı, İtalyan’ı kovdu... Üç yılı aşkın süren Türk Kurtuluş Savaşıyla Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Cumhuriyetin tapusunun alındığı Lozan antlaşmasında da (Temmuz 1923) günün şartları gereği zorunlu olarak bu durum (adadaki İngiliz egemenliği) onaylanmış.
Adadaki İngiliz işgali:
Adadaki İngiliz işgali, 1960 yılına kadar sürmüştür.
1931 yılında İngilizlerle ada halkının ilk çatışmaları başlamış. Rumlar, adayı Yunanis’tan’a bağlamaya kalkışmışlar. Önce İngiltere güdümlü ‘Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu (KATAK) kurulmuş. Ardından, 1944 yılında Dr. Fazıl Küçük, adada Türkleri biraraya getiren Kıbrıs Milli Türk Halk Partisini kurmuş. 1953 yılında da Rumlar “EOKA” örgütünü (Türkleri düşman ilan eden) kurmuşlar. Buna karşı, adadaki Türk halkı kendini korumak amaçlı, Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatını (TMT) kurarak (1956), bu teşkilatta birleşmişler. Rumların yayılmacı, soykırımcı amaçlarını bu sayede bir süre engellemişler.
Önceleri, adanın Türk nüfusu Rumlarla aynıymış, hatta, daha da çokmuş, sonra bu oran baskıyla, kırımla üçte bire düşmüş.
Bu süreçte, ada için, Türkler, “taksim” demişler, bağımsızlık istemişler; Rumlar, Yunanistan’la birleşmeyi savunmuşlar.
Daha sonra İngiltere’nin önerisiyle adada yönetimin, adadaki Türk ve Rum halkıyla birlikte, İngiltere, Yunanistan, Türkiye tarafından ortaklaşa olması tartışılmış, taraflar arasında görüşmeler başlatılmış (1958).
1959’da da, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması kararlaştırılmış, Zürih ve Londra anlaşmalarıyla da kuruluş duyurulmuştur.
Rum Papaz Makaryos (Makarios) adı da, 50’lili yıllarda duyulmaya başlamış, bu kişi (Kıbrıs Rum Ortadoks lideri), Kıbrıs adası için, “Enosis”ten başka söz etmemiş, 1955’te kurulan Yunan terör örgütü EOKA ile birlikte çalışmıştır.
1956’da İngiliz yönetimi Makaryos’u kışkırtıcı diye adadan sürüyor. İlk kez Birleşmiş Milletlerde Türkiye, “Taksim” sözünü ağza alıyor. Türkiye’nin her yanında “Ya taksim, ya ölüm” söylemleri yayılıyor. O günleri yaşayanlar anımsarlar, daha önceleri her yerde, “Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır!”deniliyordu.
NATO kuruluşu, 1957’de Kıbrıs’ta arabuluculuk ediyor. Makaryos geri dönüyor.
Kıbrıs Cumhuriyeti dönemi:
Kıbrıs Cumhuriyeti iki dilli kuruluyor. Türkçe – Rumca. Yönetimin yüzde yetmişi Rumlardan, yüzde otuzu Türklerden olacak ama kurulacak orduda bu oran yüzde altmış (Rum), yüzde kırk (Türk) olacak.
Sonra anlaşmazlıklar başlıyor. Makaryos, Türkleri eşit ortaklıktan azınlık durumuna düşürmek için Anayasa değişiklik önergesi hazırlıyor. Türkiye ve Kıbrıs Türkleri bunu kabul etmeyince, Rumlar, Türklere soykırım uyguluyorlar.
Türkleri, yok etmenin, sindirmenin, Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamanın adı, “Akridas” planı.
1963 yılında terör örgütü EOKA saldırıya geçiyor. O zamanlar, Türkler adanın her yanında oturuyorlar. Camiler, okullar bombalanıyor, evlere kanlı baskınlar yapılıyor, Türkler öldürülüyor...
