Yeni Bir Sömürgecilik: Arazi Kiralama
Dünya ekonomisinde görülen genel eğilimlerden biri küresel fonların altın ve sermaye piyasalarından gayrimenkul yatırımlarına kaymasıdır. Bu yatırım türlerinden biri de arazi kiralaması... Bir görüşe göre altın, plasman tercihinde, yerini gayrimenkule bırakıyor; şöyle deniyor: ABD Merkez Bankası FED, parasal genişleme programını sonlandıracağını Mayıs 2013’de açıklayınca, altın bir plasman aracı olarak küresel piyasalarda gözden düşmeye başladı. Tasarruf sahipleri, gözlerini diğer bir geleneksel yatırım aracına çevirdi: Gayrimenkul yatırımları… Bu eğilimde altınla aynı hizaya sermaye piyasalarını koyanlar da var. Onlar da şöyle diyor: Küresel fonlardan egemen fonlar ve emeklilik fonları 2010’dan bu yana gayrimenkul yatırımlarına yöneldi; sebebi, sermaye piyasalarında aradıklarını bulamamaları… Eğilim devam edecek ve gelecek on yılda büyük yatırımlarla karşılaşacağız. Danışmanlık firması Cushman&Wakefield'ın bir raporuna göre, Küresel gayrimenkul anlaşmalarının büyüklüğü 2013’de 1 trilyon dolara ulaşacak. Jones Lang LaSalle ise dünya genelinde ticari gayrimenkul anlaşmalarının hızlandığına dikkat çekiyordu. Yatırımcıların tercihinde endüstriyel gayrimenkul –özellikle depolar ve lojistik kullanım amaçlı gayrimenkuller- önde gelmekte. 1
Küresel gayrimenkul yatırımlarının bir diğer özelliği de, tarım arazilerine yönelik olması… Gerçekten Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın bir açıklamasından öğreniyoruz ki, birçok küresel şirket ve ülke, kendi ülkelerinin arazileriyle yetinmeyip, diğer ülkelerden arazi kiralamakta veya satın almaktadır. Bu kapsamda dünyada 200 milyon hektarın üzerinde arazi kiralanmış veya satın alınmış durumda… İşin dramatik bir yönü de “arazilerin kiralandığı ülkelerden önemli bir kısmının, gıda güvenliğinin en yüksek düzeyde tehlikede olduğu ülkeler” olmasıdır. Hatta bunlardan 8 ülke halkının –inanılacak gibi değil ama- kendi vatanlarında toprağı kalmamış bulunuyor!
Aşağıda iki somut örnek veriyorum, ardından Türkiye’nin durumuna bakacağım.
***
a) Birinci örneğim Liberya ve bazı diğer ülkeler,… Dünyada azgelişmiş olarak nitelenen ülkeler var. Bu ülkelerin, 500 yıldır Batı sömürgeciliği ve emperyalizmi tarafından nasıl sömürüldüğünü biliyoruz. Bunlar daha sonra siyasal bağımsızlıklarını birer birer kazandılar. Ancak ekonomik açıdan fazla bir şey değişmedi. Günümüzde ise sahip oldukları tarım topraklarının, ABD, İngiltere ve İsveç gibi ülkeler, daha doğrusu bunların şirketleri tarafından satın alındığını veya kiralandığını görüyoruz. Azgelişmiş ülkelerde nüfusun hızlı artmasını fırsat bilen küresel şirketler, artan yiyecek ihtiyacını karşılama vaadi ile bu ülkelerin topraklarına talip oluyor, ele geçiriyorlar; bir kısmını da kiralıyorlar. İşte toprağı bu türden ticarete konu olan ülkelerden biri de Liberya… Der Spiegel dergisinde yer alan bir yazıya göre Liberya'nın ekilebilir topraklarının tamamı yabancı şiketlerin eline geçmiş bulunuyor. Toprakları en çok satılan ülkeler listesinde birinci sırayı alan Liberya'yı, Gabon ve Filipinler takip ediyor. Daha sonra Sierra Leone (% 41), Ukrayna (% 36), Papua Yeni Gine (%33), Mozambik (%28), Tanzanya ve Uruguay (%18) ve Madagaskar (%10) geliyor. Bu yatırımlar, kuşkusuz 'yeni tip bir sömürgecilikten başka bir şey değildir.
b) İkinci örneğim Ukrayna… Çin, bu süper güç adayı, Libya’dan sonra Ukrayna’dan da tarım toprağı satın alıyor. Basından özetliyorum: Çin devlet tarım şirketi Xinjiang Production and Construction Corps ve Ukrayna KSG Agro şirketi arasında varılan bir anlaşma uyarınca, Çin birkaç yıl içinde Ukrayna’dan 3 milyon hektarlık ekime elverişli toprak satın alacak. Toplam değeri 2.6 milyar dolar olan Ukrayna - Çin gıda işbirliği programı, 2013’ün ikinci yarısında yürürlüğe girecekti. Birkaç yıl içinde Çin şirketinin mülkiyetine ve denetimine geçecek olan toprak miktarı, Ukrayna’nın tarıma elverişli topraklarının % 7’sini oluşturuyor; Hollanda’nın ya da İsrail’in yüzölçümünden de büyük!... Ukrayna dünyada tarıma en elverişli toprak olarak bilinen “siyah toprak”ların % 30’una sahip bir ülkedir. Çin ise uzun vadede nüfusunun tarım ve gıda ihtiyaçlarını, başka ülkelerde olup mülkiyeti kendine ait tarım alanlarında yapacağı üretimle karşılamayı planlıyor.
