Yazık Oldu Türkiye’ye! (Ölümü Gösterip, Sıtmaya Razı Etmek!)
"Türkiye bu mu? Cumhurbaşkanı adaylarına bak!"
Dünden beri, “ Yaşar Nuri Öztürk’ü sosyal iletişimde öldürdüler!” haberi bilgi ağı ortamında yayınlanıp durdu. Arkasından, ulusal yayınlarda, Yaşar Nuri Öztürk, akşam Ulusal Kanal’da “Püf Noktası”nda konuşacak, izleyin duyurusu yapıldı.
Uzun süredir televizyon izleyemiyorum. Zamanı boşa harcamaya yazık… Boş boş bakmaya, algımızı tutsak ettirmeye yarayan bu aygıttan toplum olarak uzak durmayı başarsak belki daha kolay ayınırdık, çoktan gelen tehlikeyi görürdük, önlerdik… Televizyonlarda havanda su dövülmesine, vatan hainlerinin karşısına sıra sıra dizilen gazeteci, sanatçı, sunucu adlı yalakalara, çok bilmiş bilgisizlere, seçimde aday olan vatan düşmanlarına bakmaya dayanamayan, hele hele günlük haberleri delirmemek için dinleyemeyen biri olarak, bu ölüm uydurmacasıyla duyurulan söyleşiyi, meraktan izledim. Yurdunu ulusunu seven gönüllere, bilgili beyinlere o kadar ihtiyacımız var ki… Önce işimin başında konuşmacıyı öyle yarım kulak dinlerken, bir an geldi, denilenler karşısında şaşkınlıktan işi gücü bıraktım, duyduklarımı sonra anlatmak üzere yazmaya başladım.
Gülgün Feyman izlencenin sunucusuydu. Konudan konuya geçerek bir tümceye sorar gibi, anlatır gibi başlıyor, arkasından Yaşar Nuri sözü alıp devam ediyordu.
Önce Yaşar Nuri Öztürk’ün övgüsüyle yayın başladı. Aralarında konuşurlarken birden yayına girdiler. Yok efendim, Time adlı yabancı dergi 20. Yüzyılın en önemli kişileri listesini hazırlatmış da bu listede Yaşar Nuri Öztürk dokuzuncu olmuş da… Sonra baktım bu olay yeni değilmiş. Ta 2001 yılının. Ne gerek varsa bu haberi yineleyerek konuya girdiler. Dünyada en çok baskısı yapılan din kitapları yazarı denildi Yaşar Nuri’ye. Kendisi üzerine doktora yapanlardan konuşuldu. Sonra ortada dolaştırılan ölüm haberine üstü kapalı değinildi.
Söyleşide insanı en çok şaşırtan sözler şunlardı:
“Arapçayı anadilimden önce öğrendim.” “Alman milletine teşekkür borcum var.” “Çok bilgiliyim ve çok vakurum.” “1071 Malazgirt ile geldik Anadolu’ya ve yurt tuttuk burada.” “ Bülent Bey (Arınç) ağzına bir lokma haram koymamış biridir. Acıyı yaşamıştır. Sevecendir.”
