Yine Altın Kupa, Yine Kamuflaj…
Altın kupadan sakının:
Zehiri hiçbir zaman teneke kupa içinde sunmazlar.
Cenap Şahabettin
Öztin Akgüç Cumhuriyet gazetesindeki (25.05.2012) “Yeni Anayasa Senaryosu” başlıklı bir makalesinde şunları yazıyordu:
“Halk istiyor”, “ülkeye hizmet”, “insan hakları”, “halk iradesi” hatta “demokratikleşme” gibi cilalı sözcükler beni ürkütür. Bu tür sözcüklerin, kavramların ardına saklanan gizli niyetlerden kuşku duyarım. Ne gibi çıkarlar, gizli beklentiler alalanıyor, kamufle ediliyor diye düşünürüm. “Yeni anayasa, darbe anayasasına karşı sivil anayasa”, “TBMM’nin öncelikli görevi anayasa hazırlamak”, “Bireye, hak ve özgürlüklere öncelik verecek anayasa”, “İnsan onuruna yakışır anayasa” gibi sloganlar duydukça kaygım, kuşkum daha da artıyor. Anayasa değişikliğini ısrarla ortaya atanlara, destekçilerine, yandaş politikacı, yazar-çizer takımına, hatta akademik unvan taşıyan kişilere bakınca kuşkum giderek de derinleşiyor.
Bu satırlar bundan birkaç yıl önce yazdığım bir makaleyi hatırlattı bana.
“DEMOKRATİK AÇILIM”DAN “YENİ ANAYASA”YA
O makalede AKP iktidarının İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, TBMM’nde 10 Kasım 2009’da yaptığı PKK teröristlerinin otobüsler üzerinde zafer naraları atarak Habur’dan girişiyle sonuçlanan ”demokratik açılım” konuşmasındaki şu ifadelere dikkatini çekiyordum okurun:
- Değerli milletvekilleri, demokratik açılım konusunda neden genel görüşme istediğimizi açıklamak için söz almış bulunuyorum. Bu vesile ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü vefat gününde bir kez daha rahmet ve minnetle anıyorum.
- Temel hak ve özgürlükler alanının genişletilmesi, birlik ve dirliğimizin pekiştirilmesi amacıyla demokratik açılım çalışmalarını başlattık. Bu bir millî birlik ve kardeşlik projesidir.
- Demokratik açılımın hedefi, barış, karşılıklı hoşgörü çoğulcu ve özgürlükçü bir ortamdır.
- Meclisimiz toplumda oluşan bu karşılıklı anlayış ve şefkat dilinin gelişmesine öncülük yapmalıdır. Topluma birlik, kardeşlik ve şefkat duyguları yayılmalıdır. Milletin istediği, sevgi ve kardeşliğin teşvik edilmesidir. Artık daha fazla ana ve babanın yürekleri dağlanmasın istiyoruz.
- Kronikleşen terör, ekonomik, kurumsal veya siyasi rant devşirilen devasa bir sektör hâline gelmiştir. Demokratik açılım, sadece teröristle mücadeleyi değil, teröristi üreten ve onu sürekli hâle getiren bu çatışma lobisiyle de mücadeleyi esas alan bir süreçtir.
- Biz özellikle etnik milliyetçiliğe dayanan terörün çözümünde demokratikleşmenin önemli olduğunu düşünüyoruz.
Demokrasi, özgürlük ve güvenliğin birbirini gerektirdiği bir yönetim modelidir. Her şeyden önce demokratik açılım, büyük Türkiye'nin ayağındaki prangalardan kurtulmasını sağlayacaktır. Büyük Türkiye, büyük Türk milletinin her ferdinin daha müreffeh, daha eşit ve daha özgür olarak yaşadığı bir ülkedir.
- Demokratik açılım sürecinden beklediğimiz; birincisi terörün sonlandırılması, kincisi de demokrasimizin geliştirilerek standardının yükseltilmesidir.
- Dağdan inenlerin görüntüsünden mutlaka bir başarı hikâyesi çıkarılacaksa bu demokratik açılımın, Millî Birlik Projesi'nin ve milletimizin birlikte yaşama iradesinin başarısıdır. Demokratik açılımın diğer temel hedefi de demokratikleşmedir. Hedef, herkesin daha özgür, daha müreffeh bir Türkiye'de yaşamasını sağlamaktır.
Bakanın konuşmasındaki pıtrak gibi art arda gelen süslemeler, sanırım dikkatinizi çekti değerli okur: “Demokratik” açılım, temel hak ve özgürlükler, birlik ve dirliğimiz, millî birlik ve kardeşlik projesi, barış, karşılıklı hoşgörü, sevgi ve kardeşlik, ana baba yüreği, demokratikleşme, özgürlük ve güvenlik, büyük Türkiye, prangalardan kurtulma, daha özgür ve daha müreffeh bir Türkiye,…
Gerçekte netameli bir girişimi, önünü olabildiğince kapatıp gözlerden uzak tutma telaşı vardı bu satırlarda. Kimin gözlerinden? Hitap ettiği kimselerin, yurtseverlerin, özellikle halkın elbette!... Bu uygulama –Ö. Akgüç’ün de belirttiği gibi- siyaset sanatının asla vazgeçmediği bir stratejiydi: Kamuflaj!... Aslında doğada da vardır söz konusu strateji. Birçok canlı avını kamuflaja başvurarak yakalar, bu yoldan beslenip hayatını idame ettirir.
