Yeni Tom Hanks: Shia LaBeouf
3 Ağustosta Türkiye sinemalarında gösterime giren Şüphe (Disturbia) filminin oyuncusu Shia LaBeouf, yeni bir Tom Hanks, Michael J. Fox ya da John Cusack olarak tanımlanıyor.
Transformers filminin dünya sinemalarında 535 milyon dolar hasılat elde etmesiyle, beklentileri fazlasıyla karşılayan oyuncu Shia LaBeouf, Şüpheden (Disturbia) sonra 23 Mayıs 2008de Indiana Jones 4: Indiana Jones and the City of the Godsda ve büyük olasılıkla 2009da Transformers 2 ile tekrar karşımıza çıkacak.
Üst üste Transformers, Şüphe (Disturbia) ve Indiana Jones 4de izleyeceğimiz, 11 Haziran 1986 doğumlu oyuncu Shia LaBeouf, ile bir söyleşi...
-Çocukken siz de Transformers hayranı mıydınız?
Ben 80lerin çocuğuyum. 1986 yılında doğdum. Çocukluğumda Transformersa ilgi duydum. Benim erkek Barbiem oldu. Her erkek çocuğun bir tane erkek Barbiesi mutlaka vardır. Benimki de onlar ve Ayı Yogiydi.
-Büyük edebiyat eserlerini, tiyatro oyunlarını, hatta şimdilerde şarkıları bile temel alan filmler vardır. Peki, bir oyuncağı temel alan filmler gündeme gelince film endüstrisinin bugünü için ne söyleyebiliriz? Artık fikirlerimiz tükeniyor mu yoksa?
Bence burada farklı bir durum var. Böyle bir filmin yapılması, Ferbie veya Bratsın filmine benzemez. Çünkü buradaki sadece bir oyuncak değildir. Gerisinde kapsamlı bir efsane ve çekim merkezi vardır. Bir dövmeci dükkanına gidip orada X Box 360 dövmesi yaptıranı hiç gördünüz mü? Dövmeci dükkanına gidip Decepticon dövmesi yaptıranları görebilirsiniz. Bence bu bir oyuncaktan çok, bir yaşam tarzıdır. Transformers hayranları tıpkı Star Wars fanatikleri gibi süper tutkuludur. İnternette bir siteye gidin ve Transformers ile ilgili herhangi bir mesaj atın. Bir saat içerisinde 700 cevap geldiğini göreceksiniz. Ayrıca Yahoo tarihinin en çok download edilen fragmanı ünvanını da Transformers elde etti. Bu yüzden bunlar sadece birer oyuncak değildir diyorum.
-Star Warsın bir mitolojisi vardı. Peki bu oyuncağın mitolojisi ne?
Bunun da var. İktidar savaşlarını anlattığı için Star Warsı çok yakından çağrıştırır. Bir tarafta Autobotlar, diğer tarafta Decepticonlar vardır. All Spark adı verilen yapay bir kaynak tarafından yaratılan, dolayısıyla aynı nesilden gelen, kendi kendini yönetebilen özerk robotlardır. All Spark yaşamın kaynağıdır. Klasik iktidar mücadelesi öyküsü söz konusudur. Kendilerini yaratan güçle aynı duygu ve sezgilere sahiptirler.
Bugünlerde 80li yıllar nostaljisinin hüküm sürmeye başladığını, herkesin o dönemle ilgili birşeyler aradığını görüyoruz. Bence Transformersın bu kadar ilgi görmesinin temelinde 80leri temsil etmesi var. Oyuncaklar ise bu efsanenin iki muhalif yanını temsil eden bir parçadır.
-Transformers olgusunu öğrenmeniz için yapımcılar sizleri kursa aldılar mı?