Türkçenin saldırılara uğradığı, yerel ağızlarla bir tutulduğu, eğitim dilinden yavaş yavaş, sinsice çıkartılmaya çalışıldığı bu günlerde, "Arapçayı anadilimden önce öğrendim.” sözü neden söylenir ki? Türkçemiz yerine okullara çaktırmadan bir punduna getirip Arapçayı, yanında da İngilizceyi koymak isteyen, bunu epeyce de başaran bir zihniyetin bizi yönettiği ülkemizde, tüm okulların İmam Hatip’e dönüştürülmek istendiği de saklanmazken, böyle bir söz neden denir? Hem de en çağdaş sayılan, çok sevilen din bilimcimiz, neden bu sözü desin? Türkçeden daha önce öğrenmişse başka bir dili, bu bizi neden ilgilendirir ki? Ancak böyle bir duruma üzülünür, yazık denilir, anası anadilini öğretememiş, engel olunmuş. Arapça, Türk toplumunda, bizim yaşamımızda önemli mi? Nerede, nasıl, niçin kullanacağız? Altı dil biliyormuş. Osmanlıca da dil olarak sayılıyor. Konuşma dili olmayan, yapay, yaşamayan sözde bir dil. Alman milletine teşekkürünü de anlamış değiliz hocamızın. Büyükelçisini önce telefon ettirip övgü için evine gönderen Alman Cumhurbaşkanı öyküsü. Bundan bize ne? Bu bir insanı yüceltir mi? Hem Alman birine boşu boşuna ödül vermez, kendi ülkesinin bir çıkarı olmazsa bunu hiç yapmaz. Asıl bu konuda düşünmesi gerekirdi, neden bir kitabıma ( Allah’la Aldatmak) bu kadar övgü. Alman’ın bundan çıkarı ne, diye. Dolu başak eğik durur derler, kişi bilgiliyse bunu söylemeyi başkalarına bırakmaz mı? Alçakgönüllülük kendisine daha çok yakışmaz mı? Hürriyet gazetesi ile ilgili dedikleri de şaşırtıcıydı Yaşar Nuri Öztürk’ün. Gazeteyi överken, benim için bir mektepti derken, sunucu,” Ama şimdiki…” diye günümüzdeki durumu eleştirmeye getirdi sözü. Buna karşın, AKP’nin yağcısı bu gazeteye dair, tek karşıt söz alamadı ağzından konuğunun sunucu. Yaşar Nuri, günümüz Hürriyet’ine de, sahibine de toz kondurmadı. Anadolu’ya 1071 Malazgirt ile geldik sözünü ulusal tarihçilerimiz, bilim insanlarımız uzun yıllardır yalanlıyorlar. Atatürk’ün düşüncesi de buydu. Biz Anadolu’da hep vardık, diyorlar. Yayılmacı ülkelerin beyin yıkaması diye açıklanıyor bu söylem. En son yaptığı, Bülent Arınç övgüsüyse bizde bardağı taşırdı. Bir insanın ağzına bir lokma haram koymaması ne zamandan beri övülecek bir şeydir? Haram lokma yememek iyi, sıradan bir vatandaşın en doğal özelliği değil midir? Çalmamak ne zamandır övgüyle söz edilen bir davranış biçimi oldu? “Ama fikirleri, durduğu yer ayrıymış…” Bir de aynı yerde dursaydınız! Bir insan fikirleriyle değerli değil midir? Yemesi içmesi, boğazından haram geçip geçmesi önce kişiyi, haram bölümü de hırsızlığa girdiği için doğrudan yargıyı ilgilendirmez mi? Tam ortalığın karman karışık olduğu, iktidar partisinin yardım ve işbirliğiyle ülkemizin yeni bir yola sokulmak üzere olduğu bugünlerde aynı anlayışın bir bireyini övmek, diğerini kötülemek ne kadar akılcıdır, ne kadar doğrudur?
İşte o söyleşiden bölümler:
Bildiği Diller
“Altı dilde okuyan bir adamım. Türkçe bir numaradır. Arapçayı anadilimden önce öğrendim. Edebiyatıyla, yazısıyla…
Türkçe, Arapça, Osmanlıca, Farsça, Fransızca, İngilizce.
(Sunucu, ağır diller deyince, onu onayladı.) Ama kültür dilleri. Ben bu kaynaklarla okurum. Bu gün bile takip ederim.(Evi için) Dört katlı bir ev. Bu ev aynı zamanda bir kütüphane.
Alman Milleti
Doktora konusu oldum, on kez. Beşi Almancada.
Alman milletine teşekkür borçluyum. Ben Almanca bilmiyorum. Batı dillerinden Fransızca, İngilizce bilirim.
Almanya’nın en büyük gazetesi Frankfurter Allgemeine Zeitung’da makalelerim yayınlandı. Heidelberg Üniversitesi’nde verdiğim konferansın bir akademik açılışı yapıldı. Benim ülkemde, ben öyle bir Yaşar Nuri anlatımına tanık olmadım. Alman beni nasıl anlattı…
Bizde akıl düşmanlığı… Bizde aklın yerini duygu almıştır. Ben ilahiyat profesörü değilim. Yani yalnızca öyle değilim. Doktoram felsefedir.
Aşk dâhil her şeyi akıl kontrol etmelidir. Aşksız bir şey olmaz ama akıl onu da kontrol etmelidir.
