Ziya Gökalp'e göre Vahdettin Kara Sultan
“Güneş bulutlar altına girebilir, ancak hakikat güneşi uzun müddet bulut altında kalamaz.” (Ziya Gökalp, 16 Ekim 1919 tarihli mektup)
Yıllardır söylüyorum: Yeni Türkiye'ye “yeni bir tarih” yazıyorlar. Bunun için Milli Mücadele'yi ve Cumhuriyet devrimlerini olabildiğince çarpıtıyorlar; Cumhuriyetin kurucusu Atatürk'ü silmek isteyenler, son dönem Osmanlı padişahlarından II. Abdülhamit'i ve Vahdettin'i parlatmaya çalışıyorlar. “Resmi tarih yalan söylüyor!” diyerek “kendi uyduruk resmi tarihlerini” dayatıyorlar. II. Abdülhamit'in “hiç toprak kaybetmeyen bir siyasi deha” olduğunu, Vahdettin'in de “hain olmadığını; sonradan Kemalistler tarafından hain ilan edildiğini” iddia ediyorlar. II. Abdülhamit'i ve Vahdettin'i eleştiren bizlere ise ateş püskürüyorlar.
Bugün ben susacağım! Bugün, Abdülhamitçilere ve Vahdettincilere bir şiiriyle Ziya Gökalp cevap verecek!
ZİYA GÖKALP
Fransız Devrimi'yle başlayan “uluslaşma” çağında, Osmanlı'da “Türkçülüğe” vurgu yapan aydınların başında geliyordu Ziya Gökalp…
19. yüzyılda imparatorlukların yıkılıp “milli devletlerin” kurulduğunu gören Ziya Gökalp, saltanatı eleştirmeye “milli egemenliğe” vurgu yapmaya başladı. Daha 1891'de, II. Abdülhamit döneminde, çok gençken yazdığı bir manzumede “Ey sultan! Sen çekil hükümran biziz!” demiş, 1894'te ise “Padişahım çok yaşa!” yerine “Millet çok yaşa!” diye bağıranlar arasında yer almıştı.
Türkçülüğün fikir babalarından Ziya Gökalp, İttihat ve Terakki içinde yer aldı. 1913'te İstanbul Darülfünunu'nda dersler vermeye başladı. Türk Yurdu dergisinde çıkan “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” yazısıyla şöhreti arttı. Türklerin çok köklü bir tarihe, dile ve kültüre sahip eski bir millet olduğunu anlattı. “Türkçülüğün Esasları”nı yazdı. Fransız Sosyolog E. Durkheim'den fazlaca etkilendi. Türkiye'de sosyolojinin kurucuları arasında yer aldı.
Atatürk, “laik bir ulus devlet” kurarken Ziya Gökalp'in pek çok düşüncesinden yararlandı.
Ziya Gökalp'in Limni, Mondros, Malta mektupları
Ziya Gökalp, Milli Mücadele sırasında, 1919 sonlarında İstanbul'da İngilizlerce tutuklanıp Malta'ya sürgün edildi.
Malta sürgünleri İngilizlere yalvarıp yakaran mektuplar yazıyordu. Malta sürgünü Ziya Gökalp ise İngilizlere değil, sadece ailesine mektuplar yazdı.
