AKP iktidarının hiç de iyi niyetler beslemediği
üniversiteler, bugüne kadar yüz binlerce öğrenci
mezun etti.
Bunların içinde ünlü meslek sahipleri, bilim adamları, yazarlar, düşünürler, sanatçılar, politikacılar var.
Ülkenin dar olanaklarına rağmen Türk üniversitelerinin yetiştirdiği bu değerli insanlar arasında dünya çapında olanların sayısı da küçümsenmeyecek düzeydedir.
Şimdi bu insanlardan birinin ilginç öyküsünü anlatmak istiyorum.Bundan yıllarca önce sanayici
Şahap Kocatopçunun odasına bir genç girer.
Ellerini önünde birleştirmiş olan genç,
çok heyecanlıdır.
Kocatopçu gence bakar ve ne istediğini sorar. Genç titrek sesle şöyle der:
"Efendim, ben yoksul bir ailenin çocuğuyum. Babam beni büyük çabalarla okuttu. Liseyi birincilikle bitirdim. Çok iyi bir üniversiteyi kazandım. Ama babamın beni oraya gönderecek gücü yok."Şahap Bey,
"Size nasıl yardımcı olabilirim?" diye sorar.
* * *Genç şöyle der:
"Efendim ben vakfınıza
(Türk Eğitim Vakfı) burs için başvurdum. Ama bana sürenin dün dolduğunu söylediler. Burs alamazsam üniversiteye gidemeyeceğimi anlattım. Sizinle görüşmemi önerdiler."
Kocatopçu, karşısındaki tertemiz yüzlü, zeki ama yoksul olduğu anlaşılan gencin durumuna çok üzülür.
"Bak delikanlı" der,
"Buranın değişmez kuralları vardır. Bunları ben de bozamam. Ne yazık ki başvuru süresini kaçırmışsınız."Bir anda gencin yüzü allak bullak olur. Kocatopçu sözlerini sürdürür:
"Ama ben senin okuman için bir çare bulabilirim. Sana bir süre cebimden burs veririm. Burs alanlardan biri şartları yerine getirmezse boşta kalacak bursu da sana veririz."Genç büyük sevinçle Şahap Beye teşekkür eder.
Şahap Beyin sağladığı olanakla üniversiteye başlayan genç, bir süre sonra boşalan bir bursu almaya başlar.
Okuduğu Türkiyenin en gözde üniversitesini de büyük bir başarıyla bitirir. TEV bu parlak öğrenciye
yurtdışı bursu da verir.
Böylece genç öğrenci, yüksek lisansını Avrupanın ünlü bir üniversitesinde yine büyük bir başarıyla tamamlar ve koşarak ülkesine döner.
* * *
Bir gün Şahap Kocatopçunun odasının kapısına vurulur, içeri aynı genç girer.
Üzerinde güzel bir takım elbise, kravat vardır.
Elinde de ilk maaşıyla aldığı bir kutu çikolata..."Efendim, size teşekküre geldim. Biliyorum benim için yaptıklarınızı hiçbir zaman ödeyemem. Size daima borçlu kalacağım. Çok iyi bir iş buldum. Ülkeme yararlı olabilmek için çok çalışacağım. Sizin izinizden yürüyeceğim. Sizi hiçbir zaman mahcup etmeyeceğim."
Şahap Bey, genci karşısındaki koltuğa oturtur ve şöyle der:
"Senin ülkene büyük hizmetler yapacağına bütün kalbimle inanıyorum. Bundan en ufak bir kuşku duymuyorum. Şimdi şu kolundaki saati çıkar ve bana ver bakalım."Genç hiç düşünmeden kolundaki saatini çıkarıp verir.
Şahap Bey de kolundaki altın saati çıkarır ve gence uzatır:
"Sen geleceği çok parlak bir gençsin.
Bu saat sana yakışır. Senin saatini de ben takarım. Senin kolundaki saate herkes dikkat eder. Ama benimkine artık kimse aldırmaz."
Bu genç adam bugün temiz, dürüst, ilkeli ve çok ünlü bir yöneticidir.
Şahap Beye verdiği sözlerin tümünü tutmuş, onun gurur duyduğu bir insandır.
Tufan TÜRENÇ
tturenc@hurriyet.com.tr