Bizim toplumumuz, benzer toplumlar aklı sürüngen hale getirdiler. Batılı akılcıdır. Değeri gördü mü hemen hakkını verir. Kitabıma müthiş bir Almanca tercüme. Aradılar bir gün. Alman Büyükelçiliği’nden aradılar. “Dr. Schmied, büyükelçimiz sizinle görüşecek.” dediler. Büyükelçi: “Ben bir görevle sizi ziyaret edeceğim. Cumhurbaşkanımız size iletilmek üzere bir mesaj verdi, bana bunu size iletme görevi verildi.” dedi.
Yaşıyorsa ömrü uzun olsun, değerli bir adamdı.
“İnsanlık camiasına böyle muhteşem fikirler verdiğiniz için, kitabınıza böyle bir mütercim (çevirmen) bulduğunuz için…” diye tebrik ettiler. Alman dehası…
Ahmet Necdet Sezer’in hakkını yemeyeyim. Bana:
“Siz Cumhuriyetin yazılmamış manifestosunu yazıyorsunuz!” dedi.
Alman üniversitelerinde beş doktora yapıldı benim üzerime.
“Üç dil biliyorsan tercüman mı arıyoruz!” diyor, “Profesör olsan ne olur!” diyor, meydanlarda diğer adaya.
Oradan acısı var. Kendinde olmadığı için…
Cumhurbaşkanı Adayları
(Sunucu siz gösterilebilirdiniz aday olarak diyor burada.)
Yüksek dağ mecralarına gidin… Oralarda temizlik işlerindeki biri bile beni tanır.
(Aday yapılmamasının nedeni ile ilgili olarak)
Çok bilgiliyim ve çok vakurum. Buna tahammül edemezler.
Atatürk, sadece yirminci yüzyılın değil, yirmi birinci yüzyılın da yetiştiremeyeceği, yüzyılların en büyük adamı. Onun oturduğu makama çıkardığın adaya bak!
Ölümü gösterip, sıtmaya razı etmek!
Türkiye’yi bir kalbura koyup dökülenler dökülsün deseniz, ilk dökülenler bunlar (çıkarılan adaylar) olur. Bunlara sıra gelsin diye kıyameti beklemek lazım.
Yazık oldu Türkiye’ye!
Stepne (dayanak) partisi CHP’yi oyuna getirdi. Çaktırmadan sayın Başbakan’a akıl almaz bir destek verdi. Kendinin (Bahçeli) adı geçmiyor. Kemal Kılıçdaroğlu tepe tepe kullansın!
Basiret tutulması var! CHP, onun partisi falan değil, Atatürk’ün kurduğu parti o!
Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek. Sıtmaya razı olmak. İkisinin de sonu ölüme çıkar. Türkiye “Veyl Vadisi”ne (Cehennemin en korkunç azaplarına mekânlık eden yer) doğru gidiyor!
Türkiye, Türk halkı yaptığı kötülüklerin, ihanetlerin, bedavacılığının… belâsını bulacak! Belâ sözü, bunu Kur’an kullanıyor, neden kullanmayayım?
Türkiye bu mu?
Cumhurbaşkanı adaylarına bak!
Bu halk mı? Millet demeyin! Millet olmaktan çıktı!
Kafayı çivili duvara vuracağız en sonunda. Aklımız başımıza gelecek!
Bu hesabı Türk Milleti ödeyecek! Ödüyor!
Filistin
Filistin’deki konular istismar konusudur.
Bu ikiyüzlüler, Filistin halkına da, bize de haksızlık ediyorlar. Kilolarının beş katı yalan söylüyorlar.
İğreniyorum! Midem bulanıyor!
Toplumun önemli bir kesimi bunu hissetse düzelir ama bilmem nasıl hissedecekler?
Bilal Oğlan
(Sunucu Bilal oğlandan söz edecek oldu.)
Öyle durumu özelleştirmeyin. Dilimi buna bulaştırmam! Tenezzül etmem!
Batı’nın İntikamı
1071’de Malazgirt’le geldik Anadolu’ya ve yurt tuttuk burada. O tarihten beri Türk tarihi böyle bir yıkıma maruz kalmadı. Kurtuluş Savaşı’ndan beter…
Batı keyfinden göbek atıyor! Malazgirt’in, Kurtuluş Savaşı’nın, Çanakkale’nin intikamını alıyor!