KAMUFLAJ STRATEJİSİ
Acaba kamuflaj nedir, çeşitleri nelerdir? Kısaca hatırlatmakta fayda görüyorum.
Kamuflaj politik bir hareket ve faaliyetin gerçek hedeflerini halkın daha çok hoşuna giden ve böylece kamuoyunun daha geniş desteğine mazhar olan sözde hedefler ve sözde sebepler ardına gizlemek demektir.
- Kamuflajın en sık rastlanan şekli bir toplumun değer sistemine göre açıklanması güç olan bir hedefi, açıklanması daha kolay olan başka bir hedefin ardına gizlemekten ibarettir. Özel teşebbüs yerine “hür teşebbüs”, “kârını artırma” yerine “ekmek kapısı açma” demek gibi.
- Değerlere hitap da başka bir kamuflaj aracıdır. Örneğin bir siyasal parti kendine özgü değerleri gizleyip millî değerler sistemine uygun görünmeye çalışabilir. Kendi hedeflerini toplumun bütün üyelerinin kabullendiği değerler ardında saklar. Örnek: Amerika nereye göz koymuşsa, nereyi sömürgeleştirip talan etmeye niyetlenmişse, planını “demokrasi” lafının arkasına gizleyerek gerçekleştiriyor.
- Bir kamuflaj türü de idealleştirmedir. Siyasette çok kullanılır. Bir parti, dışarıya gösterdiği tarafına, tıpkı reklamlarla şişirilen bir mal gibi, idealleştirilmiş bir görünüş kazandırabilir. İdealleştirme yurttaşları partiye çekmek, rakiple mücadele etmek için bir araçtır. Kendi içinde, değer sistemine uyum derecesi farklıdır. Halk yığınlarını çekmek için, büyük fikirleri kullanan liderlerin dış görünüşü ancak kısmen gerçektir. Türkiye’de bu tekniğin en çarpıcı örneklerinden biri, AB üyeliği hedefini haklı göstermek için yapılan propagandalardır. Aynı tekniğe özelleştirme politikasını, devleti küçültme hedefini halka güzel göstermek için de başvurulmuştu.
- Bir diğer kamuflaj tekniği de halk yığınlarını, çıkarlarının tehlikede olduğuna inandırmaktır. Oysa gerçekte tehlikede olan, küçük bir azınlığın özel çıkarlarıdır. Bu teknikte bir düşman (umacı) icat edilir ya da gerçekten var olan bir düşmanın önemi şişirilir. Gerçekte iktidardaki sınıfların çıkarlarını korumaya yönelik önlemler, “umacı”ya karşı alınmış gibi sunularak haklı gösterilir. Geçmişin “komünizm umacısı”, bugünün “Ergenekon”u buna iyi bir örnektir. TSK de “umacı” tekniğiyle yıpratılmaktadır.
DEĞERLERE HİTAP
Senin de fark edeceğin gibi değerli okur, gerek benim verdiğim örnekte, gerekse Sayın Akgüç’ün verdiği örnekte kullanılan araç, esas itibariyle aynı kamuflaj tekniğidir: Değerlere hitap!…
- “Demokratik Açılım” girişiminde AKP hükümeti bir takım yüksek değerler için yapıyormuş gibi gösterip Türkiye’nin bölünmesinin ilk adımlarını atıyordu.
- “Yeni anayasa” girişiminde ise, yine bir takım yüksek değerler için yapıyormuş gibi gösterip hem Türkiye’nin üniter yapısını çökertmenin, hem de tek bir şahsın nefsini tatmin etmenin önünü açıyorlar.
Sayın Ö. Akgüç’ün ifadesiyle: Amaç açık… Ulusal bağımsızlığı, onun simgesi Atatürk’ü, Cumhuriyetin kuruluş ilkelerini gölgelemek, ileride federal bir yapıya, belki de bölünmeye yol açabilecek adımları atmak, Sayın RTE’nin beklentilerine, yol haritasına uygun hukuki zemin hazırlamak, Sayın RTE’nin günümüzdeki tek adam konumunu, fiilî, de facto durumunu yasallaştırmak, fiili duruma yasal kılıf uydurmak... Tabii bu tür niyetler, bizim gibi bir ülkede dahi açıkça söylenemeyeceğinden, demokratikleşme, insan hakları, insan onuru, sivilleşme, darbeleri önleme gibi sözcüklerin, gerekçelerin ardına sığınarak, asıl amacı gerçekleştirmek, anayasa oyununun nedeni. Sürecin herhalde ileri bir aşamasına gelinmiş olacak ki Sayın RTE, “Başkanlık, yarı başkanlık tartışılsın” açılımını yaptı, direktifini verdi. Böylece bakla ağızdan çıkmış, takke düşmüş kel görünmüş, asıl niyet açıklanmış oldu.
SONUÇ
Görüyorsun değerli okur, siyasetçinin genellikle fikri başkadır zikri başkadır.
Halk ise çoğu konuda bilgisiz, olup bitenden habersiz…
Sosyal ahlak düşük, aydın görevini yapmıyor.
Kitleler hep aynı tekniklerle kolayca aldatılabiliyor.
Millî İrade kimin umurunda: ABD bir yana dünya bir yana… Tek bir şahıs ve takımı bir yana, 70 milyon bir yana…
Gök kubbe altında değişen bir şey yok.
Prof. Dr. Cihan DURA, 30 Mayıs 2012