http://www.transitmedia.de/yenigun/
Avrupa Parlamentosu’nda bir ‘Prometheus’: Hans-Peter Martin
Selim Yalçıner
VİYANA- Avrupa Parlamentosu’nun (AP) bağımsız üyesi Hans-Peter Martin, büyük bir titizlikle hazırladığı ayrıntılı dosyalarla, bu parlamentonun yüzlerce milyar avroya varan yolsuzluklarını gün ışığına çıkarmaya çalışıyor. Martin, kendisine Avusturya’da yüzde 17.9 oranında oy vererek üçüncü parti haline getiren seçmenlerince Prometheus, yolsuzluklarla suçlanan tüm AP gruplarınca da “kişiliği tartışmalı” olarak görülüyor. Hans-Peter Martin, milletvekillerinin haksız yere “hakkı huzur” aldıkları tam 7 bin 200 olayı belgeliyor ve 57 Alman AP milletvekilinin de hem haksız yere hakkı huzur aldıkları hem de yol giderlerini şişirdiklerini kanıtladıktan sonra, tüm parti gruplarının tepkisini üzerine çekiyor. Bu haberin yayımlandığı Almanya’nın ikinci büyük haftalık haber dergisi “Stern”in Brüksel Bürosu polis tarafından basılarak aranıyor.
İngiltere’nin beyaz köle çocuklar trajedisi
Mustafa Kemal Erdemol
LONDRA - Yüzlerce yıl sömürdüğü ülkelerin vatandaşlarına neler yaptığı konusunda tarihten az da olsa anlayan hemen herkesin bir fikri vardı ama, Britanya İmparatorluğu’nun, kendi vatandaşları için de büyük felaketler getirdiği düşünülmezdi. Sınıflı toplumlarda egemenlerin vatandaşlarına pek de değer vermedikleri, onları sadece emek üretim sürecinde dikkat aldıkları bilinmedik değilse de, yine de örneğin Britanya imparatorluğunun kendi vatandaşlarına, sömürge ülke vatandaşlarından daha şefkatli baktığı düşünülürdü.
Almanya’nın içinde büyüyen tuhaf korku
Osman Çutsay
En son kamu radyolarından Türkçenin “itelenmesiyle” gündeme giren gelişmelerin “komplo girişimi” başlığı altında açıklanamayacağını her makul “Almanyalı” zaten söylüyor. O zaman, Federal Almanya’nın Essen kentinde geçen yıl patlak veren ve fazla büyümeden üstü örtülebilen bir “sürtüşme”, bazı girişimlerin belki başladığı değil, ama hızlandığı nokta olarak kabul edilebilir. 2008 ortaları, Alman medyasının da “yardımıyla”, Essen’deki Türkiye Araştırmalar Merkezi Vakfı’nı (TAM) çeyrek yüzyıl önce kuran ve geliştiren Prof. Dr. Faruk Şen’in, kurumun başından “apar topar” alınmasıyla biten bir çatışmaya sahne oldu. Alman siyaseti, Şen’in, bir yazısında Avrupa’daki Türklerle geçmişin Yahudileri arasında paralellik kurduğunu belirterek, açıkça suçlamış ve ipini de çekmişti. Böyle bir bahaneyle, antisemitizmle yakından uzaktan ilgisi olmayan Faruk Şen için belki maddi değil, fakat manevi açıdan gerçekten ağır bir ceza öngörülmüş, kendine özgü niteliklere sahip bu çalışkan adam, ömrünü verdiği kurumdan “göstere göstere” tasfiye edilmişti. Tuhaf bir gösteriydi.
Karmaşanın içinde beliren bir “sorun kitle”
Zeynel Korkmaz ile söyleşi
Duisburg-Essen Üniversitesi Türkçe Öğretmenliği Bölümü öğrencilerince iki ayda bir yayımlanan Die Gaste’nin yayın yönetmeni Zeynel Korkmaz, Almanya’da Türkçe ile ilgili “son işlemleri” YeniGün Avrupa (YGA) için yorumladı. Türkiye kökenli insanların yarım asır sonra önümüzde duran ilginç bir Almanya resmine katkıda bulunduğunu, ancak birçok yeni korkuyu da tetiklediğini kaydeden bu genç yayıncı için, böylesine karmaşıklaşmış bir sorunu basit reçetelerle çözmek mümkün değil. Korkmaz’a göre, artık bu ülkedeki herkesin ezberini gözden geçirmesi gerekiyor.
45 yıl sonra Köln Radyosu ve Türkçe için işlevi
Serpil Eryılmaz ile söyleşi
Köln Radyosu’nun önde gelen isimlerinden ve Avrupa’daki Türkçe radyoculuğun önemli bir temsilcisi Serpil Eryılmaz, “Avrupa’nın motor ülkesinde” Türkçenin bir radyo dili olarak geçmişini, göç sürecindeki anlamını, “radyo olayı patlamadan önce” bu yılın ağustos ayında Die Gaste için çözümlemişti. Essen-Duisburg Üniversitesi bünyesindeki Türkçe Öğretmenliği Bölümü öğrencilerince Zeynel Korkmaz’ın sorumlu yönetmenliğinde iki ayda bir yayımlanan Die Gaste’nin (http://www.diegaste.de), Eryılmaz’a yönelttiği sorulara aldığı yanıtlar, bir “ses bayrağı” olarak Türkçenin Avrupa’daki tarihine yönelik ilginç köşeleri açığa çıkarmış oldu.