Gökalp, Limni, Mondros ve Malta mektuplarında hep millete olan inancını dile getirdi. Örneğin, 18 Ağustos 1919 tarihli mektubunda, “Harici ahvalin hiçbirisi onu milli ümitten mahrum edemez” diye yazdı. 29 Eylül 1919 tarihli mektubunda, “Dünyada vatan sevgisinden sonra en tatlı duygu yuva sevgisi imiş” diye yazdı. 16 Ekim 1919 tarihli mektubunda “Güneş bulutlar altına girebilir, ancak hakikat güneşi uzun müddet bulut altında kalamaz” diye yazdı. Aynı mektuba “Yüce Tanrım, senden iki ricam var: Yurdum mesut olsun, yuvam bahtiyar” diye bir cümle ekledi. 14 Haziran 1920 tarihli mektubunda “Bir zaman gelecek ki bütün insanlar, bütün milletler hür olacak” diye yazdı. (Bilal Şimşir, Malta Sürgünleri, 6. bas, Ankara, 2012, s. 386-406)
Ziya Gökalp, Malta'da Türk milletinin idam fermanı Sevr Antlaşması hakkındaki haberleri aldı. Osmanlı saray hükümetinin Sevr'i kabul edeceğini öğrendiğinde çok üzüldü. Kaleme sarıldı. 5 Ağustos 1920'de şöyle bir mektup yazdı:
“İnsanları ahlaken yükseltecek zamanlar büyük felaket zamanlarıdır. Mefkure, böyle zamanlarda doğar ve kuvvetlenir. Akıl, böyle zamanlarda vehimleri kovar, irade böyle zamanlarda sinirlere, heyecanlara, ihtiraslara hakim olur. Bu zamanlar insanları ya ‘sefil' yahut ‘kahraman' yapar. Mefkuresiz, akılsız, iradesiz olanlar ‘sefil' olur. Vicdanına, mefkuresine kıymet veren, aklına ve iradesine tabi olanlar ise ‘kahraman' olur. Tarih daima bu gibi zamanları hikaye etmekten hoşlanır. (…) En fena ihanetler bu zamanlarda yapıldığı gibi, en yüksek fedakarlıklar da bu devrilerde görülür. İşte biz bugün böyle bir devre içinde yaşıyoruz.” (Şimşir, s. 408,409)
Paris Barış Konferansı'nda kararlaştırılan Sevr Antlaşması; Osmanlı Saltanat Şurası'nda kabul edildi. Padişah Vahdettin'in görevlendirdiği üç kişilik heyet 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşması'nı imzaladı. Bunun üzerine Malta'daki Ziya Gökalp yine kaleme sarıldı. 19 Ağustos 1920'de şu mektubu yazdı:
“Fertler rüya gördüğü gibi bazen milletler de rüya görürler. İşte bugünkü haller de bir nevi içtimai rüya halleridir. (…) Fertler sarhoş olduğu gibi bazen milletler de sarhoş olur. Sarhoşlar meclisinde neler söylenmez, ne kararlar verilmez! (…) Bu siyah gecenin elbette bir beyaz sabahı vardır.” (Şimşir, s. 409)
Gökalp burada, Sevr'i hazırlayan ve kabul eden meclisleri “sarhoşlar meclisi” olarak adlandırıyordu.
Gökalp'e göre Sevr, “siyah bir gece”ye neden olmuştu. Sevr'e “Siyah gece” diyen Gökalp, Sevr'i imzalatan İngiliz işbirlikçisi padişaha ise “Kara Sultan” diyecekti.
Ziya Gökalp'in “Atatürk'e istida”sı
Ziya Gökalp Malta'dan döndü. Atatürk'ün başkomutanlığında Milli Mücadele kazanıldı. Ziya Gökalp, Diyarbakır'da “Küçük Mecmua”yı çıkarmaya başladı.
Gökalp, Büyük Zafer'in hemen ardından, Ekim-Aralık 1922'de, üç aylık sürede üç şiir yazdı: Şiirlerden ilki “İstida”, ikincisi, “İkinci İstida”, üçüncüsü de “Niçin” adlarını taşıyordu. (İstida, dilekçe demek).
Ziya Gökalip'in Milli Mücadele'nin Gazi-Mareşal Başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk'e ithaf ettiği ve Vahdettin'i “Kara Sultan” diye adlandırdığı “İstida” adlı şiir, tesadüf eseri, Vahdettin'in İngilizlere sığınıp kaçtığı 17 Kasım 1922'de İleri Gazetesi'nde yayımlandı. “İstida” daha önce 23 Ekim1922'de Küçük Mecmua dergisinde de yayınlandı.
