ȪZELLİK ve ȪZERKLİK
En çok yakındığımız sorunlarımızdan biri de ortak bir ‘dil’ ūzerinde anlașamıyor olușumuzdur.
Kimi zaman ‘kavram kargașası’ deyip geçeriz.
Oysa bu ‘kavram kargașası’ gelip toplumsal bir ‘karagașa’nın temelini de olușturabilir.
‘Dil’, aynı zamanda ‘gönūl’ demek de değil midir?
Ȫzde, bir ‘gönūl birliği’ var mıdır yok mudur ?
Yoksa ortak bir ‘dil’ ūzerinde uzlașma arayıșı, bir ‘gönūl birliği’ arayıșı sorunu mudur ?
Șu ‘özerklik’ kavramına bakalım.
Ȫzerklik derken, Batı dillerindeki karșılığı ‘autodetermination’ olan bir kavramdan mı sözedilmektedir; yoksa ‘selfdetermination’dan mı, ‘autoadminastration’dan mı, ‘autonomie’den mi ya da ‘décentralisation’dan mı sözedilmektedir?
Bir an için, bunlardan hiçbirinden değil ama, ‘bize özgū’ bir ‘özerklik’ten sözdedildiğini varsayalım.
Hem de yukarıda sayılan kavramların bir harmanından tūretilmiș olsun.
Bir ‘mūzakere sūreciyle’, ‘altın tabakta’ sunulacak olan.
Tūrkiye Kūrtleri ‘altın tabak’lara layık değil midir?
Layıktır.
Tūm dūnya halkları gibi Tūrkler de Kūrtler de ‘altın tabak’lara layıktırlar.
Șu koșulla ki, geçimlerini sağlamak için kendilerine verilen ‘altın tabak’ları satıp borçlarını ödemek zorunda kalmayacak olalar..
Ya da ‘altın’ benim neyime deyip, o altın tabakları bakırcılar çarșısında ‘bakır tas’larla değiștirmek zorunda kalmayalar.
Ȫzerklik, ister autodeterminasyon, ister selfdetermineyșın, ister yerinden yönetim, isterse yerel yönetimlerin özerkleștirilmesi olsun bir ‘altın ilke’dir.
İdéal olandır.
Ancak emperyalizm çağında, dūnyanın bugūnkū ‘konjonktūr’ūnde ve özellikle de Orta-Doğu’nun bugūnkū ‘karmașası’nda, özerklik ideali, altın tabağı da denilebilir; ister mūzakere, ister mūsadere ile elde edilsin, götūrūlūp bakırcılar çașısında satılmak zorunda kalınacaktır.
Bakırcılar çarșısında satılacak olan bir ‘altın tabak’!
Üstelik alıcısı da belli olan.
Ve hatta o alıcılar, bu ‘ideal’i bahane ederek Tūrkiye’yi borçlandırdılar.
O kadar ‘vakıf’ ve ‘fon’, o kadar ‘yardım’ ve ‘destek’ hep o ‘ideal’ uğruna idi.
Bir ‘yatırım’.
Tūrkiye’deki bir ‘özerklik’ için, Kūrt halkına bir ‘altın tabak’ da denilebilir, AB ve ABD emperyalizminin yatırım yapması bașka tūrlū anlașılamaz.
Emperyalizm, okullarda, ūniversitelerde, ‘dūșūnce kulūpleri’nde, vakıf ve fonlarında bu tūr ‘ideal’leri savunanları destekler, basın ve yayımda, gazete ve televizyonlarda onları besler.
Bir ‘besleme takımı’ yaratır.
Tūrkiye’de özerkliği savunan her akademisyen, gazeteci ve politikacının elinde kesinlikle emperyalizmin verdiği bir ‘altın tabak’ bulunmaktadır.
Bunlarla kuramsal dūzeyde tartıșmak ya da ‘kavram kargașası’nı gidermeye çalıșmak…
Kesinlikle boș bir çabadır.
Bunların ‘gönūlleri’ çalınmıștır.
Ellerinde bir ‘altın tabak’ !
Beyinleri yıkanmıștır.
‘Dil’leri çatal..
Habip Hamza Erdem