
26 Mayıs 2008 tarihli Milliyet gazetesinde Taha Akyolun Şerif Mardin Ne Diyor başlıklı yazısı yayınlandı.
Taha Akyol daha söze başlarken "Şerif Mardin en büyük sosyal bilimcimizdir" diyerek onu bir dokunulmazlık zırhına sokarak olayı bağlıyor
Böylece, bilgilerimizden kuşkulanacağız. Demek ki adam doğru söylüyor... Demek ki bana yanlış öğretilmiş, diyeceğiz.
Onlar da köpeksiz köyde cirit atacaklar...
Taha Akyol bu işleri iyi bilir. Çok şey biliyormuş havasında yazılar yazar. İnceden inceden derinlere iner. Kafasındaki tutuculuğu size liberallik diye yutturur.
Sonuçta Şerif Mardine destek olması doğaldır.
Bozacının tanığı şıracı
Bilinen bir tavır olduğu için bu konuda yazmayı düşünmemiştim.
Aynı gece NTVde Ruşen Çakır Şerif Mardini konuk etti. Üstat bir koltuğa kaykılmış.
Ruşen çakır, üstadın karşısına sepet gibi dizdiği kişilere soru sorduruyor. Bazen açıklama ,sorma ya da düzeltme gereği duyuyor. İtiraz yok. Fikir tartışması yok. Sadece soru yöneltme ve verilecek yanıtı huşu içinde dinleme var
Adam zaten tescilli bir Kemalizm düşmanı
Türk-İslam sentezi ideologlarından. Said-i Nursiye Batı karşısında İslam modernleşmesinin bir öncüsü diyebilen, okula gitmek bir şey kazandırmadığından kuran kurslarına gidildiğini savunan, aydınların halka yaklaşmadıkları için üfürükçülere gidildiğini anlatan biri
İkide bir birbiriyle ilgisiz iki ideolojiyi (İslâmiyetle Kemalizmi) karşılaştırıp Said-i Nursi gibi hezeyan içine giren, her fırsatı Kemalizmi karalamak ve aşağılamak için kullanan biri
Ve Sabancı Üniversitesinde profesör
Gel de bu görüntüden Rahatsızlık duyma.
Gel de yazma
İşin özüne bakalım.
Şerif Mardin hiçbir zaman cumhuriyetçi olmadı.
Ortaöğretim dahil eğitimini ABD'de yaptı.
Osmanlı döneminde önemli görevler almış ve bir yanıyla kutsal görülmüş bir aileye mensuptur.
Bu aile Kemalizm'e karşıdır, Osmanlıcıdır.
Ailesinden ve karşıdevrimcilerden öğrendiklerini yazması bile ABD'de bilim adamı olmaya yeter de artar bile. Çünkü ABD bu konularda gerçek bilim adamı aramaz. Kullanacağı adamı arar. Şerif Mardin'den daha iyisini nerde bulacak?..
Adam tv'lerde, konferanslarda aklına geleni söylüyor. Söyledikleri yeni şeyler değil. Hep yinelediği, dönüp dolaşıp Kemalizm'e saldırdığı konular.
Bu fikirler kurtuluş savaşı yıllarından beri işbirlikçiler, bölücüler, dinciler, gözü Türkiyede olan yabancılarca söylenmektedir.
Aynı çevreler konuyu bir kez daha gündeme taşımaktadırlar.
Panel, konferans düzenleyicileri ve sözde gazeteciler de ne yapacaklarını iyi biliyorlar...
Hepsi ağzı açık ayran budalası gibi tam bir sessizlik içinde ve şeyhlerine itaat edermişçesine dinliyorlar. Karşı fikir yok. Sadece, "bu konuda şöyle diyorlar, siz biraz daha açar mısınız?" gibi yardımcı sorularla ona destek oluyorlar...
Peki, bu hazret ortaya attığı fikirlere ulaşmak için hangi sosyal araştırmaları yaptı?
Bu araştyırmaların niteliği nedir? Bu bilimsel (!) sonuçlara hangi verilerle ulaştı?..
O çalışmaların objektifliği bilim kurullarınca incelenip onaylandı mı?..
Kaldı ki; sosyal bilimlerde asla kesin konuşulmaz...
Ancak; "elimizdeki veriler bunlar işaret etmektedir" şeklinde yorumlar yapılabilir..
Elindeki araştırmalara dayanarak konuşsa, neyse diyeceğiz. Ama ne gezer?..
Şeyhim oturmuş postuna, fetva dikte ediyor...
Bu görüşlerin bilim çevrelerinde hiçbir itibar görmediğini, Türkiye Bilimler Akademisinin (TÜBA) Şerif Mardini akademiye kabul bile etmediğini anımsatalım..
Ama Taha Akyol yazdığı gazetede Şerif Mardini ululamakla kalmıyor, laikliği eleştiriyor, TÜBAyı eleştiriyor.
Bu durumda toplumbilimcilerimize görev düşüyor...
Türkiye ABD planları yönünde yeniden şekillendirilirken Kemalizmi, laikliği, cumhuriyeti savunmak boyunlarının borcudur.
Siyaset, bilim ve sanat insanlarının, aydınların bu kepazeliğe dur demeleri gerekiyor..
Şerif Mardin'in söylediklerinin hiçbir değeri olmadığını anlamak için toplumbilimci olmak gerekmiyor. Bir toplumbilimci din satıcıları gibi laikliğin tarif edilmesinden söz edebiliyorsa, onu konuşturanların amaçlarına hizmet ediyor demektir.
Türkiye'nin Batı'daki gibi din savaşları yapması ve ondan sonra kendine özgü bir laiklikte karar kılması mı isteniyor?..
Yoksa, "ılımlı islam" denilen bir şeriat yutturmacasına laiklik mi denecek?
Ayrıca, "laikliği konuşmaktan korkmayalım" demenin bir anlamı var mıdır?
Biz, zaten günün 24 saati din, laiklik, islam, başörtüsü konuşuyoruz..
Artık bu tartışmaları bitirip yapacaklarımıza baksak daha iyi olmaz mı?..
Tabi ki olmaz!..
Seyislerimiz kendi siyasetlerini ancak insanları anlamı olmayan konulara ve yararı olmayan alanlara yönlendirerek sürdürmektedirler.
Kendilerini siyasetçi ve devlet adamı olarak değil, at terbiyecisi sanmaktadırlar.
Halk kendisinin hayvan yerine konduğunu henüz bilmiyor.
Öğrendiği anda her gün yalan söyleyip övünerek karşısında arzı endam edenler kaçacak delik bulurlar mı dersiniz?...
