ȪZ ve BİÇİM
Bugūn elimizde hala būtūncūl bir ‘Devlet Kuramı’ olmadığını yazmıștım.
Kușkusuz bir ‘akademik tartıșma’ olsun diye değil, ama içinde bulunduğumuz ‘konjonktūrde’ kendi ‘Devlet’imizi anlayabilmemize yararı olsun diye idi.
Ve hatta “konuya Tayyip Erdoğan’ı yıkma mevzisinden bakmak” için de gereklidir diye dūșūnūlebilir.
Ne denli yinelenirse o denli yararlı olur diye bir kez daha anımsatalım:
Tūrkiye’de en çok gönderme yapılan siyaset bilimci Maurice Duverger, “Marksistler tarafından betimlenen bϋyϋk Devlet tipleri, diyor, köleci Devlet, feodal Devlet, burjuva Devleti ve sosyalist Devlet ile bϋyϋk ϋretim sistemleri arasındaki ilişkiler bϋtϋnselliği içinde doğrudur. Fakat bu Devlet tipleri politika bilimi açısından iyi tanımlanmamışlardır. 1933 Almanya’sındaki ϋretim sistemi zamanın Bϋyϋk Britanya’sından çok farklıydı diyebilir miyiz? Kuşkusuz, Alman faşizmi –tϋm diğer faşizmler gibi- ekonomik etmenlere bağlıdır; ancak burada ϋretim sisteminin payının kϋçϋmsendiğini görϋyoruz”. Sociologie Politique, PUF, 1966
Bir bașka Fransız sosyolog ise Duverger’yi eleștirirken șöyle yazacaktır:
“Marksizm için Devlet ‘bir sınıfın diğreri ϋzerindeki egemenlik aracı’ (Lenin) olup, ilgili sınıfların belli bir zamandaki ilişkilerine denk dϋşen biçimleri yansıtır. Kuşkusuz 1933 Almanya’sı ile Bϋyϋk Britanya’sı kapitalist ϋretim biçimine sahiptirler. Fakat Alman burjuvazisinin politik krizi onu faşist Devlet’e başvurmak zorunda bıraktığı zaman, İngiliz burjuvazisi sınıf egemenliğini parlamenter rejim aracılığı ile sϋrdϋrebiliyordu “. Pierre Fougeyrollas, Science Sociales et Marxisme, Payot, Paris, 1979, ss.83-84
Demek ki önce Devlet’in sınıfsal içeriğine bakılacak. Sonra tarihsel olarak, aynı tip devletin, belli bir zaman diliminde, ilgili toplumun varolan gerçek (effectif) sınıf ilişkilerine göre aldığı biçim (forme) incelenebilecektir.
“Marx, Engels ve Lenin’de Devlet her zaman bir sınıfın diğeri ϋzerindeki egemenlik aracıdır. Ve bu egemenlik (domination) hangi biçimi (forme) alırsa alsın içerikleri değişmez. Marx ve Engels zamanındaki Birleşik Krallığın parlamenter monarşisi, Fransa’nın bonapartist Devlet’i ile İsviçre’nin federal cumhuriyeti burjuva sınıfının ya da Kapitalist Devlet’in ϋç değişik Devlet formunu oluşturdukları halde, içerik olarak aynı idiler “ diye devam etmektedir Pierre Fougeyrollas, aynı yerde.
Tūrkiye’de bugūn ‘Devlet’in ‘özū’ ile ilgili bir tartıșma ‘akademik’ olacağı için, köșe yazılarında ele alınmayabilir.
Ancak ‘biçim’i de tartıșılmayacaksa daha neyi tartıșılacak?
12 Eylūl ile birlikte, Tūrkiye Cumhuriyeti Devleti ve özellikle de Turgut Ȫzal’ın deyimiyle bir ‘transformasyon’a tabi tutulmadı mı?
Bir ‘form’ yani ‘biçim’ değișikliğine...
Bu biçim değiștirme giderek ‘biçimsizleștirilmeye’ vardı da denilebilir.
Șortla askerî birlik denetimi akla ilk gelenlerden olsun.
Sonra Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller gibi, devlet geleneğinden yoksun kișilerden ‘bașbakan’lar tanıdık.
Recep Tayyip Erdoğan ise ‘Tūrkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en ‘biçimsiz’ bașbakanı olmuștur.
Dr Recep’in Ekonomi Bakanı’nın makam odasını ‘ișadamları’na ‘tahsis’ etmesi de Meclis kūrsūsūnden övūnçle anlatılmadı mı?
Bu ‘biçimsizleșme sūreci’, yerine göre ‘demokratik gelișme’ yerine göre de ‘Statu quo’yu yıkmak olarak sunuldu.
‘Statu quo’yu savunmak da neredeyse ilericilere kaldı.
Konu ‘form’ değișikliğinden çok ‘sistem’ değișikliği olunca; ‘sistem’e doğrudan karșı çıkmak gibi bir kolaycılık yerine, biçim, öz ve ișlevler ayrı ayrı ele alıp herbiri için ayrı bir ‘strateji’ geliștirmek akla en uygun olanıdır.
Devrimci mūcadelede buna ‘mevzilenmek’ denilebilir.
‘Erdoğan’ı yıkma mevzisi’ bu bağlamda anlamlıdır.
Ancak bu ‘Erdoğansız’ bir AKP’ye razı olmak anlamına gelmemelidir.
Çūnkū ‘būrokrasi’ de, Erdoğan liderliğindeki AKP tarafından bir ‘mafyatik yapı’ya dönūștūrūlmūș değil midir?
Maurice Duverger’nin yanlıș bir deyimle ‘ūretim sistemi’ diye yazdığı ‘ūretim biçimi’ ile ‘Devlet’ arasındaki ilișkiler ise devletin ‘özū’ bağlamında ele alınmak durumundadır.
Bir bakıma ‘devlet’in ‘özū’ ‘ūretim ilișkileri’ne bakılmaksızın anlașılamaz.
Sosyalist Devlet, Devlet Kapitalizmi, Tekelci Devlet kavramları bunlardan birkaçı olarak sayılabilir.
Gönūl isterdi ki, ‘Fașist Devlet’ de salt ‘kuramsal tartıșmalar’ dūzeyinde kalsın.
Oysa bugūn, Tūrkiye’de 12 Eylūl ile birlikte bașlatılan ‘transformasyon’un artık ‘tıkandığı’, ancak önlem alınmazsa ‘metamorfoz’a uğrayacağı da bir ‘gerçeklik’ olarak karșımızda durmaktadır.
Habip Hamza Erdem