***
Türkiye’ye gelince, ülkemiz arazi yatırımlarında hem satıcı hem de alıcı olarak rol alıyor.
1) AKP iktidarı Türkiye’nin topraklarını 12 yıldır giderek artan bir hızla yabancılara satıyor. Yabancı kullanımına açılan topraklar arasında tarım toprakları da var. Kimi Arap ülkeleri yaptıkları tarımsal yatırımlar yoluyla topraklarımızda söz sahibi olma yolundadır. Birleşmiş Milletler’in “yeni sömürgecilik” olarak nitelendirdiği antlaşmalar kapsamında, örneğin Bahreyn Türkiye’de 500 milyon dolar karşılığında arazi satın aldı. Suudilerin, Körfez ülkelerinin gözünün de Türkiye'nin tarımsal alanları üzerinde olduğunu söyleyebiliriz.
Bir kısım arazilerimiz de maden şirketlerine kiralanmış durumda. Örneğin altın madeni çıkaran yabancı şirketler var Türkiye’de. Bu şirketler; işçilik, malzeme ve diğer işletme giderleri hariç tutulduğunda elde ettikleri altının yarısını kâr olarak ülkelerine transfer ediyor! Devletin aldığı pay komik: yaklaşık yüzde 2 civarında!... Afrika ülkesi Tanzanya bile yabancı şirketlerden yüzde 3 oranında pay alıyor.
Son yasa değişikliği yabancıya toprak satışını hızlandırdı. Bu süreçte bazı tekil el değiştirmeler dikkat çekmekte. Daha önce bir yazımda vurgulamıştım: Akla gelmeyecek bir ilimiz âdeta yabancı hücumuna uğradı: Yozgat!... Sebebi konusunda değişik açıklamalar var: Biri şu: Yozgat son 10 yılda 230 binin üzerinde göç verdi. Bunu fırsat bilen yabancılar, sahipsiz kalan topraklara akın etmeye başladı. Bir diğer iddia: Boğazlıyan ve Sorgun ilçelerinde sulu tarıma çok elverişli araziler bulunmakta. Buraları keşfetmiş olabilir yabancılar. Son bir açıklama da şöyle: Anadolu’nun yoksul yörelerinden biri olan Yozgat Yenipazar özel sektörün hücumuna uğradı, çünkü başta altın olmak üzere zengin maden yatakları var bölgede. Büyük olasılıktır ki, aralarında küresel şirketler de bulunuyor.
2) Türkiye yalnız toprak satan bir ülke değil, paradoksal olarak aynı zamanda tarım arazisi alan bir ülke.
Dünyada toprak satan veya kiralayan ülkelerin başında Afrika, Güney Amerika, Asya ve Doğu Avrupa ülkeleri geliyor. Toprak alan ülkelerin başında ise ABD, Güney Afrika, İngiltere ve İsveç geliyor. Türkiye de yer alıyor bu grupta… Şöyle ki Şubat 2013 başında Türkiye'nin Sudan'da 5 milyon dönüm araziyi 99 yıl için kiraladığını biliyoruz. Ayrıca, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü'nün benzer bir kiralama işlemini Madagaskar, Etiyopya, Mali, Tanzanya ve Mozambik gibi ülkelerde de uygulayacağı haberleri de çıkmıştı.
AKP hükümetinin yurt dışında tarım arazisi kiralaması bir çelişki olarak değerlendiriliyor. Çünkü Türkiye’de tarım artık can çekişiyor, çiftçi perişan... Bir zamanlar tarımda kendi kendine yeterli bir ülke olan Türkiye, bugün dışardan tarım ürünü ithal ediyor. Ne yapması lazımdı o zaman AKP hükümetinin? Tarımla daha çok ilgilenmesi, çiftçiye daha fazla destek sağlaması, boş toprakları değerlendirmesi gerekirdi. Ne yazık ki öyle yapmadı, yapmıyor, ilgisiz bir uygulamayı yeğliyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, gidiyor Sudan’da 5 milyon dönüm araziyi 99 yıllığına kiralıyor. Bu arazilerde sebze meyve, tarım ürünü yetiştireceklermiş.
