Yüce Yaratıcı'nın "Kamil Millet Projesi"
Olan Türkler Kimdir?Hakikat Bilgisi / 21 Kasım 2010“Beni cümle yaratılanlar içinde insan, insanlar içinde Müslüman, milletler içinde Türk, Türkler içinde meslek-i resul saliki olmakla şereflendiren Allah’a hamd ederim” diyen, insan-ı kâmil, Hak aşığı ve şair
Zeynep Hanım (
Arıcan) hazretlerinin buyurduğu gibi, bizleri önce insan olmakla; Müslüman Türk milleti mensubu ve meslek-i resul irşadı/aydınlığı ile şereflendiren Allah’a hamd, resulü Muhammed (s.a.v) ve Ehl-i Beyti’ne selâm olsun.
Çok kimselerin bilip aşina olduğu gibi,
Türk, kelime anlamı açısından "
türemek/töremek" yani çoğalmak anlamını ifade eder; ki "
Trük"lük hakkında yapılan yorumların genelinde türemekten maksadın, Türk ırkının çoğalması olarak ifade edilir.
1980 li yıllara kadar Türklerin yerleşik düzende yaşamaları yaklaşık iki binyıl olarak kabul edilirdi; ki 1980'li yıllarda Moğolistan da yapılan kazılarda elde edilen
altın adam heykeli vb. bulgular, bu görüşü ve kabulü değiştirdi. Ve Türklerin beş binyıl önce yerleşik düzende yaşadıkları ispat olundu. Bu itibarla, Türk’lük beş binyıllık yerleşik düzen medeniyetini temsil eder.
Kur’an’da; “
Durumlarını/kıssalarını sana daha önce anlattığımız peygamberler gönderdik. Durumlarını/kıssalarını sana anlatmadığımız nice peygamberler de gönderdik…” (Nisa: 164) buyrulur. Bu ilâh-i beyandan açıkça anlaşıldığı gibi, yüce Allah’ın Kur’an'da isimlerini ifade etmediği ve insanlığa tebliğ için gönderdiği birçok peygamberler vardır ki, bazı rivayetlerde 124 bin peygamberin yeryüzüne geldiği ifade edilir.
Ki bu peygamberler, Hz. Âdem’den son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v) efendimize kadar, yeryüzündeki tüm kavimlere ve insanlığa gelerek onları aydınlatmışlardır.“
...Biz resul/elçi/peygamber göndermedikçe hiçbir topluluğu azaplandırmayız” (İsra: 15) ilâh-i beyanından da anlaşıldığı gibi Avustralya, Afrika, kuzey ve güney Amerika, Asya ve Avrupa kıtalarında ve yeryüzünün herhangi bir yerinde yaşayan kavim ve insanlığı imtihan için yaratan Allah, bu kavimlere onları uyaran peygamberler göndermiştir. Bunu ifadeyle Kur’an’da; “
Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın” (Fatır: 24) ve “
Her ümmetin bir Resulü/peygamberi vardır. Onların Resul’ü/peygamberi geldiği zaman aralarında adaletle hükmedilir...” (Yunus: 47) buyrulur.
Bu itibarla, yeryüzündeki tüm insanlığa peygamberler gönderen Allah’ın, Türk milletine peygamber göndermemesi imkân dışıdır. Hele hele beş binyıllık yerleşik düzenle yaşadığı ispat olunan Türk milletine bir değil, birçok; hem de Türkçe konuşan peygamberler gelmiştir. Bunu ifadeyle Yüce Allah; “
Biz her peygamberi, onlara açık-seçik anlatsınlar diye kendi milletinin diliyle gönderdik...” (İbrahim: 4) buyurur.
