Yığınakta Yapılan Hata

Tartışma Alanı

Yığınakta Yapılan Hata

İletigönderen lozan 2005 » Çrş Oca 21, 2009 14:08

Yığınakta yapılan hata... Bu altın kural Türklerin askeri dehasının ürünüdür.
Batılılar bizim askeri üstünlüklerimize barbarlık diye dursunlar, bizim bu alanda yarattığımız yönetim birikimi tarihin her köşesinden fışkırır.
Savaşın, başka araçlar ile sürdürülen siyaset olduğunu biliyoruz. Bunu aklımızdan bir an bile çıkarmamız gerekir.
Devletlerin gücü orduların gücü ile belirleniyor. Bu gücü yönetenlerin siyasetin dışında olması gerektiğini söylememiz, sadece kendimizi kandırmamıza yarar.
Amerikan ordusunu siyasetin dışında sananlar veya öyle gösterenler ya çok saftır ya da haindir.
Silaha sahip olmadan yapılan siyaset, güçsüzün siyasetidir.
Batının devamlı Türk Ordusunu siyasetin dışında tutun demesi, aslında Türk Ordusunu Türkiye'yi savunmasın demesine benzemektedir.
Savaş gerçek bir siyasi araçtır. Batılılar bu amaçla ordularını sonuna kadar kullanırken, sıra bize geldi mi, ordunuzu siyasetin dışında tutun diyorlar.
Siyasetin dışındaki bir ordu, ancak başkasının siyasetine hizmet edecek araçtan başka bir şey değildir.
Bunu 12 Mart ve 12 Eylül'de gördük. Kendi siyasetine hizmet edemeyen orduların, başkalarının siyasetine hizmet etmek durumuna düştüklerini biliyoruz.
Orduların stratejisi milli devletin stratejisidir. İçerdeki strateji yani milli devletin stratejisi milli devleti var eden yolların stratejisidir.
Artık bir dönüm noktasına geldik.
Batıyla bütünleşmek, içerde ayrışmaktır, bölünmektir.
Ordumuz iç cephede M. Kemal devrimlerinin stratejisini savunurken, dış cephede NATO'nun ve Avrupa Birliğinin stratejisine bağlı kalıyor.
Başka bir değişle strateji bir süreçtir. Bir bütündür. Parçalanamaz.
Hem tehdit batıdan gelecek, hem de sen Batı ile beraber strateji yapacaksın. Kime karşı? Batının stratejisinde (siyasetinde) belirlediği düşmana karşı.
İşte yığınakta ki hata buradadır.
Batı Türk Ordusunu Türk halkına karşı kullanamadığı için Türk ordusuna saldırmaktadır. Yani kendi siyasi ve ekonomik amacı (stratejisi) doğrultusunda kullanmak istemektedir.
TSK'nin hatası, NATO ve AB'nin stratejilerine bağlı kalmasıdır.
Ergenekon Tertibinden de, başka siyasi etkilerden de kurtulmanın tek yolu NATO'dan çıkmaktır.
AB'yi medeniyet projesi sanmak, TSK'nin yapabileceği en son hatadır.
Çürüyen bir medeniyet ile karşı karşıyayız.
Batının medeniyeti Gazze'dir, Irak'tır, v.s.
İç bölünmeye karşı mücadele etmek Batı tarafından adeta yasaklanmaktadır. PKK ile mücadele eden generaller bir bir tutuklanmakta ve Ordunun eli kolu bağlanmaktadır.
Bir ordunun subayları kahrından ölüyorlarsa, durum çok vahim demektir.
20.1.2009, bulentesinoglu@gmail.com
Kullanıcı küçük betizi
lozan 2005
Üye
Üye
 
İletiler: 716
Kayıt: Cmt Kas 01, 2008 1:58

İletigönderen lozan 2005 » Çrş Oca 21, 2009 14:10

Üst üste mesaj göndermek kurallarımıza göre yasaktır.Her ne kadar yazılar son derece ilgimi çekse ve içeriklerini sonuna kadar paylaşsam da kurallar hepimiz için,sevdiklerimiz için de geçerlidir.Yazını aşağıya ayrıca tekrar yapıştırıyorum.Aynı yazıyı lütfen kendşi adına gönder ki benim gönderim şeklinde görünen yazıyı senden sonra silebileyim.Sevgiler.
Kullanıcı küçük betizi
lozan 2005
Üye
Üye
 
İletiler: 716
Kayıt: Cmt Kas 01, 2008 1:58

İletigönderen Çetin Taş » Çrş Oca 21, 2009 23:32

Türk Ordusu, Doğu Perinçek'in söylediği gibi, "her gün futbol topu gibi tekmeleniyor." Hem de resmi mevzilerden. Türk Silahlı Kuvvetleri Ergenekon İddianamesi'nde açıkça suç örgütü olarak gösteriliyor. Aydınlık'ın kapak haberinde, Türk Ordusu'na yöneltilen suçlamalar madde madde sıralanıyor. Görevdeki subaylar tutuklanıyor. Komutanlar gazete manşetlerinden, televizyonlardan hedef gösteriliyor: "Bir numara, iki numara, üç numara..."