Bir yazarımız, Yeniçağ gazetesinden Adem Birinci şöyle eleştiriyor bu uygulamayı: Türkiye’de yetiştirilemeyip ithal etmek zorunda kalınan, susam, pamuk, yağlı tohumlar, tropikal meyveler ve sebze tohumları gibi tarım ürünleri Sudan’da kiralanan arazilerde yetiştirilecekmiş. Oysa bu ürünlerin çoğu, Türkiye’de en kaliteli şekilde üretiliyor. Dahası geniş topraklarımız boş duruyor. Yanlış politikalarla tarımı bitirenler, şimdi rant için ülkenin paralarını dışarıya savuruyorlar. 2
Uygulamayı şiddetle eleştiren bir diğer yazarımız da, değerli bilim adamlarımızdan Tayfun Özkaya… Özetleyerek veriyorum eleştirilerini:
Ülkeler veya şirketler gelişmekte olan ülkelerde çok uzun süreler için toprak kiralıyor veya satın alıyorlar; tarım ürünü veya petrol üretip, ürünleri kendi ülkelerine gönderiyorlar. Bunlar arasında Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kore, Japonya, Çin gibi ülkelerle Batı’nın küresel şirketleri başı çekiyor.
Türkiye de her iki yönüyle, olayın dışında değil. Örneğin bir habere göre Katar’dan Hassad Food adlı bir fon Türkiye’de ürün yetiştirmek ve hayvancılık yapmak üzere tarım arazisi satın almak istiyor. Hassad’ın Türk Hükümeti ile görüşmeler yaptığı açıklandı. Katarlılara toprak satın almanın mümkün olmayacağı ancak 49 yıllığına kiralamanın söz konusu olabileceği ifade edilmiş! Güney Kore ve Suudi Arabistan’ın da Türkiye’den toprak almak konusunda talepleri vardı. Buna karşılık Türk iş adamları da Libya’da benzer fırsatlar peşinde koşuyordu.
Bir de Sudan olayı var. Aslında bu uygulama toprak gaspı (land grabbing) kavramı içinde düşünülmeli. Bununla ilgili olarak halkımızda boş beklentiler yaratıldı. Orada yetiştirilecek meyveler ucuza tüketilecekmiş. Oysa örneğin tropik meyveler dünyada zaten çok ucuza satılıyor. Halkımız açısından bir şeylerin değişeceği söylenemez. Tarım Bakanlığı önce ülkemizin tarım topraklarının yok olmasını, erozyonla aşınmasını önlemeye çalışmalı. Sudan’dan gelecek gıdaya bel bağlamak çok yanlış. Bu toprak kiralama işinin müslüman Sudan halkına yardım olarak gösterilmesi de doğru değil. Bundan başka, büyük şirketlerin daha verimli tarım yaptığı iddiası da bir aldatmacadan ibaret. İstihdamın çok düşük düzeylerde kalacağı dünya deneylerinden biliniyor. Üstelik endüstriyel tarımın o toprakları kirletileceği de kesin. Arazi gaspı Sudan halkının açlığa daha da gömülmesine yol açacaktır. İş adamları para kazanacak, o kadar. Arazi gaspı halklar ve yerel toplulukların gıda egemenlikleri için ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Gıda fiyatlarında görünen hızlı artışlar arazi gaspı için iştahları arttırıyor. Arazileri ele geçiren şirketler; ürünü, toprağı, doğayı kirleten, insanları işsiz bırakan endüstriyel tarım yöntemlerini kullanacaklardır. Bu soygundan en çok zarar görecek ülke Sudan’ın kendisi olacaktır. 3
***
Toparlarsak: Dünya ekonomisinde görülen dikkat çekici eğilimlerden biri gayrimenkul yatırımları, özellikle yoksul ülkelerin tarım topraklarına yönelik arazi kiralamalarıdır. Örnek olarak Liberya ve bazı diğer ülkeler, Ukrayna verilebilir.
Türkiye de bu genel eğilimin dışında değildir, arazi yatırımlarında hem satıcı hem de alıcı olarak yer alıyor. Yabancı kullanımına açılan topraklarımız arasında tarım arazileri de bulunuyor. Bir kısım araziler de maden şirketlerine kiralandı, kiralanıyor.
Öte yandan, Türkiye aynı zamanda tarım arazisi kiralayan bir ülke, örneğin Sudan’da… Bu tercih bir çelişki ve genel olarak “toprak gaspı” olarak görülüyor. Şöyle ki kendi tarımımız perişan durumdadır, yatırıma muhtaçtır. O zaman asıl paranın kendi tarım topraklarımızın korunmasına ve verimli bir şekilde işletilmesine harcanması gerekmez mi?
Yoksul ülkelerin topraklarının zengin ülkeler tarafından kiralanması; bir yeni sömürgeciliktir. Küresel şirketlerin daha fazla kazanması, ülke topraklarının kirlenmesi, besin güvenliğinin tehlikeye girmesi ve işsizlikten başka sonuç vermeyecektir.
1 Evrim Küçük, “Küresel Gayrimenkul Yatırımları Bu Yıl 1 Trilyon Dolara Ulaşacak”, Dünya, 16.3.2013.
2 Cihan Dura, “AKP Topraklarımızı Satmaya Devam Ediyor”, http://cihandura.com/diger-yazilar/211-akp-topraklarimizi-satmaya-devam-edyor.html (20.2.2014)
3 Tayfun Özkaya, “Sudan’da Toprak Gaspı”, Usiad Bildiren, 12.3.2013
Prof. Dr. Cihan DURA, 13 Mart 2014