Yok Devenin Nalı!
Hayrete düșüldüğünde genel olarak nasıl ünleriz?
‘Yok devenin nalı’ diye değil mi?
Devenin nalı da olur mu demek isteriz kușkusuz. Devenin nalı olamayacağına göre anlatılan olay da gerçek dıșıdır, abartılıdır; inanılmayabilinir.
Kimi zaman da ‘Vay anasını!’ dedirten olaylarla karșlașırız.
Bu kez olay gerçektir ve olayın olağanüstülüğü vurur bizi.
Sözgelimi bir bașbakan herhangi bir yurttașa ‘ananı da al git!’ diyebilmiștir.
Diğer yurttașlar analarını alıp bașbakanlığı basamadıkları için, ‘vay anasını’ demekle yetinmektedirler. ‘Bașbakanlığı basmak’, demokrasi kültürüne sığmadığı için ‘vay anası’na sığdırılmaktadır.
Her ne kadar ‘bașbakanlığı basmak’ ‘devenin nalı’ gibi görünse de; askeri birliklerleri basmak, polis karakollarını basmak ya da köy ve kentleri basmak Türkiye’de olağan va sıradan olaylar durumuna gelmiș bulunmaktadır.
‘Vay anasını’ ki ‘vay anasını’..
Sanki o ‘askeri birlik’ ya da ‘polis karakolu’ bașbakanlıktan az önemli imiș gibi..
Sanki o bașbakan o muhtardan ‘zerre’ önde imiș gibi..
Vay anasını. Gerçekten vay anasını..
Bu tür bir ‘demokrasi kültürü’ ile ‘devlet olmak’ ve hele ‘ulusal devlet’ olmak șöyle dursun, ancak develere nal ya da olsa olsa ‘demokratik açılım’ yapılabilir. Dr Recep, ‘demokratik açılım’ bağlamında ‘anaları’ toplayıp onlara Diyabakır’daki ananın sözlerine kulak vermelerini istiyor.
CNN televizyonu da hemen Diyabakır’lı anayı canlı yayına bağlayıveriyor:
“Ana yüreği bu, diyor Diyabakır’lı ana, asker için de yanar gerilla için de..”
“Ben on yıldır Recep bey’e ulașmak istiyordum; kısmet bugüne imiș ve CNN aracılığı ile bu ‘iç savaș’ın durmasını diliyorum”.
Dr Recep’in Diyabakır’lı anasına bakın siz! Yașanılanın bir ‘iç savaș’ ve savașan tarafların da Türk Ordusu ile Gerillalar olduğunu söylüyor. Vay anasını..
Dr Recep de, dili varmadığı için, Ankara’da mı İstanbul’da mı ne topladığı analara Diyabarbakır’lı ananın sözlerine kulak vermelerini istiyor. Bunun bir ‘iç savaș’ olduğunu söylemek için, Diyabakır’lı ‘eksik eteğin’ arkasına sığınmak niye?
Hani bașka yerlerde esip gürleyen ‘civanım delikanlı’ nerede?
Mersinli köylüden İsrail hükûmetine değin herkese ‘posta koyan’..
‘Türkiye Büyük Millet Meclisi Bașkanı’nı ‘sen mi susturacaksın ben mi?’ diye azarlayan..
‘Türkiye Büyük Millet Meclisi’ üyelerini ‘pavyon fedaisi’ gibi çalıștıran..
İster asıp ister kesen..
Nerede șimdi?
Bu ülkede bir ‘iç savaș’ olduğunu yetmișikibuçuk milyon insan bildiği halde bunu dile getirmekten niçin korkmaktadır? Bula bula Diyarbakır’dan bir ‘eksik etek’in eteğine sığınmak niye? Biz bu iși ‘açacağız’, bu yola ‘bedenimizi de koyduk’ diyenlerin gerçek amacı, bu ülkeyi bölmek isteyenlerin ‘ekmeklerine yağ sürmek’ olmasın sakın.
Ve bunun için ‘iç savașı’ derinleștirmek.. Bu tür bir ‘iç savaș’ın devlet katında dile getirilmesi, uluslararası güçlere ‘davet’e yol açar mı açmaz mı?
Yok devenin nalı demeyin sakın.. Kandil’e Nato’yu ‘davet’ de geșigüzel söylenmiș bir söz değildir. ‘Bunlar’ bu ülke insanlarına daha çook ‘vay anasını’ dedirtecek sözler vermișlerdir.
Hele bir 12 Eylül gelsin bakalım.
12 Eylül’den önce develer nallanmazsa kușkusuz.
Habip Hamza Erdem