Yeni Dünya Düzeni
500 Yıllık Düzen, Soğuk Savaşın bitimi ve ABD’nin tek süper güç olarak belirmesiyle sona erdi. Ardından, Başkan George Bush’un, Güvenlik Danışmanı Brent Scowcroft ile tasarladığı Yeni Dünya Düzeni kavramı dalgalar halinde gündeme sokuldu.
Bu yeni Düzen, bir tür Pax Americana’ydı. Yani; ABD’nin önderliğinde daha özgür ve barışçı bir dünya düzeni.
Körfez Savaşı ile başlayan süreçle, dünyada zorbalık çağının sona erdiği açıklandı. Fakat bu yeni Düzen, gerçekleşmedi. Soğuk Savaş bitmiş, ideolojik çatışmalar büyük ölçüde geri kalmıştı ama dünyanın belli bölgeleri, eskisine oranla çok daha fazla çatışma doğurdu.
Etnik ve mezhep çatışmaları; özellikle Müslüman coğrafyalarda gerçekleşti. Yeni Dünya Düzeni kurulacağı ilan edilmişken, eskiye göre çok daha fazla kan akmaya başladı. Ve bu kanların önemli bir bölümü Müslüman kanı oldu.
Soğuk Savaş’ın bitmesi, sosyalizm ve kapitalizm arasındaki uzun çatışmayı sona erdirmişti ve artik birleşmiş olan modern dünyaya karşı tek alternatif ve muhalefet İslam’dı. Yeni Dünya Düzeni, bu yeni kutuplaşmanın bir ifadesiydi.
Amerikalı stratejist Samuel Huntington dünyanın gelecek yüzyılda, artık ideolojilerin öldüğünü ve dinlerden kaynak bulan çağa geri dönüldüğünü medeniyetler çatışmasına sahne olacağını açıkladı..
Ona göre; çatışma, Batı ve İslam arasında yaşanacaktı. Medeniyetler çatışması ile artık saflar belirlenmişti. İslam dünyasının öteki bölgelerindeki çatışmalara da dikkat çekerek İslam’ın kanlı sınırları olduğundan söz etmişti. Bu “kanlı sınırlar”dan ise, Müslümanları sorumlu tutuyordu, temsilcisi olduğu Batı medeniyetini temiz göstermek için.
Bazıları ise; Yeni Dünya Düzeni’nin pembe tablosunu savunmaya devam ediyorlar. Onlara göre, ortada büyük bir çatışma yoktu ve olmayacaktı da. İslam coğrafyalarında akan kanlar, yerel bir takım saldırganlıkların sonucuydu ve Yeni Dünya Düzeni’nin bir parçası değildiler.
Yeni Dünya Düzeni, bu olumsuzlukları ortadan kaldırmayı amaçlıyordu. Bu iki farklı yorum taraftarları aynı görüşlerini sürdürmeye devam ediyorlar.
Yeni Dünya Düzeni ile dünyaya barış ve adalet dağıtmak için tasarlandığı iddiası yaşanan olaylar sonrası öyle olmadığı kabul edilmeye başlanmıştır.
Yeni Dünya Düzeni’ni kurmaya soyunan medeniyet, kendinden olmayanlara, dostluk daveti perdesi arkasında komplo içermektedir. Yeni Dünya Düzeni’ni ilan eden medeniyeti tanımak gerekir.. Batı medeniyetin soykırıma, yağmaya, sömürüye, yıkıma vahşete dayalı olarak kurulan, maddeye dayalı medeniyettir. Batı tarihi bunlarla doludur.
11 Eylül saldırıları bahane edilerek Afganistan işgali ve kimyasal silahlar bahane edilerek Irak işgali gerçeği batının yalanlar üzerine kurulu bir medeniyet olduğunun açık göstergesidir.
1950’lerden sonra demokrasi bayraktarlığı ile dünyanın kapitalist siteme entegre edilmesini böylece kitlelerin kendilerini yönettiği yanılgısıyla yaşayacağı sistemi kurdular. Demokratikleşme, özgürleşme sloganları arkasında çağdaş kölelik ve sömürge ağını kurdular. 1960’lardan sonra ise insan hakları kavramı ile halkları kendilerine hayran bıraktılar aşağılık kompleksine ittiler.. Batılar için insan hakları ama kendi dışındakiler için ise ötekileştirme uyuşturucu ile halklara verildi.
Dünya; para birimi dolar ile finans kapital sömürü çarkını kendi lehlerine işletilir hale getirdiler. Hukuk devleti dediler ayrıcalıklı sınıflar oluşturdular.
Evrensel hukuk ilkeleri dediler kendileri için geçerli olan ilkeleri diğer halkalara çok gördüler.. Hak, hukuk kovboy hukukuna dayalı olarak sürdürüldü.
Japonya’ya atılan atom bombalarının daha küçük ölçeklilerini Vietnam’dan Panama’ya, Somali’den, Sudan, Afganistan ve Irak’a kadar her yere attılar. Milyonlarca insanı öldürdüler. Tarihi kentleri yaktılar yıktılar. Kimi ülkeleri işgal ettiler, kimi ülkeleri yandaşlarına sivil darbe yaptırarak ele geçirdiler.
Evet yeni dünya düzeninin kurulduğu zannedildi. Ama dünya’da yaşanan olaylar, halkların uyanışı ile gerçekler görülmeye başlandı. .
Günün Sözü: Tek yönlü okuyan düşünen insanın gerçekleri mümkün olmaz.
nurullah@gazi.edu.tr
Prof. Dr. Nurullah AYDIN / TürkCelil, 24 Ocak 2010