İşte Ziya Gökalp'in Atatürk'ten “Dahi Kurtarıcı”, II. Abdülhamit'ten “Kızıl Sultan”, Vahdettin'den ise “Kara Sultan” diye söz ettiği “İstida” adlı şirinin sansürsüz, tam tercümesi:
İstida (Dilekçe)
Gazi Paşa Hazretlerine
Bu yurt mahrum, düzenlikten ümrandan,
Köylülerin nasibi yok irfandan,
Ey kurtaran bizi zalim Yunan'dan!
Kurtar bizi daha birçok düşmandan!
*
Medeniyet, gerçi bize uzaktır;
Mefkuremiz güneş kadar parlaktır.
Bütün millet yükselmeye müştaktır;
Kurtar bizi cehaletten, noksandan!
*
Harpte nasıl ön aldıysa her nefer,
Tezgahta da sanatına versin fer,
Kazanalım her hünerde bir zafer;
Kurtar bizi iktisadi buhrandan!
*
Mektep, müze, darülfünun isteriz;
Halkçılığa uyar kanun isteriz.
Terakkimiz, her an koşsun isteriz.
Kurtar bizi beynelmilel hüsrandan!
*
Sen dahisin, buna çoktan inandık.
Mefkuresiz rehberlerden pek yandık.
Garpta şarklı yaşayıştan usandık;
Kurtar bizi bu karanlık zindandan!
*
Göster şimdi ilmi, harsi hedefler;
Alim, şair, kumandan da hep asker,
Her şey olur, yalnız işte emir ver.
Kurtar, bizi meskenetten, hirmandan!
*
Sürümüzde bir kurt, çoban kalmasın;
Tepemizde gizli düşman kalmasın,
Düşmanların dostu, hakan kalmasın;
Kurtar bizi bu yıldızlı yılandan!
*
Abdülhamit gerçi Kızıl Sultan'dı,
Buna nispet yine o bir insandı.
Çok masumlar fetvasına aldandı;
Kurtar bizi artık ‘Kara Sultan'dan!”
(Küçük Mecmua, 23 Teşrinievvel 1338/ 23 Ekim 1922).
* * *
Ziya Gökalp, Atatürk'ün milleti, Yunan işgalinden sonra şimdi de geri kalmışlıktan, yoksulluktan, bağnazlıktan kurtarmasını istiyordu. Atatürk, gerçekten tam da Ziya Gökalp'in istediği gibi milleti geri kalmışlıktan, yoksulluktan, bağnazlıktan kurtarmak için bir uygarlık savaşı başlattı. Ancak Ziya Gökalp bu savaşı göremeden 1924'te öldü.
Açıkça görüldüğü gibi Ziya Gökalp, “İstida” adlı şiirinin son iki dörtlüğünde II. Abdülhamit'ten “Kızıl Sultan”, Vahdettin'den ise “Gizli Düşman”, “Düşmanların Dostu Hakan”, “Yıldızlı Yılan” ve “Kara Sultan” olarak söz ediyor.
Bazı Ziya Gökalp biyografilerinde Ziya Gökalp'in Abdülhamit'e “Kızıl Sultan”, Vahdettin'e ise “Kara Sultan” dediği “İstida” adlı bu şiirin son dörtlüğü sansürlendi. Türkçülüğün babası Ziya Gökalp'in bu sözleri halktan gizlenmek istendi.
Demem o ki, Vahdettin'in ihaneti sonradan Kemalistler tarafından uydurulmadı. Daha 23 Ekim 1922'de Ziya Gökalp “İstida” adlı şiirinde Vahdettin'den, “Kara Sultan” diye söz ediyordu.
* * *
Yeni çıkan HAFIZA adlı kitabımda belirttiğim gibi milli hafızanı silip yeniden biçimlendirmelerine izin verme. Gerçeği öğren, unutma, hatırla!
Sinan MEYDAN, 2 Aralık 2019
https://twitter.com/smeydan