YAZIK OLMASIN
Halkoylaması kesin sonuçlarının açıklanmasından itibaren ülkenin her yanında coșkulu kutlamalar yapılmakta. Tam anlamıyla bir ‘çifte bayram’ yașamakta Türkiye.
‘O kadarını da..’ dedirtecek oranda ‘hayır oyu’ çıkması AB ve ABD yöneticilerini de șașkına çevirmiș bulunmakta.
AB’li bir yetkili ‘halkın kararına saygı duyulmalı’ mı ne demiș.
Hükûmet sözcüsü de ‘millet ne derse o olur’ demiș. Ve eklemiș, ‘yeni bir anayasa yapılıncaya değin bu değișiklik maddelerini uygulamamız sözkonusu olamaz’.
Demokrata bakın hele.
‘Değișiklikler’ adım adım uygulamaya konulacaktır diyecek değildi ya.
Pekiyi ‘hani millet ne derse o olur’ idi.
Halkın büyük çoğunluğu ‘hayır’ demedi mi?
Hükûmet sözcüsü ‘bu bir genel seçim değil, halkoylamasıdır’ diyormuș.
Halkoylaması sonunda halkımız ne demiș; hayır.
Neye hayır demiș; meclisin bește üç çoğunluğunu olușturan üçyüzotuz milletvekilinin evet dediğine..
Demek ki halkımız bu meclisin üçyüzotuz milletvekiline karșı imiș.
Böylece bu meclisin ‘meșruiyet’i ortadan kalkmıș olmaktadır.
Meșru olmayan bir meclisten meșru bir hükûmet çıkarılabilir mi?
Demek ki bu ‘hükûmet’ 13 Eylül 2010 gününden itibaren ‘düșük bir hükûmet’ sayılacaktır.
Ve kırkbeșgün içinde ‘erken seçime’ gitmek zorunluluğu vardır.
Adalet ve İç İșleri Bakanları da ‘derhal’ istifa etmelidirler.
Nerede mi yazıyor? ‘Demokratik teamüller’ el kitabında.
Hatta meclisin bește üçü değil ama bește bir oranında milletvekili ‘düșerse’, erken seçime gidilir diyor.
Demek ki ne olurmuș?
‘Anayasa değișiklik maddeleri’ halkoylaması ile düștü ama biz düșmedik demek, bırakınız demokratlık-memokratlığı doğrudan anayasayı ‘ihlal’ demek olurmuș.
Pekiyi bu ‘düșük hükûmet’in anayasayı ihlal etmesine kim dur diyecektir?
CHP Genel Bașkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na göre ‘demokrasi ve uzlașı kültürü’ ‘türban’ ve ‘Kürt Sorunu’nu çözdüğü gibi ‘bu sorunu’ da çözecektir.
Önce ‘sayın bașbakan’la uzlașılacaktır.
12 Eylül’e değin meydanlarda söylenilen sözler unutulacaktır.
Unutulamayacak ya da ‘yutulamayacak’ sözler için özür dilenecektir.
‘Çağdaș’ yani ‘Avrupaî demokrasiler’de olduğu gibi iktidar ile muhalefet arasında ‘diyalog’ kurulacaktır. Yani ‘söyleșim’.
Meydanlardaki ‘sert söyleșimler’ yerini ‘yumușak söyleșimler’e bırakacaktır.
‘Kırıcı söyleșimler’in yerini ‘yapıcı söyleșimler’ alacaktır.
Meclis içinde ‘uzlașma’ aranacak ve kesinlikle bulunacaktır.
Cak olacak, cek olacak ve sonunda ‘cuk oturtulacaktır’.
Halkımız zaten ‘ah bunlar bir araya gelebilseler’ demiyor muydu?
Șiir gibi uyum içinde olmak yerine karpuz gibi ‘bölünmek’ olur muydu?
13 Eylül günü gazeteler ‘tarihsel uzlașı’ manșetini atacaklardır.
Recep bey nazlanacak ama basınımız onu da ikna edecektir.
Kemal bey ile Recep bey sarılıp öpüșeceklerdir de.
Pekiyi bu halkoylaması bu ‘öpüșme’ için mi yapılmıștı?
Halkımızın yarıdan çoğu bunun için mi ‘hayır’ demiști?
Bunca emek bunca çaba, bunca eza bunca cefa bunun için miydi?
Ve bunca umut?
Kemal bey’in ‘demokrasi ve uzlașı kültürü’yle kül edilsin diye miydi?
Uluslararası ‘konjonktür’, ülkenin içinde bulunduğu ‘vahim durum’, devletin ‘veli menfaatleri’ falan..
İște tam da buna ‘devleti kurtarmak için ulusu feda’ denir.
Dileriz halkın oyu iyi okunur da, ‘halkçılık’a ‘çok yazık’ olmaz.
‘Devlet’ yeniden kurulabilir ama ‘halk’ pek kolay bulunmaz.
Habip Hamza Erdem