Yeni dünya düzeni, terör ve Türkiye
13 Ağustos 1961'de yapımına başlanan ve böylece Batı Berlin'i Doğu Almanya'da ada haline getiren duvar 9 Kasım 1989'da yıkıldı. Soğuk Savaşın sembolü Berlin Duvarı'nın yıkılışının üzerinden tam 30 yıl geçti. İki Almanya resmi olarak duvarın yıkılışından 11 ay sonra 3 Ekim 1990'da birleşti. 3 gün önce duvarın yıkılışının 30. yılı kutlandı. Berlin duvarının yıkılışı Soğuk Savaşın da sonuna işaret ediyordu.
Peşinden de yaklaşık bir yıl sonra 25 Aralık 1991 tarihinde Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov'un istifa etmesinin ardından Sovyetler Birliği'ni teşkil eden cumhuriyetlerin bağımsızlığını kazanmalarıyla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği de dağıldı. Varşova Paktı dağıldı. NATO ayakta kaldı.
Bu Batı'nın ve Sovyetlere karşı kurulan NATO için bir başarıydı. Savaşmadan karşısındaki tehdidin dağılmasını sağlamıştı.
Bütün bunlar aslında 2. Dünya Savaşı sonrasında kurulan iki kutuplu dünya düzeninin de değişeceğini de gösteriyordu. Artık tek süper güç ABD ve onun kontrolündeki NATO vardı.
Yeni dünya düzeni nasıl olacaktı? Kimin kontrolünde bir düzen olacaktı? Yeni dünya düzeninin tehdit algılamasında hedef neydi?
Bunun cevabını 1990'ların başındaki NATO Stratejik Konseptinde gördük: Terörizm.
Türkiye ve Ortadoğu coğrafyası bir süredir zaten terörizmin hedefiydi. Ve şimdi Batı terörün kendi topraklarına gelmesini engelleme ve terörle boğuşan ülkelere yardım etmek için terörle mücadeleyi esas alan bir konsepti benimsedi.
11 Eylül 2001'e gelindiğinde İkiz Kulelere yapılan saldırılarla Batı-NATO'nun yeni tehdidin belirlenmesinde doğru (!) bir öngörüde bulunduğu ortaya çıkıyordu. Terör artık bölgesel yerel olmaktan çıkıp küresel boyuta geçmişti. Buna karşı, yani 11 Eylül saldırıları sonrası yürütülen terörle mücadele de Terörle Küresel Savaş doktrini olarak adlandırıldı. Küreselleşmeyle birlikte Terörle Küresel Savaş ABD ve ortaklarının yeni dünya düzenini kurmalarında bir araca dönüştü.
1990'lı yıllarla dünya hızla küresel bir köye dönüşürken en çabuk ve yaygın küreselleşen ise terör olmuştu. Çünkü terör artık Batılı ülkelerin bir dış politika aracı olmuştu.
Yeni dünya düzeni kurulurken belki büyük bir dünya savaşı yaşanmıyor ama küresel terör sarmalıyla alçak yoğunluklu bir üçüncü dünya savaşı dünyayı kasıp kavuruyor.
Evet dediğimiz gibi terör bir dış politika aracı. Hedefteki kişi, grup, ülke veya ittifakları dönüştürebilmekte etkili bir araç. Test edildi, onaylandı.
Condoleezza Rice 2003'te Kuzey Afrika'dan Afganistan'a 22 ülkenin dönüşeceğini söyledi ama bu dönüşümün nasıl ve hangi araçlarla söylememişti. İşte o terördü. Başlangıcı ise belki de küresel terörün ilk saldırısı olan 11 Eylül'dü.
Bugün bölgemizde El Kaide ve IŞİD üzerinden ve buna ek olarak bölgemizde PKK terör örgütü kullanılarak yapılan da bundan aşka bir şey değil. Bunun yanına 100 yıl önce yarım kalmış Sykes-Pico ve Sevr paylaşımlarının tamamlanması mücadelesini de koymak gerekir.
Genişletilmiş Ortadoğu'da bu dönüşüm ve yeniden dizayn yaşanırken Batı'da yeni dünya düzeninde etkisini kaybetmemek üzere ilişkilerin, ortaklıklarını yeniden düzenliyor. Öyle ya terörle küresel savaşta gelinen nokta Rusya'yı SSCB'nin pozisyonundan daha etkin bir hale getirdi. Suriye'ye müdahil olmasıyla üs ve nüfuz alanları oluşturdu. Kendisini çevrelemeye çalışan NATO'nun güneyi sınırlarında delik açtı. NATO'nun güneyinde konuşlandı. Ortadoğu ve Afrika'da nüfuzunu genişletiyor.
Tam da bu süreçte NATO'nun beyin ölümünden, etkisizliğinden, dağılmasından bahsedilir oldu. Belki bu da Batı'nın yeni ünya düzenini kurmakta izlediği stratejilerden biri. Fransa'dan böyle bir çıkış gelse de Kuzey ve Doğu Avrupa ülkelerinin buna karı çıkacağını göreceğiz. Fransa'ya ilk tepkinin Almanya'dan gelmesi de bu anlamda manidar.
NATO yeni üyelerle (Gürcistan ve Ukrayna gibi) genişleyip Rusya'yı kuşatmaya, Karadeniz'i NATO gölü haline getirmeye ve Rusya'nın Türkiye güneyine yerleşmesine cevap vermeye çalışıyor. NATO artan üye sayısı ve Türkiye gibi Rusya ile işbirliği yapan üyeleri nedeniyle hantal bir yapıda da olsa NATO üzerinden Rusya'yı rahatsız etmeyi deneyecektir.
Ancak ABD'nin Kuzey Avrupa, Doğu Akdeniz, Karadeniz, Basra Körfezi, Arap yarımadası, Aden Körfezi, Güney Çin Denizinde vs mini-NATO'larla bir ittifaklar ağı kurmakta olduğu gözden kaçırılmamalı. ABD için büyük NATO yerine mini-NATO'lar daha kullanışlı araç haline dönüşüyor.
İşte böyle bir ortamda Türkiye 35 yıldır terörle mücadele ediyor. Türkiye PKK'ya angaje edilerek çevresinde olup bitenlerin farkın varması engelleniyor. Bu süreçte PKK terör örgütünü askeri anlamda 5-6 kez bitirmesine rağmen PKK terörü Türkiye ve bölge ülkelerini dönüştürüyor, Suriye kolu YPG üzerinden aklanıp siyasi kimlik kazandırılıyor. Suriye kuzeyinde büyük Kürdistan'ın ikinci parçası oluşuyor.
Tam da böyle bir anda, iç cephenin iyice dağılmasına yol açacak şekilde 10 Kasım'da Cumhuriyet, Osmanlı, Atatürk ve Türk devrimleri tartışmaları Türkiye'yi oyun dışına itiyor. Bu da yeni dünya düzeninde Türkiye'yi söz sahibi değil dizayn edilenler arasına sokuyor.
Cahit Armağan DİLEK, 12 Kasım 2019
cahitdilek@yahoo.com