Yeşil kuşak
Silivri cezaevinde yazdığım ve yine ben cezaevindeyken yayınlanan ‘İplikçi’ adlı kitabımda nedense aklıma “yeşil kuşak” başlıklı yazım geldi.
Hadi gelin birlikte okuyalım;
İslam’ın kapitalizme karşı olmadığı, aksine kapitalizm ile kardeş olduğu tezi ile yola çıkan ve yeşil kuşak projesini hayata geçirmeye çalışan isimlerden Reagan döneminin Savunma Bakan Yardımcısı Grover Norguis, 1998 yılında merkezi
Washington olan İslam Piyasa Ekonomisi Enstitüsü’nü kuruyordu.
ABD ve İngiltere, Müslümanlara İslam’ı öğretme(!) yolunda nasıl yerden pıtrak gibi biten Yahudi kökenli alimler türetiyor, Sion yıldızlarını ve Haç’larını koynunda taşıyan sözde alimlere Kur’an tefsir ettiriyor, hadis ilmine el attırıyor, hatta peygamberimizin hayatını bile bunlara yazdırıyordu.
Hal böyle olunca o zaman “İslam ve Kapitalizm” dalında da önderliği Yahudiler almalıydı. Ve öyle de oldu. Orijinal adı İslamic Free Market İnstute’nin ilk Başkanı Grover Norguis olurken, yardımcılığına CIA istasyon şeflerinden yırtık çoraplı Paul
Wolfowitz getiriliyordu.
Enstitü’nün kurucu isimleri içerisinde yer alan isimlerin en ilginci Abdurrahman Alamoudi’ydi. Alamoudi, başta Hizbullah olmak üzere, Müslüman Kardeşler ve Hamas’ın destekçileri arasındaydı.
Ne güzel değil mi? CIA istasyon şefi Yahudi ve Mason Wolfowitz ile şeriat savaşçısı Alamoudi aynı safta, el ele, omuz omuza…
Usame Bin Ladin’in ailesi ile Bush ailesi de Amerika’da birçok şirkette ortak değiller mi?
Amerika Usame Bin Ladin’i niye yakalayamıyor, ya da Tayyip ile Usame buluşmasına niye göz yumuyordu?
George Soros, “Amerikan Üstünlüğü” adlı kitabında kısmen de olsa bu soruların cevabını şöyle veriyordu:
“11 Eylül Başkan Bush’a aradığı düşmanı bahşetmiştir… 11 Eylül saldırılarından önce sadece kukla bir başkandı. 11 Eylülden birkaç gün sonra, kendisine tarihi bir görev verilmiş bir lidere dönüştü.”
Usame bin Ladin taraftarlarının saldırısının ardından Amerika’nın en salak lideri olan Bush, verdiği demeçte, kendisini tanrının görevlendirdiğini şöyle söylüyordu:
“Beni Tanrı yargılayacak. Tanrı bana; ‘George git ve Irak’taki diktatörlüğü devir’ dedi. Ben de bu buyruğu yerine getirdim. Bu bana tanrının verdiği bir misyon.”
Bu sözler karşısında Tayyip ne diyordu:
“Tanrı ABD başkanını İsa Mesih’in yolundan ayırmasın.”
Başka;
“Kahraman evlatlarınızın ana vatana en az kayıpla dönmesi için dua ediyorum.”
Tayyip’in deyimi ile Kahraman (!) ABD’liler Irak’ta ne yapıyordu? Kimin anavatanına kimler dönecekti? ABD askeri kaybı neden Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını bu kadar ilgilendiriyordu?
Kim camileri bombalıyor, Kur’an-ı nişangâh olarak kullanıyor, bebek, kadın çoluk çocuk, yaşlı genç demeden milyonun üzerinde Iraklıyı katlediyor, kadınlara ve kızlara tecavüz ediyordu.
Öldürdükleri, tecavüz ettikleri Türkmenlerin sayısı on binlerle ifade ediliyordu.
Usame, çöreklendiği Afganistan’dan ABD’ye eylem yapıyor, karşılığında ABD olayla hiç ilgisi olmayan Irak’a saldırıyor, böylece Irak’ın zenginliklerinin büyük bir bölümü Ladin ve Bush ailesine akıyordu.
Peki, Tayyip başka ne diyor; “ben Müslümanım!”
Siz inandınız mı?
Ben inanıyorum da.
Ergün POYRAZ, 11 Şubat 2019