YUMURTA KAPIDA: KOYUN CAN DERDİNDE, KASAP “MAL” DERDİNDE
Dr. Noyan UMRUK
90 yılda nice çabalarla oluşturduğumuz, ama şimdilerde çatırdamakta olan cumhuriyet, tüm kurumları ile hukuktan, uluslararası ilişkilere, ekonomik gidişattan, milli eğitime kadar hayâsız yolsuzluklarla iyice kirletilmiş bir bataklıkta debelenip duruyor.
Ülke bu ortamda seçimlere giderken, 24Nisana doğru, debelendiğimiz bataklığa bir tüy daha dikilmek üzere…
Ülkeyi yönetmek iddiasında olanlar “Çözüm Süreci”, “Yeni Osmanlı ve mezhep ayırımına dayalı dış politika” “Sıcak para, yolsuzluk, kent ve çevre yağmasına dayanan üretimsiz bir ekonomi” vb. çıkmaz sokaklarda dolaşırken birileri önemli ve somut şeyler yaptı, soykırım kara çalmalarına karşı…
DİPLOMATSIZ DİPLOMASİ
Evet, bu başarılı “diplomatsız diplomasinin” mimarları engin birikimleriyle bu mücadelede öncü rolü oynamış olan başta rahmetli Denktaş, Perinçek ve Alemdaroğlu, olmak üzere bir grup gönüllü… Hiçbir sonuç getirmeyen milyonlarca dolarlık lobi, tanıtma harcamalarına karşın, Ermeni sorununun asıl sorumlularının Kaçaznuni gibi Ermeni devlet adamlarının da vurguladığı üzere “Başımıza ne geldiyse emperyalistlerin emellerine hizmet etmekten geldiği…” erçeğini yüzlerine vuran bu zaferin mimarlarının ödülü maalesef Silivri oldu…
Evet, Atatürk devrimlerinin ve Cumhuriyetimizin hukuki temelini oluşturan Medeni Kanunu aldığımız İsviçre’den bahsediyoruz…
Batı dünyası için bir uygarlık, ifade özgürlüğü modeli olarak gösterilen İsviçre’nin parlamentosunun çıkardığı “Bu ülkede Ermenilere soykırım uygulanmamıştır denilemez” mealindeki yasadan bahsediyoruz…
Buna karşılık bir avuç aydının Lozan meydanlarında “Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır” çığlıklarından bahsediyoruz…
Yaşanan onulmaz acıların, zaten birçok cephede savaşmakta olan bir ülkenin vatan savunması ile emperyalizmin hizmetindekiler arasında bir mukatele, karşılıklı ve trajik bir kırım olduğundan bahsediyoruz…
Elden geldiğince eşkiyaya karşı korumalı bir tehcir(zorunlu göç ettirme) politikası izlendiğinden bahsediyoruz…
Yaşananların Nazilerin Yahudilere ya da Amerika’da Kızılderililere uygulanan soykırımla uzaktan yakından bir ilgisi olmadığını, ciddi arşiv araştırmaları ve bilimsel kaynakların böyle bir illiyet bağı kurulmasını mümkün kılmadığından bahsediyoruz…
Tarihi gerçeklerin ortaya çıkarılmasının parlamentoların değil, tarihçilerin işi olduğundan bahsediyoruz…
Bütün bunlara karşılık ifade özgürlüğünü kullanma ediminin İsviçre yerel mahkemesince cezalandırılmasından bahsediyoruz…
Ve yıllarca süren bir hukuk mücadelesinden sonra bu yüz karası kararın AHİM’ den geri dönüşünden* söz ediyoruz…
Ve sözde soykırım şamatasının yüzüncü yılında istihsal edilmiş bu kararın önemini idrak ediyoruz…
SONRA NE OLDU?
İsviçre 2014 Nisanında bu karara AİHM nezdinde itiraz etti. Peki, Türkiye’yi yönettikleri iddiasında olanlar aradan geçen iki senede neler yaptı?
*Mesela, dünyayı ayağa kaldırmaya çalışan diaspora şamatasına karşı bir strateji geliştirildi mi?
*Mesela, Ermeni soykırımını tartışmayı dahi suç sayan, parlamentolarında ülkemizi “soykırımcı” ilân eden 20 ülke ve 135 eyaletten kararlarını geri aldırma doğrultusunda bir çabaya girişildi mi?
*Mesela, bu amaçla, şu anda isimlerini hatırlayabildiğim Sn. B.Şimşir, T. Ataöv, Ş. Server Aya, M. Perinçek gibi bu konuda engin birikim sahibi bilim insanlarından bir BİLİM ve DANIŞMA KURULU oluşturulması düşünüldü mü?
* Mesela, bu kuruldan beslenecek, uluslararası deneyim ve ilişkileri güçlü gazetecilerden oluşacak, uluslararası platformda etkin olabilecek bir BASIN MERKEZİ oluşturmak hiç akla gelmedi mi?
* Mesela, devlet diplomasisi yanında kendi mütevazı imkânlarıyla uluslararası kamuoyunu ikna açısından etkin bir yöntem ve örnek oluşturan platformlarla temas kurmak, onlara sessiz ve sakin destekler sağlandı mı?
SONUÇ:
Maalesef… Çünki kasap “mal” derdinde… Türkiye ise dünya âlem önünde her alanda “Tığ-ı teber, şah-ı merdan”**; sayelerinde…
Bari rüştünü ispat etmeye çalışan yargı, sayın Perinçek’in yurtdışı yasağını kaldırsa da 28 Ocak’ta Strazburgta kendimizi savunabilsek…
* Konuya ivme kazandıran yolu Perinçek davası kararı açtı. Keza, Emine Çetin’in Paris’te açtığı davayı kazanması, bu nedenle ölümle tehdit edilmesi… Aynı şekilde Sırma Oran’ın seçilmiş olduğu halde, “Ermeni soykırımı” tezini kabul etmediği takdirde istifaya zorlanması, buna karşılık açtığı ilk davayı kaybetmesi, ancak Leylekyan’ın hakaretlerine karşı açtığı davayı kazanması ile süreç devam etmektedir.”
**Çok kötü, sersefil
AYDINLIK G;11.01.2015