Uyduramadıklarımızdan mısınız?
Celil Denktaş
“Ausländer” sözcüğü artık “resmi Alman siyasi terminolojisi”nden çıkıyor. Bunun sinyalini yeni tutucu-liberal ortaklığı verdi. Bu sinyal daha önce sosyal demokratların iktidarda oldukları ya da iktidara ortak oldukları yıllarda verilmiş olsaydı, “eşyanın tabiatı” der, gelişmeyi, “madem ki sosyal demokrasi, öyleyse olması gereken bu” diye karşılardık. Ama eşya, zemine göre tabiat değiştiriyor“muş” meğer. Einstein’ın kulakları çınlasın!
Bir “Gülseren” zamanı
Belkıs Önal Pişmişler
O geceyi ormanda geçirirler. Anne, baba, çocuklar, kendisi. Kendisi de o kız çocuğu. Babası, kardeşleri, annesinin buğulu yüzü, sisler içindeler. Almanya’dan onbeş gün önce sınır dışı edilip, yine döndükleri gece öyle geçer. Kız çocuğu 10’lu yaşlarında. Çok kırıklı bir bütünün tüm parçalarını ellerinde tutuyor. Üstelik gökten o vakit düşen elmalar da eteklerinde. Sabahladıkları gün ailesine ev buluyor Almanya’da, o güne dek öğrendiği Almancanın yanında asıl, bir bilgi ışıldıyor gözlerinde. O bilgiyi kocaman büyükler, anlayabilecek kadar akıllı büyükler anlıyor hep. O küçük kara gözlü güzel kız, korkmuyor. Annesinin meleği, ışığı, sığınağı, gücü... O küçük kızın üzüldüğü, içinin sızladığı, üşüdüğü zamanlarda bile ne boyun eğdiğini ne de korktuğunu kimse görmüyor.
Avrupa’nın pek bilmediği Türk edebiyatı
Beatrix Caner ile söyleşi
Yıllardır Almanya’nın Frankfurt kentinde eşi Mesut Caner ile birlikte kurduğu Literaturca Yayınevi (http://www.literaturca.de) bünyesinde Türkçenin başta Ahmet Hamdi Tanpınar olmak üzere göz ardı edilen, gerçekten zengin değerlerini Alman okura aktarmak için çaba gösteren yazar ve çevirmen Beatrix Caner, daha etkin olunması için çağrıda bulundu. Geçen yıl Ahmet Haşim’in gezi edebiyatında bir başyapıt sayılan “Frankfurt Seyahatnamesi”ni Almanca olarak yayımlayan Caner, bu yıl da Türk romanının doruğu kabul edilen “Huzur” üzerine kaleme aldığı yeni bir kitabını Alman okurun önüne koydu. Beatrix Caner, son 10 yıldaki çabalarıyla ilgili YeniGün Avrupa’nın sorularını yanıtladı ve bir geçici bilanço çıkardı.
Perry Anderson ya da Avrupa marksizminin sefaleti (2)
Emre Ertem
Merkezi Almanya’nın Türklerin yoğun yaşadığı Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nin Essen kentinde bulunan Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin eski müdürü Prof. Dr. Faruk Şen, Türkiye’de son yıllarda daha fazla hissedilen Yahudi karşıtlığının bu noktaya nasıl geldiğini sorguladığı ünlü makalesinde (http://www.referansgazetesi.com/haber.a ... _KOD=97254), İshak Alaton’a şöyle sesleniyordu: “Avrupa’nın yeni Yahudileri olarak, sizi en iyi Avrupa’da yaşayan 5 milyon 200 bin kaderdaşınız anlar. Türkiye’de belirli çevrelerin anti-semitik yaklaşımları sizi üzmesin, Türk Halkı ve Avrupa’nın Yeni Yahudileri olarak arkanızdayız.”
“Looking for Eric”
Celil Denktaş
Kenneth (Ken) Loach, sanatçının ve sanatının gerçekçi, evrensel kabul edilebilirliğinin en temel ölçüsünün belirli bir siyasal olgunluk olduğunun sinema alanındaki yaşayan kanıtıdır. Gerçi “YeniGün Avrupa”nın okuruna onu ve sinematografisini uzun uzun anlatmaya gerek yok, ama şu noktayı vurgulamadan da geçmek olmaz: Ken Loach’ın dünya sinemasında alnının teriyle yerleştiği yer/düzey, onun yaratıcılığı, akıcı sinema dili ya da almış olduğu sayısız ödül değil, tavırlarında ve yapıtlarında hiç tereddütsüz öne çıkarttığı sosyalist kimliği sayesindedir.