Yuh Olsun Bize Yazıklar Olsun!
Dönme-devşirme, enderun iktidarında pekişen Osmanlı egemen sınıfı, kendisine yegâne rakip kabul ettiği için Türk soyunun evlatlarını sürekli olarak devlet idaresinin dışında tutmaya çalışmıştır. Devletin, aşiret kavgalarına sürüklenmesini önlemek için, padişahların da soyu-sopu meçhul, cinsi-cibilliyeti belirsiz, bu köle-gulam zümresini tercih etmeleri, Türk evladının ağır hakaretlere uğramasına bile sebep olmuştur.
Devleti kuran, imparatorluk hâline getiren ve ayakta tutan kudret, yani Türk Milleti, Devşirme Partisi’nin elemanlarından Koçi Bey’e göre “şehir oğlanı, çingene ve yankesicidir” Naima’ya göre “Nâdân Türk, idraksiz Türk, çirkin suratlı Türk, mel’un Türk’tür.” Devşirme Partisi’nin bu soysuz aydını Türk Milleti’ni çoban köpeğine bile benzetebilmiştir!
Devletin iç ve dış siyasetinin müzakere edilip, karara bağlandığı Divan-ı Hümâyun kâtipliğine kadar yükseldiğini bildiğimiz Kadimî’ye göre de “Türkün kanı helâldir! Türk adam değildir! Türk’le birlikte olunmamalı, elinden şeker bile alınmamalı, Türk’ün başı kesilmeli, kanı dökülmeli, fakat gam çekmemelidir!” Sicil-i Osmanî’den gerçek adının Hafız Hamdi Çelebi olduğunu öğrendiğimiz bu kanıbozuk, Hazret-i Peygamber’in “Türkleri katleyleyin” dediğine dair bir hadis bile uydurmuştur!
Bir kitap hacminde toplayabileceğimiz işte bütün bu hakaretlerin asırlarca devam etmesi sebebiyle Türk çocuğu öylesine sindirilmiştir ki, yakın zamana kadar “Türk müsün?” sorusuna “estağfurullah” cevabı verilmiştir.
Gazi Paşa’nın “Ne mutlu Türk’üm diyene, en büyük fahrim (yani en büyük iftiharım) Türk yaratılmaktır, bir Türk dünyaya bedeldir” gibi, Türk oğlunun zihninde şimşekler çaktıran vecizeleri sadece; devlet kuran dehanın hayatı boyunca mağlubedegeldiği devşirme, ihanet ve tasallutuna duyduğu tepkinin ifadesi değildir.
Öyle ise aynı zamanda neyin ifadesidir?
Artık Türk millî şuurunun uyanmasına duyulan sonsuz ihtiyaç ve büyük özlemin ifadesidir aynı zamanda!
Atatürk, bu şuuru uyandırmak için Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiyat Enstitüsü, Türk Dili Tetkik Cemiyeti, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti, Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi gibi son derece hayati kurumları faaliyete geçirerek, bence en büyük tasarısı olan milletleşme tasarısını uygulamaya başlamıştır.
Şayet bu proje, Gazi’nin kaybından sonra akâmete uğratılmasaydı, bugün ihtiyacımıza cevap veren bir Türk Sözlüğü’ne sahip olurduk biz.
Yazık ki değiliz!
Bir Türk Tarihi’ne de sahip değiliz.
Millî bir ansiklopediye de sahip değiliz.
Hepimizin evi, istilacıların gazeteler vasıtasıyla pazarladıkları Britannica gibi, Larousse gibi, Grolier gibi ansiklopedilerle dolu.
Bu ansiklopediler ilmî kabul edilmiyor.
Tamam. Edilmiyor da ilmî olarak kabul edilen İslam Ansiklopedisi de bize ait değil ki. Hollandalılara ait!
Bu ansiklopedilerde Türk yok! Türk Tarihi yok! Türk Kültürü, Türk Dili yok! Türkiye yok! Türk Coğrafyası yok!
Türk Tarihi, Türk Lügat ve millî kültürümüzün ansiklopedisi olmazsa Türk Milliyetçiliği olur mu?
Olmaz!
Olmuyor!
Bütün bunları, yarınki yazıya girizgâh olsun diye yazıyorum. Bizim için ne züldür, ne zillettir ki, kütüphânelerimizdeki kaynaklar bizans imparatorlarına övgüler dizdikleri hâlde Fatih Sultan Mehmet gibi eşsiz bir kahraman ve deha sahibi bir devlet adamına iftira üstüne iftira atıyorlar.
Yuh olsun bize. Yazıklar olsun!
(Yarın devam edeceğiz.)
Necdet SEVİNÇ, 16 Eylül 2004