Kanlı Noel, Türklere yapılan soykırımlar...
O günlerin sonucu: Beş yüz soydaşımız ölüyor, yüz doksan sekiz soydaşımız kayıp...
Yüz üç Türk köyü, halkıyla, kırıma, yıkıma, soykırıma uğruyor...
Aralık 1963’te, Türk savaş uçaklarının Türkiyeden kalkıp, buralarda (Lefkoşa) uyarı uçuşları yapması Rumları ateşkese zorluyor. İngiltere’nin arabuluculuğunda Lefkoşa’ya, “Yeşil Hat” çiziliyor, Türk ve Rum kesimleri ayrılıyor.
Kıbrıs Cumhuriyeti böylece bir kaç yıl içinde yıkılıyor.
Kıbrıs’ta 1964- 1974 dönemi:
Bu dönem, zulüm dönemidir. Türklere edilmedik eziyet, yapılmadık kötülük yoktur. Ekonomik baskı da cabası.
Yapılan işkence, ekonomik baskı, Türkleri gıdasız, yardımsız bırakma, keyfi tutuklama, Türklere, ulaşım, haberleşme kısıtlaması yetmemiş; Makaryos, 1 Ocak 1964 tarihinde, 1960 anlaşmalarının kendilerince geçersiz olduğunu duyurmuştur.
Bundan iki ay sonra, Güvenlik Konseyi, taraf tutarak, saldırgandan yana olarak, yıkılan Kıbrıs Cumhuriyeti yerine “Güney Kıbrıs Rum Yönetimi” adını alan Rum tarafını, “Kıbrıs Hükümeti” olarak tanımış, onları Kıbrıs’ın temsilcisi olarak saymış, desteklemiştir.
1964 yılı Kıbrıs tarihinde çok önemlidir. “Johnson mektubu” bu dönemin ibretlik olayıdır. O zamanın Amerikan başkanı Kıbrıs’a garantör devlet olarak karışmak isteyen dönemin Başbakanı İnönü’yü bir mektupla (Haziran 1964) korkutmuş, ne acıdır, bir mektup Türk devletinin elini kolunu bağlamıştır.
Bu mektubun hemen ardından da olaylar, saldırılar şiddetini artırır, Rum ve Yunan birlikleri ( 5 Ağustos) hava saldırısıyla Erenköy Türk bölgesini bombalar. Soydaşlarımız şehit edilir...
Bu durumda Türk Silahlı Kuvvetleri ( 8 Ağustos) karşı harekat olarak buraya uçarlar, Rumların yapacakları soykırımları bir parça önlerler. Bu harekatta Rumlarca uçağı düşürülen Pilot Yüzbaşı Cengiz Topel’in başına gelenler insanlık için utançtır. Esir aldıkları Türk pilotunu, Rumlar, işkence ederek, organlarını sırasıyla keserek ağır ağır öldürmüşlerdir.
Şehitliklerimizde bu günlerin şehitleri, yirmili yaşlardaki askerlerimiz sıra sıra yatıyor, komutanları başlarında... Elli yaşına erişmemiş. Askerlerin doğum tarihleri 1944, 43, 42, ölümleri hep 1964...
Rumlar, o dönemde, adaya asker, silah yığmışlar, Türkleri adanın küçük bir bölümüne sıkıştırıp, yüzde doksan yedisini işgal etmişler, adanın Kıbrıs’a bağlanmasını istemişlerdir. Makaryos bunun için Kıbrıs Cumhuriyetini yıktıklarını, asıl amaçlarının bu olduğunu Kasım 1964’te açıklamalarıyla dünyaya duyurmuştur.
1967’deki Geçitkale, Boğaziçi köylerine yapılan Rum saldırısı, kırımlar, Türklere edilen işkenceler nasıl unutulur?