Evet, bizlere her şeyi öğretmek zorunda kaldılar. Ortada bu kadar tutkulu bir izleyici kitlesi varken, örneğin Tiger Patchi hatalı yaparsanız filmin tamamının berbat olduğunu düşüneceklerdir. Eğer Autobotları yanlış bağlamda kullanırsanız filmi görmeye gitmeyeceklerdir. Bu kadar bilgili bir hayran kitlesi olduğuna göre o hayranlara ihtiyacımız var demektir. Doğaçlama yaparken bile o dünyada bunun nasıl yapıldığını bilmemiz gerekiyordu.
-Michael Bayin sizi en çok etkileyen filmi hangisiydi?
Pearl Harbor dışındaki tüm filmlerini severim. Özellikle de The Rock ve Bad Boys favori filmlerimdir. Pearl Harboru sevmeyişimin sebebi ise, o filmde Michael Bayin gerçek kimliğini yansıtamayışıdır.
-Canlandırdığınız karakter bu film için yeni bir kreasyon mu?
Hayır, aslında Orson Wellesin filminde vardı. Oradaki ismi Spike Witwickydi. Sadece birkaç sahnede gözüküyordu. Transformers çizgi filminde ise önemli bir karakter değildi. Filmdeki konuya göre, Transformers ile işbirliği yapmakta olduğu için Bumblebee onu korumaya çalışır. Bu karakterin boyutları bu film için genişletilirken ismi de Sam olarak değiştirildi. Sonuçta araba satıcısı bir baba ile güzellik ürünleri satıcısı bir annenin çocuklarına Spike ismini vermesi düşünülemezdi. Buna benzer bazı değişiklikler yapıldı ama temelde aynı karakterdir.
-Çekimler sırasında fiziksel açıdan oldukça zorlanmışa benziyorsunuz
Şimdiye kadar oynadığım en zorlu roldü. Aslında karşımda olmayan şeylere karşı çalışma yapmak zorundaydım.
-Peki, nasıl başardınız?
Herşeyden önce hayal gücünüzü ve sezgilerinizi kullanmak zorundasınız. Rolümü oynarken Jon Voightin büyük yardımını gördüm. Ondaki altyapı olmasaydı bu rolü başaramazdım. Tamamen fantezilere dayalı bir oyun oldu. Filmin bitmiş halini bir an önce izlemek için sabırsızlanıyorum.
-Zorluklardan konuşmaya devam edelim. Michael Bay ile çalışmak nasıldı? Sürekli küfür eden bir yönetmen olarak tanındığı için soruyorum
Cesur bir yönetmen şarttı. Doğrusunu söylemek gerekirse, Şu binayı patlatmayı düşünüyoruz. Patlama sırasında yere düşecek yedi aktöre ihtiyacımız var. Sen yapabilir misin? diye kulağıma fısıldayan bir yönetmen istemiyordum. Öyle bir yönetmene ihtiyacımız yoktu.
Film setlerinde zaman zaman korku duygusuna da gerek vardır. Oynayacağınız sahneden korku duyabilirsiniz, bu doğaldır. Önemli olan başınızda size bunu yaptırabilecek kadar cesur bir yönetmen olmasıdır. Michael Bay işte o tipte bir yönetmendir. Sabah filmin setine geldiğinde, Tamam, hemen başlıyoruz. Hep beraber şu işi bitirelim diye seslenir.
Kısacası onda General Patton yaklaşımı sözkonusudur, aktörlerin buna ihtiyacı vardır. Bu tipte bir aksiyon filmi yapmak için gereken adrenalin yüküne fazlasıyla sahiptir. Kendinizi güvende hissetmenizi sağladığı için de ona ihtiyaç duyarsınız. Patlamalar konusunda herşeyi bilir, bir bombanın nasıl patlatılacağı konusunda geniş bilgisi vardır. İyi eğitimlidir, hayatını bu işe adamış bir insandır. Sette ağabey/kardeş ortamı vardı. Bu yüzden hepimiz çok iyi anlaştık. Michael Baye karşı duran, ona direnen tarafta olmak istemezsiniz. Çünkü o anda küfürü basacaktır.
