Toplum bir akıl tutulmasına tutulmuş, dolu dizgin bir belirsizliğe gidiyor.
Cumhuriyet, bu topraklarda 100 yıl yaşatılamadı. El birliği ile yıkıldı.
Ancak bu coğrafyada yaşayanlar halen Cumhuriyet ile yönetildiklerini, dünyada bir güç olduğumuzu, ilerleyen zamanlarda her şeyin daha da güzel olacağını zannediyorlar.
Cumhuriyet kurulurken Lozan görüşmeleri esnasında İngiliz ve Amerikan temsilcileri bir akşam İnönü’yü otellerine davet ederler. İsmet paşa’ya; şimdilik bir zafer kazanmış hissediyorsunuz ancak ilerleyen süreçte bizim dediklerimiz ve isteklerimiz olacak demişlerdi. Evet; 100 yıl kimine göre çok uzun bir süre kimine göre ise kısa. Bu tamamen nereden ve nasıl baktığınıza bağlı.
Bu günlere birden bire gelmedik, toplum 12 Eylül sonrasında planlı ve sistematik bir şekilde hazırlandı. Önemli kurumlar bir bir yıkıldı ve etkisizleştirildi (örn. Sayıştay).
Ülkenin bel kemikleri özelleştirme adıyla sermayeye iki kuruşa peşkeş çekildi.
Kendine yeterli, kendini besleme kapasitesine sahip ülke; dışa bağımlı hale getirildi (samanı bile ithal eder duruma geldik). Ülke insanı düşünemez, sorgulayamaz, değerlendiremez duruma sokuldu.
Ülkeyi Araplaştıramadılar, Arapları ithal edip türlü ayrıcalıklar tanıyarak ülkeye doldurdular.
Gençlere bir gelecek bırakmadılar. Son 15 yılda ülke muazzam bir beyin göçü verdi ve halen de vermeye devam ediyor. Ülkenin padişahı giderlerse gitsinler dedi;
umudu biten. kalmayan insanlar da gitmeye başladı.
Bundan en çok emperyal ülkeler faydalandı ve faydalanmaya devam ediyor. Hızla yaşlanan Avrupa nitelikli ve dinamik iş gücüne kavuştu ve bu iş gücüne kapıları sonuna kadar açtı.
Lakin bizim ülkemize dolan niteliksiz Arap göçmenlere karşın; Avrupa nitelikli özelliklere sahip belirli bir kesimi dil şartı, meslek şartı ve yaş şartı koyarak aldılar.
Tüm bu olumsuzluklar olurken bu ülke dinamikleri ne yaptı, nasıl karşı koydu?
Havanda su dövdüler, kayıkçı kavgası yaptılar ve halen buna devam ediyorlar. İşçisinden köylüsüne akademisyeninden entellektüeline sağcısından solcusuna kadar herkes siyasal islamla kol kola girerek her şeyi yerle yeksan ettiler. Şu an bazı kesimler çoban ateşleri yakmaya çalışıyorlar ama nafile ve maalesef sayıları da çok az ve yetersiz, ayrıca yol çok uzun.
Osmanlı döneminde Türkiye kölelikten ve cehaletten Atatürk sayesinde kurtulmuş, Cumhuriyet ile dünyada saygın bir ülke konumuna erişmişti. Genç Türkiye tüm geri kalmış ve sömürge ülkelere bir örnek teşkil ettiği için, bu çok tehlikeli örnek bir an önce yok edilmeliydi. Atatürk’ün ölümünden sonra sonun başlangıç adımı, köy enstitülerini kapatarak atıldı.
Sonrasında her şey plana uygun olarak gelişti ve devam etti.
12 Eylül ile yeşil kuşağa yol verildi, bu bir deyişle toprak yolu 4 şeritli stabilize yola çevirdi. 2002’de islamcıların iktidarı ele geçirmeleri ile stabilize yol otobana dönüştü, her yaptıkları şeyde toplumun tepkisini ölçtüler tepki şiddetli ise hemen olayı uyumaya ve unutulmaya bıraktılar toplum üzerindeki algı operasyonları hiç durulmadı hız kesmedi. Yapılan her şeyi özgürlük ve demokrasi gereği olarak sundular, eğitimin canına okudukları için okuyan ve düşünen bir nesil kalmadı olamadı, görsel bir nesli inşa ettiler.
Aslında Orwell’in 1984 kitabı ülkede gerçeğe dönüştü. Toplumun gericiliğe ve fanatik islama çok ılımlı ve hoşgörü ile bakmasını sağladılar. İnsanların tek eğlenceleri artık televizyon olduğu için akşam 8’de başlayıp gece yarısı biten diziler ile hem beyin yıkadılar hem toplumu uyuşturdular ve uyuttular. Diziler danışıklı tepkiler ile bir anda fenomen olup insanları ekrana çiviledi ( Kızılcık Şerbeti, Kızıl Goncalar vb.).
Çünkü bu diziler diğerleri gibi uçuk kaçık diziler değildi gerçekci idi, oradaki tiplemeler belki komşunuz belki de akrabanız idi. Toplumdaki tanınmış idolleri bir şekilde senaryolar ayarlanarak bu dizilere misafir bölüm oyuncusu olarak soktular. Bu sayede toplumun fanatik islama karşı hoşgörülü olmasını sağladılar. Gerisi de zaten çorap söküğü gibi geldi. Müftülükler islami evlilik cüzdanı dağıtmaya, okullar imamları derslere sokmaya, göçmenler ise kardeşimiz olmaya başladılar.
Hiçbir şey birdenbire olmadı hepsi gözünüzün içine baka baka gerçekleşti. Ama hiçbiriniz tepki göstermedi. 29 Ekimler örselendi 23 Nisanlar,19 Mayıslar, 30 Ağustoslar alelade bir gün haline getirildi. Atatürk’e saldırmak ve değersizleştirmeye çalışmak moda oldu, bunu yapanlar çeşitli şekillerde taltif edildi.
Toplumun hesapta aklı selim insanları, öncü güçleri farklı şekillerde oyalandı.
Biraz güçlenen varlık göstermeye başlayan; parçalandı, bölündü ve etkisizleştirildi.
İşin en komik tarafı da insanlar verdikleri oylar ile bir şeyleri değiştirebilecekleri kanısına kapıldılar. Böyle olmayınca da Demokrasi gereği dediler, sineye çektiler.
Halbuki demokrasiyi içselleştirememiş, Atatürk devrimlerini özümseyememiş bir toplum tüm kazanımlarını birer birer geri veriyordu. 5 neslini kaybeden ülke, en ışıltılı ve parlak beyinlerini yurtdışına kaptırıyordu. Ülke nasıl olacak da kurtulabilecek diye kimse kafa yormuyordu. Herkes günü kurtarıyor kendi çıkarına bakıyordu.
Ülke birleşmiş milletler kampına dönmüş, bazı illerde nüfus popülasyonu göçmenler lehine değişmiş, ülkedeki şovenist partiler güçlenmeye ve söz sahibi olmaya başlamış, Arapça ikinci dil olmuş, özel bir üniversitenin düzenlediği Türk Arap kongresinde (Aydın Üni.) okul sahibi konuşmasını Arapça yapıp öğrencilerin salonu terk etmeleri engellenmiş, ülkenin tüm komşularında savaş, iç çatışmalar ve sıkıntılar var ama siz hiçbir şey yokmuş gibi yaşamaya devam ediyorsanız.
Ne gam.
Peki sizin keyfiniz yerinde, işiniz tıkırında mi?
Zafer ATUN
05 Mart 2024
zaferatun.wordpress.com