ASLOLAN TÜRKİYE'YE VEFA
Ergenekon'un 10. dalgasında emekli generaller tutuklanmadı diye rahatlayanlarımız oldu. Ancak asıl mesele, Org. Tuncer Kılınç'ın, Org. Kemal Yavuz'un, Tümg. Erdal Şenel'in hapse düşmemesi değildir. Asıl mesele, Türkiye'ye, Kemalist Devrim güçlerine, Türk Ordusu'na karşı bu hayâsız saldırının nerede ve ne zaman durdurulacağıdır.

O nedenle günün görevi, emekli komutanlara vefanın çok ötesindedir. Emekli Jandarma Genel Komutanı'nı ve Emekli 1. Ordu Komutanı'nı cezaevinde ziyaret etmek veya polis nezaretinde götürülen Org. Kılınç'ın evinde komutan eşlerinin toplanması, belki vicdanları rahatlatabilir, ama durumu kurtarmaz.

Bugün arkadaşa vefadan çok daha önemli olan, Atatürk Devrimi'ne vefadır. Kaldı ki, tutuklanan albaylar, yarbaylar ve üsteğmenler de silah arkadaşıdır.

SAYGINLIK, SAVAŞ YETENEĞİ, MORAL GÜCÜ
Her komutanlığın öncelikli görevi, ordusunun saygınlığını korumak, savaş yeteneğini ve moral gücünü yüksek tutmaktır. Hapishane ziyaretleri bunları sağlamaya yetmez. Dahası Genelkurmay'ın emekli orgeneralleri tutuklanmaktan kurtarmak için girişimde bulunduğu söylentileri, Türk Ordusu'nun saygınlığını incitiyor.
Bizim tahminimiz, Org. İlker Başbuğ, Tayyip Erdoğan ile görüşmesinde, "Emekli orgeneralleri tutuklamayın" şeklinde bir ricada bulunmamıştır. Bulunsa çok yanlış olurdu.

Ne var ki, gazete köşelerinde bunlar yazılıyor ve kahvelerde bunlar konuşuluyor. Ana Muhalefet Partisi Başkanı Deniz Baykal da CHP Grup Konuşması'nda özetle "Genelkurmay Başkanı ağırlık koydu. Orgeneraller ve yüksek bürokratlar serbest bırakıldı. Demek ki dava, siyasi ve fiili durumlara göre yürütülüyor" diyerek bu kanıyı dile getirdi.

Gerçek sanırız öyle değil. Ancak kamuoyundaki genel kanı bu yöndedir. Bu kanı, Türk Ordusu'na, komutanların tutuklanmasından daha çok zarar veriyor. Çünkü Ordu, ricacı duruma düşüyor. Türkiye'nin karşılaştığı tehdit ile uğraşılan konu arasında bir denge kurulmadığı izlenimi doğuyor.

"ŞÜYUU VUKUUNDAN BETER"
Bu kanının oluşmasına, Org. Başbuğ'un Başbakan'la kapalı kapılar arkasındaki buluşması yol açmıştır. Org. Başbuğ, Kara Kuvvetleri Komutanı iken de Tayyip Erdoğan ile hiyerarşi içinde açıklanamayan bir görüşme yapmıştı. Bu görüşmeler, komutanlar açısından iyi niyetli olsa bile, AKP iktidarı tarafından Türk Ordusu'na karşı dedikodular imal etmede kullanıldı. Başbakan'ın Genelkurmay Başkanlarını şu veya bu yöntemle kontrol altına aldığı fısıltıları ile dalga dalga yayılıyor. "Şüyuu vukuundan beter" denen bir durum ortaya çıktı. Yani söylentisi gerçek olmasından daha tehlikeli...

KAMUOYU ÖNÜNDE HUKUKİ GİRİŞİM
Peki, ne yapmalı?

Türk Silahlı Kuvvetleri'ne karşı cepheden yürütülen bu tertibe, yasal yollardan kararlı bir girişimde bulunulması zorunludur.

Türk Milleti'nin ikinci bir ordusu olamayacağına göre, Ordu'nun yıpratılmasına karşı alınacak tavır, kamuoyundan destek görecektir.

Cumhuriyet tarihinin en büyük tehlikelerini göğüslediğimiz koşullarda Ordu'nun saygınlığının zayıflatılmasına büyük çoğunluk razı olmaz.

Türk Ordusu'nda yaratılan tahribatın zararları, önümüzdeki çetin koşullarda daha vahim boyutlarda görülecektir. Türkiye, kurumlarını Batı güdümlü iç kalkışma ve dış tehdit durumlarına göre düzenlemek zorundadır.

Türk Ordusu'na karşı, her türlü kanunu ve geleneği çiğneyerek, tertiplerle sürdürülen bu dizginsiz psikolojik savaşı yürütenleri şikâyet edecek bir irade mevcut değil midir?

