YENİ BİR DÜNYA KURULUYOR (II)
Etik ve Politik
Avrasyacılık stratejisini çözümlemeye çalışırken, önemli ideologlarından Alexandre Douguine’e başvurmamak olmaz.
Douguine, Avrasyacılığı çeşitli boyutlarıyla ele almakta ama son çözümlemede “Batı-karşıtı bir ideoloji” olarak tanımlamakta.
Kavramsal aygıt (appareil conceptuel) olarak Avrasyacılık ideolojisi de hedeflerini (objectifs) güncel jeopolitik konuma göre belirlemekte.
Böyle olunca sağ ve sol ideolojik yaklaşımlara gerek kalmadan, bir anlamda, somut durumun somut çözümlemesine dayanarak, pragmatik bir tutum belirlenmekte.
Ukrayna mı sözkonusu, avrasyacı jeopolitiğin mantığı (logique de la géopolitique eurasienne), liberal ve atlantist (Batıcı) bir tutum almak yerine yurtsever ve avrasyacı bir yaklaşımla, Ukrayna’nın Doğu ve Güney kesimlerine ‘elkoymayı’ dayatıyor.
Çünkü Ukrayna’nın bütünlüğü konusunda direnmek demek, Atlantistlerin ‘iç karışıklıkları kışkırtmaları’nı beklemek demek olacaktır. Nitekim ‘Meydan hareketi’ doğrudan Atlantist kışkırtmaların sonucu olmuştur.
O arada Atlantistlerin ‘hukuk, halkların yazgısı, insan hakları, kara faşizm’ türü yaygaralarına (sosyal ve asosyal medya!) kulak tıkanacaktır.
Buraya değin anlatılanlara bakılarak, Avrasyacılığın ‘kaba bir ideolojik yaklaşım’ olduğu sonucuna varılabilir.
Oysa, bu salt bir ‘kararlılık’ olarak değerlendirilmelidir.
(Alt ve üst yapısıyla) çürümekte olan Atlantist sisteminin ataklarına, Putin’in deyimiyle ‘kavga kesin ise ilk vuran’ olarak karşı koymak demektir.
Tam da burada, Putin’in iyi bir satrançcıya benzeyen hamlelerine bakılarak Avrasyacılığı Putinizmle özdeşleştirilmemesinin de altı çizilmelidir.
Douguine’e göre Avrasyacılık kesinlikle ‘kişisel’ (rien de personnel) değildir.
Ancak Putin ‘doğru hamleleri zamanında yapan büyük bir lider’dir. [Demek ki salt ‘lider’ olmak değil ama doğru hamleleri zamanında yapmak gereklidir].
Peki ama bu ‘müdahaleci tutum’ ile ‘egemenliğe saygı’ arasında bir tutarsızlık yok mudur?
Böylece Avrasyacılığın ‘Etik’ anlayışıyla ‘Hukuk’ arasındaki ilişkiye gelmiş oluyoruz.
Politik Etik
Günümüzden 2500 yıl önce Aristo’nun dillendirdiği ‘Doğal Hukuk’a göre, ‘adalet’in temeli bir başına ‘Devlet’ olamaz, olmamalıdır. Hukuk, ‘Devlet-öncesi etik’ (éthiques pré-étatiques) ölçütlerine göre oluşturulmalı, ‘insan doğası’na uygun olmalıdır.
Aristo’ya göre, insan, aklını kullanarak ve karşılaştırmalar yaparak (gidimli-discursif) doğru ve yanlışı bulmaktadır. Benzer biçimde oluşturacağı politikalarla da ‘adalet’e ulaşacaktır.
Oysa günümüzde ‘entellektüel’ler ve ‘politikacı’lar politika ile etik arasındaki bu uyumu bozmakta ve böylece onları biribirlerinden ayırmış olmaktadırlar (John Rawels-Jürgen Habermas): salt politik iktidar gücüne dayalı politikalar ise ‘etik’ten uzaklaşmaktadır.
Nitekim kamu hukukçusu Martin Kriele, Dünya Demokratik Devrimi [Die demokratische Weltrevolution/ La révolution mondiale démocratique] başlıklı çalışmasında “Avrupa ve Amerika’nın tarihi, demektedir, adaletsizlik ve şiddetin tarihidir. Fakat aynı zamanda onların ahlâk anlayışı ve politik zorlarının da tarihidir”.
İşte ‘Doğu uygarlıkları’nda ne olup ne olmadığını tartışmadan önce, ‘Batı Uygarlığı’nın ‘ne’ olduğu, ya da en azından, bugün böyle olmadığını ileri sürmenin ‘olanaksız’ olduğu konusuna gelmiş bulunuyoruz.
Tam da bu nedenle, Avrasyacılık ideolojisinin neden ‘Atlantist ideoloji’ye cepheden karşı olduğu konusuna da açıklık getirmiş oluyoruz.
Kuşkusuz, bu kısa çalışmada gerek ‘Batı uygarlığı’nın ‘insanlığa katkıları’ ve gerekse ‘Avrasyacılık ideolojisi’nin ayrıntılarına girmenin olanağı bulunmamaktadır.
Yine de, Avrasyacılık stratejisinin ‘kuramsal temelleri’ konusunda, kaba da olsa, kimi başlıklara değinerek, ve özellikle de Türkiye’deki, haydi politikacı diyelim, iktidar sahiplerine kimi ipuçları sunmaktır.
Çünkü, uzaktan görüldüğü biçimiyle, Türkiye yaklaşmak zorunda kaldığı ‘Avrasyacılık macerası’na ‘zekice’ değil ama ‘kurnazca’ girmek üzeredir.
Bu tür bir yaklaşımın ise Türkiye’ye olduğu gibi bölgemize ve giderek tüm insanlığa ‘pahalıya patlayacağı’ söylenebilir.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem