ZERRE-İ MİSKAL
Bir reklam var : uçakta iki yolcudan biri, ben ona kredi veriyorum buna kredi veriyorum diye yanındaki yolcuya hava atıyor.
Daha ağırbașlı olanı da dönüp; sen uçak biletine kredi veriyorsun; ben de bu uçağın yapımına, hava alanlarının inșaatına kredi veriyorum diyor.
Kimmiș diye bekliyorsunuz ve T.C. Ziraat Bankası yöneticisi olduğunu öğreniyorsunuz.
Adam ‘aklınca’ övünüyor.
Hem bankasıyla övünüyor ve hem de Türkiye’nin ‘Neredeeen nereye’ geldiğiyle övünüyor.
Ben de, sığınmacılarıyla seksen milyonluk Türkiye’de, bunun övünülecek bir yanının olmadığını anlatabilecek seksen kiși çıkar mı diye bekliyorum.
Șöyle sorarak bașlanabilir: Sen Cumhuriyetin Ziraat Bankası isen; uçak fabrikaları, hava alanlarıyla ișin ne? Sana mı kaldı?
Efendim ben köylüye de kredi veririm uçak fabrikasına da diyemezsin.
Niye dememen gerektiğini ABD Bașkanı Roosvelt daha 1933 yılında söylüyordu: Glass-Steagall Act yasasıyla, bankalar, ‘mevduat’ ișlemleri ile ‘finans’ (spekülasyon) ișlemlerini yapanlar diye birbirlerinden kesinlikle ayrılacaktı.
Sen Ziraat Bankası isen, üretimden kopuk ‘paradan para kazanma’ yoluna girmeyeceksin demekti.
Bu paradan para kazanma ‘bulașıcı’ bir hastalıktı.
Sen farkında olmadan ABD’deki bir bankanın hatasının cezasını çekebilirdin.
Nitekim Fransız Ziraat Bankası, suçsuz yere ve üstelik ayırdında olmadan, ABD’deki 2007’de krizinde 250 milyon Euro’luk bir darbe almıștı.
Bir ‘çerez’ parası denilebilir.
Ama dünya ‘finans sistemi’nin nasıl bulașıcı bir ‘hastalık’ tașıdığına bir örnekti.
Efendim biz ‘otuzları’ çoktan aștık diyorsanız, o zaman da 2010’ların Obama’sına bakacaksınız.
2010 mart ayında, Foreign Account Tax Compliance Acte (FATCA) yasasıyla Obama, herhangi bir Amerikan vatandașının, dünyanın neresinde olursa olsun yaptığı parasal ișlemi Amerikan devletine bildirmek zorunluluğu getiriyordu.
Yasanın uygulanma tarihi de 2014’te bașlayacaktı.
Böylece İsviçre Bankaları bile ‘ticari sır’ anlayıșını ABD için ‘gevșetmek’ zorunda kalıyordu.
Konuyu somutlaștırmak için biraz uzattığımı sanıyorum.
Ayrıntılar için, benim ‘Bunalımlar’ üzerine yazdıklarıma ve özellikle de ‘Yirminci Yüzyıla Kușbakıșı’ bașlıklı yazıma yeniden bakılabilir (*).
Çünkü bir ‘bunalım süreci’ içinde bulunmaktayız ve sorumluların bașında da ‘finans sistemi’ gelmektedir.
Ancak ‘otuzların’, ‘yetmișlerin’ tarihte kaldığını düșünecek olursanız, bu kez ‘ikibinsekizleri’ anlayamama durumunda kalabilirsiniz.
Siz Ziraat Bankası’nın havaalanlarına kredi vermesiyle övünüyorsanız, yarın ‘kuru ekmeğe’ muhtaç olacağınızı kestiremiyorsunuz demektir.
Ve çok daha somutunu söyleyebilirim:
Sizin ‘Suriye sınırındaki koridorunuz’, ‘Akçakale’ye düșen top merminiz’, ve ‘Kobani’deki kantonunuz’ bu Ziraat Bankası’nın hava alanı kredilerinin sonucudur.
Yapacağınız ilk iș de, gak-guk diliyle Foreign Account Tax Compliance Acte’tır.
Kimin nerede, ne kadar ve niçin o kadar parası var?
Ne ilgisi mi var?
Eğer bunlar arasındaki ilișkiyi kuramıyor iseniz, ne strateji üretebilirsiniz ne de taktik koyabilirsiniz.
Gerisi ‘reklamlar’a girer.
Emperyalizmin E’si ya da Ziraat’ın Z’si..
O arada, ABD Dıș İșleri Bakanlığı sözcüsünün dedikleriyle Kandil’deki çobanın dedikleri de olsa olsa kesik dalga paraziti olabilir.
Zerre-i miskal da denilebilir.
Habip Hamza Erdem
(*) Habip Hamza Erdem, ‘Yirminci Yüzyıla Kușbakıșı ve Büyük Bunalımlar’, Örütbağ, 17 Ağustos 2013