-Her türlü güvenlik önlemine rağmen kendinizi emniyette hissetmediğiniz anlar oldu mu? Başaşağı asılı kaldığınız sahneyi görünce aklıma bu soru geldi
Kendimi emniyette hissetmediğim anlar elbette oldu. Ancak bir noktadan sonra kendinizi olayların akışına bırakmak, bir şekilde başarmak zorundasınız. Aslında o sahneleri yeşil ekrandan yansıtılan ham malzeme önünde gayet kolaylıkla çekebilirdik. Öylesi çok daha güvenli olurdu. Ancak Michael Bay, aktörlük boyutuna önem veren aktör bazlı bir yönetmendir. Herşeyin mümkün olduğunca gerçek olmasını ister. Bu nedenle beni bir odaya koyup yeşil ekranın önünde sallandırmak yerine doğrudan doğruya bir direğe asmayı tercih etti. Bana gerçeği yaşattı. Böylece benim tepkilerimle duygularım da farklı oldu. Beni yüksek binadan aşağıya sallandırdı ve Motor dedi.
-Sallandırıldığınız binanın yüksekliği ne kadardı?
Los Angelesın en yüksek binalarından birisi kabul edilen 40 katlı bir binanın çatı katındaydım. Bir telle bağlıydım. Yedekte bekleyen dublörler destek vererek dengede durmamı sağlıyorlardı.
-O noktada aklınızdan ne geçti?
Ölüm! Ancak işinizi tamamladığınızda kendinizi rock yıldızı gibi hissediyorsunuz. Michael Baye ve setteki herkese beş yıldız veriyorsunuz. Böyle bir durumda kalacağım daha önce hiç aklıma gelmemişti. Günün birinde aksiyon kahramanı olacağımı hiç düşünmemiştim.
-Ancak böyle bir filmde aktörlerin geri planda kalacağının farkında olmalısınız. Sonuçta bu filmin en büyük yıldızları Transformerslar olacak
Bunu elbette biliyorum. Megatron ve Optimus olmasaydı bu film de olmazdı. Onların önüne geçmenin mümkün olmadığını biliyorum. Bu filmin yıldızları onlardır. Eğer bu gerçeğin farkında olmayıp, kendinizi filmin gerçek starı zannederseniz duvara toslarsınız.
-Michael Bay bu filmi bir aşk hikayesi şeklinde tanımlıyor. Sinema salonuna giren gençlerin bunu fark etmesi hiç kolay olmayacak. Çünkü robotlar üzerinde odaklanacaklar. Siz de bu filmi bir aşk hikayesi olarak görüyor musunuz?
Michael için aşk hikayesi niteliğini taşıyan o anlar çok önemliydi. Kendi ergenlik yıllarında bir türlü yakınlaşmayı başaramadığı kızı; ilk araba kullanma deneyimini net şekilde hatırladığını, bu filmi biraz da o anılarını tazelemek için yaptığını hep söyledi. Kısacası derdi arabaların çarpışmasını göstermek değildi. Bu öykünün diğer yönüyle, yani aşk boyutuyla yakından ilgilendi. Michael Bay filmlerinde mizah boyutu daima aksiyon boyutundan önce gelir. Aksiyon mutlaka vardır ama önemli ölçüde mizah unsurunu da barındırır.
-Kız arkadaşınızın sizin odanızı araması ve gizli kutunuzla karşılaşması sahnesini çok sevdim. Bana öyle geliyor ki, ergenlik çağındaki her erkeğin odasında kız arkadaşının görmesini istemediği bir gizli kutusu mutlaka vardır
Kesinlikle
Mike bu sahnede bizi sınırsız özgürlük verdi. O sahnenin tamamı doğaçlama çekildi. Bu kadar geniş ölçekli bir filmde o sahnenin kontrolünün elimde olması harikaydı.