Yine de, Türkiye Kıbrıs’a müdahale edememiş, yine ABD araya girip Türkiye’yi oyalamıştır. Bu arada Rumların saldırılarından, işkencelerinden yılan Türklerin büyük çoğunluğu, yerinden yurdundan göç etmiştir...
Kıbrıs Barış Harekatı:
1974 tarihinde, Yunan subayları darbe yapıyorlar. EOKA’cılar adayı Yunanistan’a bağlamak için harekete geçiyorlar. Makaryos İngilizlere sığınıyor. Amaçları "Enosis" olan Rum ve Yunan saldırganlar toplu kıyımlara girişiyorlar. Öldürülen Türkler, Atlılar, Muratağa, Sandallar, Topçuköy, Geçitkale toplu mezarlarına gömülüyor...
Türkiye bu kez müdahale ediyor. Başbakan Ecevit, kararlı. 1960 anlaşması uyarınca, garantör devlet olarak, 20 Temmuz 1974’te adaya asker çıkarıyoruz. Ecevit, biz savaş için değil barış için oradayız, Rumlara da barış getiriyoruz, diyor. Rumlara değil, cuntaya karşı yapılmış bir harekattır bu, diyor.
Kıbrıs Türk Yönetimi Başkanı Rauf Denktaş da, aynı sözlerle halka seslenip, sözlerine şunu ekliyor: “Huzur içersinde evinizde bekleyin. Bugünleri bize gösteren Tanrı’ya dua edin.”
Sonra, sonuç alınamayan Cenevre görüşmeleri. 15- 16 Ağustos’ta İkinci Barış Harekatı.
[b]KKTC nasıl kuruldu?[/b]
13 Şubat 1975’te Rauf Denktaş başkanlığında, “Kıbrıs Türk Federe Devleti” (KTFD) kuruldu. Cenevre görüşmelerinde Birleşmiş Milletlerin aldığı karara uyularak. İlerde birleşecek Kıbrıs’ın Türk tarafı olarak.
Sonra, bitmez tükenmez görüşmeler dönemi başlıyor. Denktaş Makaryos arasında ilk toplantı. Sonra sonuçsuz tam 227 toplantı.
Görüşmelerin üçüncüsünde kabul edilen “Nüfus Değişim Anlaşması” ile iki bölgelilik resmiyet kazanmış, güneyde kalan Türkler kuzeye, kuzeydeki Rumlar güneye göçmüştür. Güneyde 120 Türk, kuzeyde ise 1400 Rum bırakılmıştır.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, “Kıbrıs Hükümeti “olarak tanındığı, kollandığı, amaçları da, anlaşmak olmadığı için, bu görüşmelerde parmağını oynatmıyor, hep oyalıyor... Türklerle eşitlik, ortaklık istenmiyor. Birleşmiş Milletler, Türk tarafı için sert kararlar alıyor, baskı uyguluyor. Rumları yeniden kuzeye geçirmek istiyorlar.
Sonunda 15 Kasım 1983 yılında, "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti"ni, Türk tarafı ilan ediyor, kurulan devletin bağımsızlık bildirgesini de, Kıbrıs Türkü’nün atası, büyük devlet adamı Rauf Denktaş okuyor.
Yeniden toplantılar, görüşmeler, Birleşmiş Milletler tuzakları, yeniden Rumların değişmeyen aynı istekleri... Böyle böyle iş Annan planına kadar gelip dayanıyor. Çok tartışılan, Türk kesiminin kötülüğüne olan bu plan, halk oylamasına sunuluyor (2004). Türkiye’deki, AKP iktidarı, planın kabulü için ada Türklerine baskı uyguluyor. O zamanın parlayan adı Mehmet Ali Talat’la ortak hareket ediyor, Annan planına karşı olan Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı devre dışı bırakıyorlar. Kıbrıslı Rumların plana hayır oyu vermeleri, Kıbrıs’ın eninde sonunda kendilerinin olacağına güvenmeleri, plana yüzde 64 evet oyu veren Türkleri şimdilik kurtarıyor.
