YENİ TAHKİKAT KOMİSYONLARI
Çoğu kişi bilmez ama 27 Mayıs’a giden yolda bardağı taşıran damla ne idi denilecek olursa, 18 Nisan 1960’ta kurulan ‘Tahkikat Komisyonu’ydu denilebilir.
Bu komisyon, sözde Meclis ve Hükûmet’e karşı “yıkıcı ve yasa dışı” faaliyetlerde bulunan her kim olursa olsun, Ceza Usul Yasası, Askeri Ceza Yasası, Basın ve Yayın Yasası hükümleriyle ilgili cumhuriyet savcıları ve yargıçlara tanınan her türlü hak ve yetkiyi, Menderes ve ekibinin belirlediği 15 Milletvekiline veriyordu.
Bu on beş milletvekili, ‘ister asar ister keser’ idiler.
Hatta CHP’yi kapatma kararı bile alabilirlerdi.
İsmet Paşa’nın o günlerde, ‘sizi ben bile kurtaramam’ dediği söylenir.
2025 yılı şubat ayında ise, Dr Recep ve ekibinin Devlet Denetleme Kurulu ve Sermaye Piyasası Kurulu’na benzer yetkiler verdiği söyleniyor.
Kaldı ki, CİMER mi ne diye bir ‘Dr Recep ve ekibini koruma kurulu’ diye bir kurumun çoktandır yargıya hedef gösterip karar aldırttığı biliniyordu.
Görsel basın alanında ise, ‘Ebubekir Kurulu’ da sadece görsel değil ama her türlü yayına ceza kesebilecek konuma getirilmiş durumda.
Seçilmiş belediye başkanları, demokratik kitle örgütü yönetici ve üyeleri, basın yayın elemanları ve hatta siyasal parti ‘Genel Başkanları’, şu ya d bu nedenle, daha doğrusu ‘eften püften gerekçeler’le içeri atılıp yıllarca tutsak edilmiyorlar mıydı ki, şimdi DDK ve SPK’nın yetkileri artırılmaktadır?
Yani illa cami duvarına işemek mi gerekiyordu?
Ancak ve ne var ki, ‘Eski Türkiye’de, CHP Genel Başkanı ‘sizi ben bile kurtaramam’ diyebilmişti ama, bugün böyle diyecek bir siyasal parti genel başkanı ne yazık ki yok.
Dahası, diyecek bir babayiğit çıksa bile, ‘nasıl edip de kurtaracak’?
‘Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz’ sözü, edebiyat kitaplarında yer alan bir ‘şiir’ kadar güzel bir söz.
Ancak somutta karşılığı yok.
‘Siyaset bilimci’lerimiz, ‘siyasî’lerin kaşı gözü ve sözlerini yorumlamakla meşguller.
Antep’te işçiler grevde, Van’da halk sokaklara inmiş, Karadeniz ve Ege’de köylüler ayakta, çiftçi yorgun, tüccar bezgin, halkın üzerine ‘ölü toprağı’ serilmiş gibi bir durumdayız.
Yüz milyonluk Türkiye’de bir on milyon var ki, haydan gelen paraları huya sarfederken, ne din ne iman, ne ahlâk ve ne izan tanımadan gününü gün ediyor.
Çoğunu tanımam ama bir Candarma Genel Komutanının, ‘sayın cumhurbaşkanım’ diye bir kaç kez yineledikten sonra, çünkü o ara, onun sayın cumhurbaşkanı uyuyor, ‘biz hizmetkâr olmaya geldik’ diye boğazını yırtmasını iğrenerek görmüştüm.
O nedenle kurtuluşu bu ‘hizmetkâr’dan bekliyor değilim.
Ama bir ‘kurtuluş yolu’ da, ne yazık ki göremiyorum.
Ben ‘enseyi karartmayanlardan’ değilim.
Türkiye’de olanlardan zerre etkilenmiyorum, ama bir yurttaş, bir insan olarak tansiyon hastası oldum.
Zırzopun biri çıkıp ‘Asma Kilit Partisi’ diye bir parti kuruyor ve altmış milyon seçmenin %1,5’unu yani bir milyona yakın taraftar toplayabiliyor.
Ne dünya görüşü belli, ne planı ve ne de programı var ama bir milyona yakın ‘halkımız’ın teveccühünü kazanmış diyorlar.
Buna benzer onbeş parti olsa, ki var, 20 milyondan fazla seçmenin neyi seçeceği belli değil.
O nedenle ‘kararsız seçmen’ kitlesi Türkiye’de en büyük partinin oyuna sahip.
Kurtarılmaya muhtaç bir ‘halk’ var ama halka önderlik edecek bir ‘siyasî irade’ yok.
‘Tahkikat Komisyonu’ falan denilse, ‘Hayırlısı olur inşallah’ deniyor.
Bereket versin ki, Türk İşadamları bu ‘sistem çökmüştür’ diye ayaklandılar.
‘Burjuva Demokratik Düzen’de öncelikle ‘burjuva’ların seslerini yükseltmesinden doğal ne olabilir?
Çünkü gerçekten, bu gerici, dinci, faşist tayfanın yeni ‘Tahkikat Komisyonları’yla sermayeye çökmeye niyetlendiğini onlar da görmüş olmalılar.
Tarihten bildiğimiz kadarıyla, ‘Burjuva Demokratik Düzen’e gerçek burjuvaların önderliğinde geçilmiştir.
Yüz yıllık bir ‘Halkçı Deneyim’den sonra, dönüp dolanıp yeniden Burjuva Demokratik Devrimi’ne mi geldik diye düşünmeden edemiyorum.
Şu sevgililer gününde ‘sevgili halkım’a şikayetim olsun.