-İnsanların sizi geleceğin Tom Hanksi olarak tanımlamasına ne diyorsunuz?
Bence yok öyle bir şey
Bu elbette onore edici bir şeydir ama ileride birisi çıkıp geleceğin Dustin Hoffmanı da diyebilir. Sonuçta sadece bir tane Dustin Hoffman vardır. Ancak aktörler daima kategorize ediliyorlar, bundan ben de nasibimi alıyorum.
-Bugünlerin Shia için en iyi günler olduğunu söyleyebilir miyiz?
20 yaşındayım. Bu yaşta olmanın pozitif ve negatif yanları var elbette
Her yeni filmde oynadıkça karşıma daha zorunun çıktığını görüyorum. Film endüstrisinde sadece tanınmış bir isim olmakla kalmayıp gerçek bir aktör olmak istiyorum. Oyunculuk sanatının gerektirdiği gizemi sağlamalıyım ki, oturup sizinle filmlerimi konuşabileyim.
Çocukluğumdan beri hep başka birisi olmak istemişimdir. Oyunculuğu seçmemin sebebi de bendeki bu istektir. Transformers tarzı filmlerde bir Gary Oldman göremezsiniz. Ben sadece bu tip filmlerde değil, her alanda oyunculuk yapmak, belirli bir denge kurmak istiyorum. Tom Hanks gibi olmayı arzu ediyorum. Hedefim budur. Şu anda hayatımda herşey iyi gittiği için şanslı bir dönemimi yaşıyorum. Ancak inişlerim de olacak. Bunun da farkındayım.
Oyunculuk okuluna gitmek gibi bir planım var. Kendimi sürekli tekrarlamamak için yeni deneyimler edinmeliyim. Eğer yeni yeni hayat deneyimlerim olmazsa sıkıcı bir aktör olup çıkarım.
-Ama büyük filmler arka arkaya gelirken ne zaman durup da okula gideceksiniz?
-Bunu mutlaka başaracağım. Eğer Spielberg beni ararsa ona vereceğim cevap farklı olur ama başka tekliflere hayır demeyi düşünüyorum. Dört yıl ara verip okula gitmeye ihtiyacım var.
Örneğin Drew Barrymoreun durumuna baktığımda kendisiyle birlikte büyüyen bir izleyici kitlesi olduğunu; izleyicisinin ona güvendiğini görüyorum. Bence bu hem iyi, hem de kötü birşeydir. İzleyici kitlesini romantik rollere alıştırmıştır. Kafa kıramaz veya erkeklerin canına okuyan zorba kişilikli kadını oynayamaz. İzleyicisi ona güvendiği için örneğin The Queen - Kraliçe gibi bir filmde oynaması imkansızdır. Kötü karakteri de oynayamaz.
Hiçbir aktör güvenilir bir oyuncu olmayı istememelidir. Bir süre ortadan kaybolabilmeli, sonra yüzümde bir yarayla geri dönebilmeliyim. Steve McQueene bakıp ona güvendiğinizi söyleyemezsiniz. Belirli bir gizemi vardır. Johnny Depp de şu sıralar aynı durumda. Onda da müthiş bir gizem var.
-Ama Tom Hankse güveniyoruz
Evet ama hala bir gizem sözkonusu
Ona güvenirsiniz ama çok fazla güvenemeyeceğinizi de bilirsiniz. Mutlaka gizemli birşeyler olmalı. Onda bu fazlasıyla var. İstediği takdirde kafa kıran birisini, bir tecavüzcüyü oynayabilir ve siz de kabullenirsiniz.
-Çok samimi ve dürüstsünüz. Birçok aktör çok daha temkinli konuşur
Doğrudur. Size yalan söyleyebilirdim ama bu bana göre değil. Bu konuştuklarımızı yayınlayacağınıza göre dürüst olmam gerekir. Bence dürüstlük performanstan daha önemlidir.