Ki birçok araştırmacılarında ifade ettiği gibi, Türklere gelen peygamberler arasında İbrahim (a.s.)'ın olduğu hemen, hemen kesindir. Ve Kur’andaki “
İbrahim babası Âzer’e şöyle demişti” (Enam: 74) ifadesinden açıkça anlaşıldığı gibi,
Resulullah efendimizin de atası/dedesi olan Hz. İbrahim’in, baba adının Âzer olduğu vahiyle sabittir. Ve Âzer, yüzde yüz Türkçe bir isimdir.
Bu itibarla, Türk milletinin beş binyıllık yerleşik düzen geçmişinde, Türk milletine gelerek Türkçe tebliğ yapan tüm peygamberlerin tamamı, yüce yaratıcının “
Şüphesiz Allah katında din İslâm’dır” (Ali İmran: 19) hükmü gereğince tevhid dini olan İslâm'ı tebliğ etmişlerdir. Ve bazı araştırmacıların da dediği gibi, bu peygamberlerin tebliğ ve irşadı neticesinde Türk milletinin örfü tevhit ile pekişmiş; Türk örfü hanifliği, yani tevhidi ifade eder olmuştur. Ki, biz bunların detaylarına girmeyeceğiz, fakat şunu ifade etmeden geçemem:
Türklerin mensubu olduğu Gök-tanrı inancının iyi araştırıldığında, hanif/tevhit imanından başka bir şey olmadığı görülür. Ve Gök-tanrı örfüne göre, tevhit/hanif inancına mensup olan bir kişinin, bu inancı başka birine inandırıp taşımasıyla ancak Türk olabileceği anlaşılır. Yani, Gök-tanrı örfüne göre Türk olmak, mensubu olduğu tevhit/hanif inancını bir başkasına aktarıp iman ettirmekle mümkündür. Ve bu şekilde hanif/tevhit inancına mensup olanların türemesi, çoğalması Türklüğü ve Türk milletini oluşturur. Bu sebepten, Türk kelimesinin ifade ettiği türemek çoğalmaktan maksat, ırk açısından çoğalıp türeme olmayıp, hanif/tevhit mümin’lerinin türeyip çoğalmasıdır.Bu itibarla, ahir zaman peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) zuhur ettiğinde Türkler, kendi tevhit/hanif inançlarıyla ayniyet ifade eden İslâm dinini, peygamber efendimizin sağlığında hemen kabul etmişler ve onun yanında yer almışlardır. Bu Türklerden birisi, İslâm’ın ilk şehit kadını olan
Hz. Sümeyye (r.a.) olup, Hz. Sümeyye’nin ailesi o zaman Mekke’de demircilik yapan bir Türk ailesidir. Yine hazreti peygamberi, amcası Ebu Talip aracılığı ile uyaran müşrikler Ebu Talip'e; “
Al 'Muhammedi'ni buradan Türklerin yanına git: Al 'Muhammedi'ni buradan Eftalitlerin yanına git” demişlerdir. Eftalitler, Türklük'e mensup
Akhunlar’dır ki, Hz. Resulullah ile onu himaye eden amcası Ebu Talip’e müşriklerin yaptığı bu sürgün, kovma uyarısı: “
Mekke’yi terk edin, hem dem olduğunuz Türklerin yanına gidin; Türklerle beraber yaşayın” demektir.
Hz. Hasan’ı zehirletmekle, Hz. Hüseyin’le beraber Ehl-i Beyt'i Kerbelâ’da şehit eden Emevi zalim ve zorbalarının sürüp göçe zorladığı Ehl-i Beyt, muhacir, ensar ve diğer sahabelere, o zaman çok güçlü devletlere sahip olan Türkler muhabbetle kucak açmış; onları bağrına basmıştır. Ehl-i Beyt'i ve sahabeleri işkence ederek şehit eden Emevi zorba devletini yine bir Türk olan "
Eba Müslim Horasani" yıkmış, İkinci Ömer olarak anılan Emevi emiri Ömer bin Abdülaziz’in kemiklerini ayırdıktan sonra,
Muaviye dâhil cümle Emevi emirinin kemiklerini toplatıp hepsini yakmıştır. Ve yaklaşık 90 yıl süren Emevi zulmüne son vermiştir.