Çile faturası dolmadan çile dolmaz!
Üç “T”
Üç T (te) : Toplum, tarih, Tanrı.
Toplum gerekeni yapmadı. Tarih ve tanrı asla ıskalamaz! Yanlış yapmaz! Sabırlıdırlar!
On yıldır çiledeyiz! Çile ne kadar sürecek?
O “Cumhurbaşkanlığı” meselesinde gerekeni yapsaydılar bu bir dönüm noktası olabilirdi. Yapamadılar! Makûs tarihini yenemediler…
(Sunucu, ABD projesi bu, diye eklerken…) Ya, ben onu bilmem! İstemediler!
Ölüm ve Sıtma
Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek!
Bu adaylık için ne adamlar vardı… Bunların adama tahammülleri yok! Çünkü kendileri adam değil! Böylelerini buluyorlar hemen!
Eğilmez, bükülmez, bilgiliyse, at çöpe!
Bunlar, alkışlayacak, beli eğik birini ararlar!
Adamın Tanımı
Oraya öyle bir adam getireceklerdi ki:
Bir, İslâm’ı bilecek ve sevecek!
İki, Atatürk’ü bilecek ve sevecek!
Bu ikisini terkip (birleşim) edecek! Bir kurtuluş reçetesi çıkaracak!
Bakar mısınız bunlara?
Bunu yapacak adamlar vardı ama kendileri adam olmadığı için adama tahammül edemediler!
Türkiye’yi Yönetenler
(Sunucu batan şirketlerden söz açıyor.) Türkiye’yi kaç yıldan beri, okuduğu gazete yazılarını anlamayacak adamlar yönetiyor!
Yal çadırları kuranlar…
Bu kişileri dışardan yönetirler. Sallana sallana “van minüt” derler. Kandırma mesajı verdin, arkadan dediklerini yaptın! Benim zekâmla alay etme, yutmam!
Çaplı aydınlar, bilinmeyenin, bilinenin on katı olduğunu bilirler.
Kim Bunlar?
İsrail- Amerika, İngiliz, bilmem ne… bunlara acıyarak bakar, bunları adam saymazlar ki!.. Bunların fotoğraftan başka bir şeyleri yok!
Size Ne?
(Sunucu sinirlenmeyin… diye uyarırken…) Çelik bir vücut! Yıllarca spor yaptım… Ameliyat masasına nasıl yattım? Gitmedik, geri döndük…
Birileri neden gitmedin diye soruyor.
Ulan, size ne? Bana devam et, dedi. Size ne oluyor? İki de bir ahirete postalıyorlar!
Size ne? Ne rahatsızlığınız var? “Ben şeyinin şeyini şey yapmaya” devam edeceğim! Müthiş bir sözüdür bu Bülent Bey’in!
Bülent Bey çok büyük bir meziyet sahibidir! Ağzına bir lokma haram girmemiş biridir! Acıyı yaşamıştır. Sevecendir. Ama fikirler, durduğu yer ayrı…
Siyaset
Siyasete bana uygun dedim, girdim. Siyaset bugün beni rahatsız ediyor. Üç fakülte okudum. Beş fakülte daha okusaydım siyasetin bana kazandırdıklarını kazanamazdım. Ana eserlerim hep siyasetten sonra yazıldı. Allah’la Aldatmak, Şirk…
Devrim yaratan eserlerimin hepsi siyasetten sonradır!
Siyaset, karınızı, çocuklarınızı da size, hiçbir zaman tanıtamayacak kadar tanıtır!
Vatandaşını adam gibi yaşatmak!
Yaşadığı yüzyılın tanıdığı yüz kadar adamın dokuzuncusu… Hakkında on doktora hazırlanmış…
Ulusal Kanal’a her zaman geliriz. Bir boyutu tutuyor, böyle bir zamanda…”
Aslanlı Yol
Sunucu şu sözlerle yayını bitirdi:
“ Yeniden birlikte olma dileğiyle…
Aydınlık bir Türkiye için kurtuluş, “Aslanlı yol” diyelim…”
Feza Tiryaki, 6 Ağustos 2014