Sonra yeni pazarlıklar, yeni tavizler...
Kıbrıs’ın atası, Kıbrıslı Türklerin otuz iki yıl Cumhurbaşkanlığını yapan Denktaş’ın ölümü (2012).
Yunanistan’ın sosyalist başbakanı Çipras’ın bile, 13 Şubat 2015’te, “Adaya, Kuzey Kıbrıs’a tekrar Yunan bayrağı dikeceğiz!” demesi... Bunca yıl, Rumların hiç değişmediğini, sabırla sonuca gittiklerini görüyoruz. Türk tarafının yeni başkanı Mustafa Akıncı’yla birlikte, AKP iktidarının nelere evet dediğini, gizlenen, açıklanmayan son anlaşmaları bilmiyoruz.
Güney Kıbrıs, şu an Avrupa Birliğinde, uluslararası anlaşmalara aykırı olarak. Akdeniz’de denizimizi işgal ediyor. Hava – deniz sahalarımız kısıtlanıyor, azaltılıyor.
Yüzde ona yakın bir toprak yeniden Rumlara verilecekmiş Kıbrıs’ta. Kapalı kapılar ardında tartışılan konu buymuş. Maraş’ta, Yahudiler için koloni kurulacakmış. İngilizler için de öyle. Türk tarafına altmış dört bin, yeni verilecek yerlere yüz bin Rum yerleştirilecekmiş. Türkler, yurtsuz sayılacak, evleri, yurtları için kira ödeyeceklermiş.
Adadaki Türk – Rum nüfus oranı üçte birdir. Bu oranın dörtte bire düşürülmesi öngörülüyormuş son görüşmelere göre. Kısaca, Türk nüfusu daha da azaltılacak.
Maraş’taki vakıf varlıklarımız da ayrı bir sorun. Türk vakıf malları sahtecilikle ele geçiriliyor.
Türkiye’den boruyla getirilen suyla oluşturulan, DSİ’nin yaptırdığı baraj gölü, “Geçitkaya Barajı” Güney Kıbrıs’a verilmek isteniyormuş. Kim bunu istiyor? Konuşabilen emekli askerler açıkladılar: AKP iktidarının başı. Susuzluk çekilen Kıbrıs’taki bu su, denildiğine göre, adayı, güvenliği için çok önemseyen, kısa tarihi boyunca, burayı konaklama yeri (konakçı) olarak kullanan, Rumlarla işbirliği içinde olan İsrail’e akıtılacak.
Adadaki Türk askerinin sayısının, sinsice azaltılmasına ne diyeceğiz? Terhis edilen askerin yerine yenisi gönderilmiyormuş. Bu nedenle, iki karakol kapatılmış.
Yunan Savunma Bakanı, Başbakanı günümüzde de açıkça,“Enosis” diyor. Kıbrıs, Yunan diyor.
Türkiye ne diyor? Neden Yavru Vatan Kıbrıs’ı gözden çıkarıyor, davayı benimsemiyor, çıkarlarımızı düşünmüyor bizim yöneticilerimiz?
Ege’de kayalıklarımız, adalarımız Yunan’a bir bir geçiyor...
Yunan başbakanı Çipras, daha geçenlerde (Mart, 2016), PKK terör örgütünü destekleyen, eli kanlı bölücülerle arası iyi olan, dünyaya ve bize “Enosis” mesajları vermekten utanmayan bu kişi, işgalci atalarının denize döküldüğü İzmir’de, iktidarın o günkü başbakanı tarafından çiçeklerle karşılandı...
En az 75 bin şehit vermişiz Kıbrıs’ta... Kanlarımızla sulamışız yavru vatanın topraklarını... Ata topraklarını...
Tarih hepsini yazacak...
Feza Tiryaki, 15 Mayıs 2016 (sürecek)