Türkler her zaman, “
Allah katındaki din olan İslâm’ın” hizmetkârı ve fedaisi olmuştur. Türkler Kur’an'ı ve İslâm'ı hayat nizamı olarak milli kültür ve örfünde yaşayıp, gönülleri ahlâkı resul ile fethederek İslâm dinini arzın her köşesine taşıyıp yaymışlardır. Bazı araştırmacılar; “
Eğer Türkler İslâm’ın sancaktarı olmasaydı, İslâm dini Hicaz bölgesinde mahallî (dar sınırlar içinde) bir din olurdu” demişlerdir.
Sonuncusunu
İstiklâl Savaşı zaferiyle püskürttüğümüz
haçlı sefer ve istilâlarına karşı Türkler, asırlardır canlarıyla kanlarıyla mücadele edip Resulullah Efendimiz'in sancak-ı şerifini yaklaşık bin 350 yıldır gökyüzünde dalgalandırmaktadırlar.
Günümüzde de, tevhit dini olan İslâm için heyecanlanan bir kalp, Türk kalbidir. Bu itibarla, batıda bir insan İslâm dinine iman edip Müslüman oldu mu, "o kişi Türk oldu Türkleşti" denir. Bosna katliamında şehit olan Müslümanlar, haçlı zalimler tarafından “Türk ölüleri” olarak ifade edilmiştir ve halen de edilmektedir.
Bunun için bu gün, Muhammed isminin kısaltılmışı olan Mehmet denildiğinde dünyanın her tarafında Türk milleti; Mehmetçik (Muhammetçik) denildiğinde Türk askeri akla gelir ve hatırlanır. Çünkü asırlardır bünyesinde yetiştirdiği Mevlâna, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Niyazi Mısri, Pir Seyyid Muhammed Nur gibi, binlerce eren ve evliyanın;
meslek-i resul irşadıyla Türk milli kültür ve örfü şekillenmiştir.
Tevhit dini İslâm'ı milli kültür ve örfünde barındıran Türklük'ü Yüce Yaratıcı, "kâmil bir millet" olarak yaratmıştır.
Bunu ifadeyle, “
Ey iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse duysun: Allah onun yerine öyle bir kavim getirecek ki Allah onları sever, onlar Allah’ı severler; müminlere karşı boyunları aşağıda/bükük, kâfirlere karşı başları yukarıda/dik Allah yolunda mücahede ederler; dil uzatanın/kınayanın levminden/kınamasından korkmazlar, işte o Allah'ın fazlıdır. Onu dilediğine verir ve Allah vasidir, alimdir” (Maide: 54) buyrulur. Ki bu ayetin zahir anlamına göre, ayette ifade edilen topluluğun/kavmin, İslâm dinini arzın her tarafına taşıyarak evrensel din olmasına katkı sağlayan Türk milleti olduğu konusunda bir çok ilim erbabı ittifak etmiştir.
Günümüzde sinsice değerlendirilen her fırsatta vatanına, tarihine, iman ve irfanına; örf ve geleneklerine, gençliğine, aile yapısına, ekonomisine ve milli bütünlüğüne haçlılar ve haçlılarla işbirliği yapan yerli işbirlikçiler, ırkçı bölücüler tarafından zalimce pervasızca saldırılan... Gerek yazılı ve sözlü medya yoluyla her türlü psikolojik, kültürel ve toplumsal açıdan acımasızca ve patavatsızca yapılan taarruzlara muhatap olan Türklük ve Türk milleti, Yüce Yaratıcının "kâmil millet" projesidir.
Bu itibarla:
Bizi insan; insanlar içinde Mehmet/Muhammed ismi ile müsemma (isimlenen) olan Türk milletinin mensubu kılan Yüce Yaratıcı'ya, ne kadar şükretsek azdır.
Vesselâm.
Nejdet Şahin