İMZALI SUÇ
Bazı görevli ya da emekli komutanlar değil, Türk Ordusu, kurum olarak hedef alınıyor. 2455 sayfalık iddianame dört sözcükle özetleniyor: "Ergenekon demek TSK demektir."

Bu haince suçlama, dalga dalga vatan düzeyine ve bütün dünyaya yayılıyor.
Genelkurmay Adli Müşavirliği, bu İddianame'yi kuşkusuz incelemiştir. Genelkurmay Başkanı'na kuşkusuz rapor vermiştir. Aydınlık, bu sayısında İddianame'de sergilenen Ordu düşmanlığını madde madde özetliyor. Suçun failleri de bellidir. İddianame'nin her sayfasında imzaları var.

Türk Ordusu'nu aşağılamak ve yıpratmak suçtur. Suç belgelenmiştir.

Genelkurmay, Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmayı düşünmüyor mu? Ayrıca idari soruşturma süreçlerini harekete geçirecek şikâyet yolları da vardır. Bunların kullanılması müdahale değil haktır ve görevdir.

Genelkurmay Başkanlığı, hak ve yetkilerini kamuoyu önünde kullandığı zaman, Başbakan'la kapalı kapılar arkasında görüşmelerle ilgili gereksiz yorum ve söylentilerin de önü kesilmiş olur.

SİLAH BULUNDURMAK SUÇ DA TÜRK ORDUSU'NU YIPRATMAK SUÇ DEĞİL Mİ?
Kimse komuta kademesinden müdahalede bulunmasını istemiyor. Beklenen muhtıra verilmesi de değildir.

Türk Ordusu'nu yıpratma kampanyası, "suçlular ortaya çıksın sloganıyla yürütülüyor.

Evet, suçlular ortaya çıksın!

Türk Ordusu'na karşı yürütülen düşmanca faaliyetler ve tertipler de ortaya çıksın!
Silah bulundurmak, bomba gömmek suç da, Türk Ordusu'nu sürekli bombalamak suç değil mi? Ceza kanunlarında bu eylemlerin bir yeri yok mu?

Ancak düşman istihbarat servislerinin yapacağı boyutlardaki psikolojik savaşa karşı bir yasal girişim olmayacak mı?

Aslında silah, mühimmat gömen de, Türk Ordusu'nu yıpratan da aynı güçtür.

AMERİKA DEVLETİ YAPINCA YARGIYA MÜDAHALE OLMUYOR
Genelkurmay "yargıya müdahale etti denecek" çekingenliğiyle Türk Ordusu'na darbe üstüne darbe indirilmesine seyirci kalamaz.

Tayyip Erdoğan'ın savcılığında, Abdullah Gül'ün denetiminde sürdürülen sözüm ona "yargısal işlem"in içinde Amerikan Devleti boylu boyunca yer alıyor. ABD'nin gizlemeye gerek duymadığı eylemleri, "yargıya müdahale" olmuyor da, Türk Genelkurmayı'nın kurumunu savunması neden müdahale olsun?

Doğrusunu itiraf edelim: Türkiye'de inisiyatif ABD Ordusu'ndadır; Türk Ordusu'nda değil. Biz siperden kafamızı kaldıramıyoruz.

PSİKOLOJİK SAVAŞIN BOYUTLARINA BAKINIZ
Ergenekon İddianamesi'nin 653. sayfasında, Türkiye'nin Genelkurmay Başkanı'nın Kara Kuvvetleri Komutanı'na suikast düzenlediği yazıyor.

Aynı paragrafta Türkiye'nin iki Genelkurmay Başkanının 60 milyon dolar rüşvet alıp, paylaştıkları yalanı da yer alıyor.

Suçlanan Genelkurmay Başkanlarımız, Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu ve Org. Yaşar Büyükanıt Ergenekon davasının sanıkları değiller. Suçla veya suçlananlarla bir bağlantıları da yok. Ama resmi bir belge olan İddianame'ye bu iftiralar yazılmış. Açıktır ki kasıt var. Kasıt, bütün millete!

Türkiye'nin görevdeki Genelkurmay Başkanı, bu tür ihanet düzeyindeki iftiralara karşı bir dilekçe olsun veremez mi?

Eğer bu dilekçeyi vermiyorsa, başka yapılacak iş yok demektir. Çünkü kamuoyu önünde yapılmayan girişimler, Cumhuriyet düşmanlarının yalan-dolanına malzeme vermek ötesinde işlev görmüyor.

O zaman yapılacak en doğru şey sabırla beklemektir. "Bırak sarhoşu yıkılsın" sözü bu durumlar için söylenmiştir.


Not: Bu yazı lozan 2005 takma isimli arkadaşımız tarafından bizlerle paylaşılmıştır.
Kemalistim.Vatanımı her şeyden çok seviyorum.
Kullanıcı küçük betizi
Çetin Taş
Üye
Üye
 
İletiler: 2354
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 22:02


Şu dizine dön: Devlet ve Siyaset

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x